17 Aralık 2022 04:32

Hesaplar ortada, hak ettiğimizi alamıyoruz

Hesaplar ortada, hayatlarımız ortada, ürettiğimiz değer ortada, peki hak ettiğimiz her şey nerede? Dilenci değil, işçiyiz. Hak ettiğimizi almak için yalvarmaya değil, mücadeleye ihtiyacımız var...

Fotoğraf: Land Rover MENA/Flickr (CC BY 2.0)

Paylaş

Ford Otosan işçisi
Kocaeli

Geçen gün Evrensel gazetesinde yayımlanan yazısında Bülent Falakaoğlu diyor ki, “Ford işçisinin, yoksulluk sınırı olan 25 binin üzerinde ücret alması mümkün mü? Ford’un dönem kârı 7 milyar 313 milyon TL. Çalışan sayısı 12 bin 832 kişi (Gölcük, Yeniköy, Eskişehir, Sancaktepe tüm çalışanlar). Kârı çalışan sayısına bölüp kişi başına kazancı da biz hesaplayıp söyleyelim: Bir yılda 569 bin TL. Kemiksiz (Vergi, amortisman, faiz ödemesi düşülüp geriye kalan) aylık kişi başı 47 bin TL kâr demek bu! Versin 20 bin lirasını işçiye... Patrona işçi başına 27 bin TL kâr kalır.”

Yaşadığımız durumun, her gün tartıştığımız geçim derdinin temeli ortada. Geçtiğimiz günlerde Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Bey de dedi ki “Kriz yok bu ülkede arkadaşlar, patronlar, bankalar bu kadar kâr ediyor, kriz bizlere var.”

Yine Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati “Asgari ücretliye de memura da emekliye de ne verilse haklarıdır” şeklindeki sözlerinin devamında emekçilerin yoksulluğunu kabul ederek, çalışanların hakkı olan her şeyi hiçe sayıp “sadaka” muamelesi yaparak, “Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek bereket getirir” dedi.

Şimdi gelin, duruma bakalım. Arkadaşlar, her fırsatta sendikayı işaret eden patron, diyor ki sözleşmede masada konuşalım. Sendika diyor ki biz iyi işler yapıyoruz, enflasyon çok yüksek, aldığımız eriyor. Bakan diyor ki, “Bereket gelecek, verelim”. Bunların Türkçe meali şudur: Öldürmeyelim, aç bırakmayalım ama süründürelim.

Patronun kârı ortada. Bize sadaka gibi hediye adı altında iki altın verilecek amenna. Fakat iki altın bugün 14 bin TL ediyor. Aylık bazda bizlere bin 166 TL gibi bir rakam verilmesi demek. Arkadaşlar iki altını sadaka gibi sunanlar neden saat ücretlerine zam, ek zam ya da başkaca kalıcı iyileştirmeler söz konusu olunca fazla mesaiyi işaret ediyor?

Biz dilenci değiliz arkadaşlar, koyun da değiliz. Sürekli belirsizlik ve borç harç içinde, kombiyi açmak için bile elimizin titrediği şartlarda yaşayamayız. Bu iki altın ancak herkesi geçici bir süre rahatlatır. 11 ay çektiğimiz yoksulluğu bir süre erteler sadece. Bizim kalıcı zaferlere ihtiyacımız var, ağzımıza bir parmak bal çalınmasına değil. Hesaplar ortada, hayatlarımız ortada, ürettiğimiz değer ortada, peki hak ettiğimiz her şey nerede? Dilenci değil, işçiyiz. Hak ettiğimizi almak için yalvarmaya değil, mücadeleye ihtiyacımız var...

ÖNCEKİ HABER

Boğaziçi direnişi 712’nci gün: Meslektaşımız Tuna Tuğcu tekrar aramızda

SONRAKİ HABER

Bu hayatı yaşayamayacak kadar yoksullaştırıldık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa