Kayıt dışı, güvencesiz çalışma ve sömürü kıskacında mülteci işçiler
Türkiye, AB ile yapılan anlaşma sonucu mülteciler için zorunlu olarak hedef ülke haline getirildi. Türkiyeli ve mülteci işlerin ortak sorunlarının başında güvencesiz çalışma koşulları geliyor.
Fotoğraf: Ercüment Akdeniz/Evrensel
Dosya: Propaganda ve sömürü kıskacında göçmenlik
Hazırlayan: E. AVA
Bugün 70 milyonu aşkın insan yaşanabilir bir hayat umuduyla topraklarını terk edip güvenli bir alana sığınmaya çalışıyor. Göç literatüründe “Memleketini terk etmek” için savaş, şiddet, yoksulluk, işsizlik, eğitim… gibi birçok neden dizilir. Türkiye, Suriye savaşı ve göçüyle birlikte dünyanın en büyük göç nüfusunu barındıran ülkelerden biri haline geldi. Bu gelişme patronlar için “eşsiz fırsatlar” yaratırken, ülkede siyasi ve toplumsal yeni dinamiklerin oluşmasına neden oldu.18 Aralık, Birleşmiş Milletler tarafından 2000 yılında “Uluslararası Göçmenler Günü” olarak kabul edildi. Dosyamızda Türkiye’de mültecilerin yoksulluktan barınamamaya, şiddetten ayrımcılığa yaşamlarını ve seçime giderken siyasi partilerin göçmen ve mülteci politikalarını tartışmaya çalıştık.
Hilmi MIYNAT
Mülteciliğin Türkiye’de sorun olarak ele alınma süreci yakın tarihlerden itibaren başlıyor. Önceleri Türkiye mülteciler için bir transit ülkeyken AB ile imzalanan utanç anlaşmaları sonrası zorunlu olarak hedef ülke haline getirildi.
Uluslararası koruma başvuruları aylarca bekletildi veya bir furya halinde reddedildi. Mülteci sorununu ‘Geri gönderme’ sorunu olarak algılayan İçişleri Bakanlığı ise son aylarda kalın harflerle geri gönderme rakamları açıklayarak göçü yönettiğini iddia etmekte. Gelinen süreçte mülteciler eğitim, sağlık, çalışma, barınma hakları, ifade özgürlüğünden; kısaca yaşam hakkından mahrum bir şekilde yaşama tutunmaya çalışıyor.
MÜLTECİLER VE SINIFSAL POZİSYONLARI
Mülteciler tarımda, tekstilde, inşaatta ve daha birçok alanda sigortasız, emeklilik hakkından mahrum şekilde günübirlik çalışıyor ve günübirlik yaşıyor. İş kazasında, işten atılma durumunda ne tazminatları ne de sosyal güvenceleri var. Çünkü kayıt dışı çalıştırılıyorlar. 6 milyondan fazla mültecinin yaşadığı Türkiye’de çalışma iznine sahip mülteci sayısı 200 bin bile değil. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 2018 verilerine göre; çalışma izni verilen göçmen işçi sayısı 115 bin 837. Bu sayı 2019’da 145 bin 232 oldu.
‘SORUNLARIN BAŞINDA GÜVENCESİZLİK GELİYOR’
Güvencesiz çalışma mülteci işçilerin sorunlarının başında geliyor. Bu güvencesizlik, ağır koşulları ve düşük ücreti de beraberinde getiriyor. İş kazaları büyük ölçüde kayıt dışı kalıyor. İSİG Meclisine göre 2021’de en az 94 mülteci ve göçmen işçi hayatını kaybetti. 2022 yılının ilk 11 ayında en az 1658 işçi hayatını kaybetti ve bunlardan 84’ü göçmen ve mülteci. Çalışma izni olmadığı için tazminat ve işe iade mevhumu da yok. Örneğin Denizli’de bir metal fabrikasında iş kazası geçiren İranlı mülteci bir işçi, çalışma izni olmadığı için dava açamadı. 17 günlük alacağı içeride kalan işçi 5 bin lira karşılığında patronla anlaşmak zorunda kaldı.
İnşaat iş kolunda ücret ortalaması asgari ücretin iki katı civarındayken “Asgari ücret alabiliyor musun?” diyerek maaşını sorduğumuz Suriyeli bir mülteci işçi ise “Tabii tabii asgari ücret alıyorum çok şükür” diyerek hak gasbını normal karşılayabiliyor. Yine yaklaşık 70 kişinin çalıştığı bir mermer fabrikasında mülteci, yerli işçi sayısı yarı yarıyayken geçtiğimiz ay tüm mülteciler işten çıkarıldı. İşçi sayısı yarıya düşen fabrikada yerli işçilerin maaşı iki katına çıkmadığı gibi, mülteci işçiler tazminat ya da işsizlik maaşı alamadı. Emeklilik hakkı, günübirlik yaşamlar açısından tartışma konusu bile olamıyor henüz.
SAYFALARA YANSIYANLAR: HAK GASBI, İŞ CİNAYETİ
Mülteci işçilerin ölümleri, sorunları, talepleri yıl boyunca Evrensel sayfalarına yansıdı. Bu haberlerden bazılarını hatırlamak, hatırlatmak sınıf mücadelesinin seyri açısından faydalı olacaktır.
Şubat 2022’de İstanbul Güngören’deki tekstil atölyesinde çıkan yangında yaşamlarını yitiren mülteci işçiler, diğer mültecilerin yaşam koşularının tablosuydu. 4 katlı işyerinde yangın çıkmıştı. İstanbul Valiliğinden yapılan açıklamada 5 mülteci işçinin kilitli oldukları tuvalette dumandan zehirlenerek hayatlarını kaybettikleri bilgisi yer almıştı. Asıl soru şuydu: O kapı neden kilitliydi?
Çünkü bu ülkede göçmen ve mülteci işçilerin ölüsü de dirisi kadar patronlar için kazanç kaynağı. Patronlar mültecileri yaşarken sigortasız, güvencesiz ve yarı ücrete köle gibi çalıştırıyor. İş kazasında taammüden veya tedbirsizlikten dolayı işçilerin hayatını kaybetmesi ise patronlar için yine büyük bir avantaj sağlıyor. Çünkü kayıtsız işçi çalıştırdıkları için beş kuruş bile tazminat ödemek zorunda değiller. Yine ekmek parası için çalışan göçmen ve mülteci yaşamını yitirdikten sonra yaşananların sorumlusu sayılıyor.
Yine İstanbul Esenyurt’tan bir cam işçisi 8 Nisan 2022’de Evrensel’e yazdığı mektubunda “1 gün işe gelmeyen işçinin 2 günü, 2 gün işe gelmeyenin 4 günü kesiliyor. Mültecilerin hastalanma hakkı, dinlenme hakkı yok. Maaşını ve yevmiyesini, fazla mesaisini hesaplaması yasak” ifadelerini kullanıyordu.
Onur Uslu’nun Ankara OSTİM’den yaptığı röportajda 36 yaşındaki Iraklı mülteci işçi; “Bizler de ucuza çalışmak istemeyiz, suç bizim mi? Yoksa bizi kayıt dışı, güvencesiz çalıştıran patronun ve patronu denetlemeyen devletin mi?” diye içini dökmüştü.
ORTAK MÜCADELE ARAÇLARI YARATILMALI
Bu ifadeler aslında yanı başında bantta, tezgahta, masada çalışan işçilerin birbirine düşman etme çabalarına karşı cevap niteliği taşıyor. Türkiyeli ve mülteci işçilerin kaderi o bantlarda birleşiyor. Sömürücüler aynı, onların karşısında duran işçiler ise karşı safta bir arada. Türkiyeli işçi ve emekçilerin, göçmen işçi ve emekçilerle ortak mücadele etmesinin yolunu açacak araçların yaratılmasına, entegrasyon sürecinin işletilmesine bir an önce başlanmalı. Burada en fazla görev tabii ki sendikalara, emek örgütlerine düşüyor.
2022’ye yansıyan sadece sorunlar değildi elbet… Mücadeleler, çözüm arayışları ve talepler de yıl içinde dile getirildi mülteciler tarafından. Ağır koşullarda çalıştırılan Suriyeli Meryem kötü koşullara, baskılara, iş kazalarına ve sendikalaşan yerli işçilerin işten atılmasına karşı fabrikada sendikalaşma çalışmasına öncülük etmişti ve işten atılmıştı.
Mücadeleyle Türkiyeli işçilerin kendisine bakışının değiştiğini kaydeden Meryem, “Sadece kendim için değil tüm işçiler için mücadele ettim. Yine yaparım” demişti.
Türkiye’yi göçmen deposuna dönüştürenlerin esas hedefi, elbet patronlar için ucuz iş gücü cennetini yaratmaktı. Nitekim birçok açıklamada “Mülteciler bizim can simidimiz” sözlerini bakanlar, görevliler tarafından duyduk.
2022’nin sonuna yaklaşırken her mülteci işçinin ortak talebi, insanca çalışmak ve insanca yaşayabilmek. Irkçılık ve ayrımcılığın yanı sıra kayıt dışı ve güvencesiz çalışma koşulları mülteci işçileri daha kötü koşullarda yaşamaya zorlarken aynı koşullar Türkiyeli işçilerin de yaşam koşullarını aşağıya çekiyor.
Talepleri ortak olan yerli ve mülteci işçilerin ortak mücadele hattına girmeden haklarını yukarıda eşitlemesi pek mümkün görünmüyor. Sınırlı sayıdaki örnekleri artırabilmek, her iki tarafın (aslında tek taraf), işçi sınıfının çıkarına bir yolun taşlarını birlikte döşeyebilmek ibreyi emek lehine kaydırabilmenin ön koşulu olarak öne çıkıyor.
YARIN: Umut için yola çıkan göçmen kadınlar