17 Aralık 2022 18:30

"Üniversitede direniş ve dayanışma" tartışıldı

“Üniversitede Direniş ve Dayanışma: Yıkım, Sömürü ve Sivil Ölüm Rejimine Karşı Durmak” başlıklı kolektif kitabın, tanıtım toplantısı gerçekleştirildi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Farklı üniversitelerden, farklı disiplinlerden ve tüm üniversite bileşenlerinin katkılarıyla hazırlanan “Üniversitede Direniş ve Dayanışma: Yıkım, Sömürü ve Sivil Ölüm Rejimine Karşı Durmak” başlıklı kolektif kitabın yayınlanması nedeniyle tanıtım toplantısı ve panele gerçekleşti.

Panelde İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Raşit Tükel, Siyaset Bilimci Füsun Üstel, Boğaziçi Üniversitesi direnişçilerinden belgesel yönetmeni ve akademisyen Can Candan, Tutuklu Öğrenciler ile Dayanışma İnisiyatifi üyelerinden Hülya Dinçer, TİMSAH Okuma Tiyatrosu ekibinden Özdemir Aktan ve Eğitim Sen 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Başkanı Beyzade Sayın konuştu. Panelde kitabın üniversitelerde direniş ve dayanışma açısından neyi amaçladığı konuşuldu. Kitabın derleyenlerinden Yazarımız Prof. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu ise bir video gönderdi.

'BARIŞ VE ADALET MÜCADELESİ İÇİNDEYİM'

Değirmencioğlu gönderdiği videoda, "Bugün aranızda bulunamıyorum ama Türkiye'de gerçek üniversitelerde sürmekte olan barış ve adalet mücadelesinin içindeyim. Gerçek üniversiteler diyorum çünkü bugün Türkiye gerçek olmayan üniversitelerle dolu. Kitaptaki amacımız Türkiye'de yaşanan üniversite direnişlerinin kayda geçmesiydi. Direnişi bizzat yaşayan kişiler tarafından anlatılanlarla derlenen bu kitap kaçınılmaz olarak geçmişe dönük ama tamamen bugünü anlatıyor. Son 40 yıl içinde üniversitelerin zayıflatılması anlatılıyor. Bu sistemin bir amacı ve mücadele de buraya dönük. Üniversitelerde özerklik istenmiyor; korku iklimi, güvencesizlik, akademik özgürlüklerin tümüyle ortadan kaldırılması tepeden inme üniversitelerde mevcut. Özerklik tepeden inme üniversiterde mümkün değil. Üniversite bileşenlerinin bir araya gelmesi çok önemli fakat dünyanın her yerinde imkansız kılınmaya çalışılıyor. Mezunların örgütlenmesinin de ne kadar güçlü olduğunu anlatıyor kitap. Dayanışma çok önemlidir ama sendikalaşmanın yerini tutamaz. Bu kitabı okuyanların çok çok olmasını, bu gibi üniversite mücadelesi için yazılan kitapların da çok çok olmasını dilerim. Son olarak Şebnem Korur Fincancı'nın tekrar aramızda göreceğimiz günleri bekliyoruz" ifadelerini kullandı.

"ÖĞRENCİLERLE BİRLİKTE DAYANIŞMAYI BÜYÜTÜK"

panel

2015 yılında rektörlük seçimlerinde birinci seçilen Reşit tükel o dönemlerde üniversitelerde sürdürülen özeklik mücadelesinden bahsetti, "İstanbul Üniversitesi'ndeki rektörlük sürecine giden nokta Tıp Fakültelerinde öğretim üyelerinin 2012 yılında sağlıkta dönüşüm programına karşı mücadele verdik ve eylem gerçekleştirdik. Rektörlüğe yürüdük, önce kabul edilmese de sonrasında taleplerimiz kabul edildi. 22 Kasım 2011 tarihinde bir grev gerçekleştirdik ve yaklaşık 5 bin kişi katıldı. Ardından sağlık Müdürlüğü’ne yürüyüş yaptık. 2012'deki ilk seçimde ilk sırada yer almadık ve daha sonraki aşamalarda yer almama kararımıza uyduk. Sonrasında mücadeleye devam kararı verdik. İstanbul Üniversitesi Demokratik Mücadele Girişimi altında birleşerek mücadeleyi sürdürmeye devam ettik. Öğrencilerle birlikte dayanışmayı yürüttük, üniversite sorunlarını tartıştığımız paneller yaptık" diye konuştuktan sonra 2015 yılında rektör olma sürecini ve hem öğrencilerin hem de öğretim üyelerinin oylarına sahip çıkmak için gerçekleştirdikleri eylemleri anlattı. Tükel aynı zamamda Şebnem Korur Fincancı davasını hatırlatarak o gün 8.30 da Çağlayan Adliyesi'nde basın açıklaması yapacaklarını söyledi ve hep beraber orada olma çağrısı yaptı.

"BİZİM YAPTIĞIMIZ HAFIZA AKTİVİZMİ"

panel

GİT Türkiye'nin kuruluşu ve çalışmalarındam bahseden Füsun Üstel," Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler'den Büşra Ersal'ın tutulanması ve aedından ne yapabiliriz diye bir araya gelmemiz sonucu oluştuk. Fransa'dan gelen haberle Büşra Ersal ile ilgili bir topluluk kurulduğunu öğrendik. Bu münferit bir olay değil. Hak ihlalleri Üniversitelerde vardı ve böylece hak ihlallerinin ortaya çıkması için daha geniş bir perspektiften bakmamız gerektiğini düşündük. Nesrin Uçar ise bir tezi sonucu Jürünin bütün üyelerinden doktor ünvanı aldıktan sonra tez anayasanın değiştirilemez maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle doktor ünvanı geri alındı. Daha sonrasınfa muhalif akademisyenlere karşı baskıların daha da arttığı belliydi. Ardından 10 akademisyenin imzasını taşıyan bir metin yazdık. O metine atılan imza 400-500 e çıktı ve bir dayanışma ağı oluştu. Hemen bu çağrı metninden sonra bilgi ve belge oluşturmak, akademideki hak ihlallerini tutmak ve bu hak ihlalleriyle ilgili kamuoyunda tepki göstermekti. İlk başta çok kolay gelse de bunun ne kadar zor olduğu 5 ay sonra anladık. Bu çalışmaları yaparken diğer örgütlerle sürekli konuşup tartışıyorduk. Böylece Temmuz 2012'de Büşra Ersal serbest bırakıldı" şeklinde üniversitedeki örgütlenme ve direniş mücadelesini anlattı. Ardından Üstel, Üniversite Dayanışma Platformu'nun kurulmasını ve GİT Türkiye'nin içinde bulunarak gerçekleştirdiği çalışmalardan bahsetti. Üstel," Bizim yaptığımız şey herhalde hafıza altivizmiydi. Bilgi belge toplama, görüntüleme bir kolektif hafızanın oluşmasına sebep oluyor. Bu da ileride yol gösterici bir durum oluyor" dedi

"İŞLER BÖYLE YÜRÜYOR:"YASAKLAYIN"

panel

KHK ile Marmara Üniversitesi'nden atılan Özdemir Aktan, "Kitabın içinde TİMSAH başlıklı bir metin var. Ben TTB başkanı iken Taksim'de miting yapmak için İstanbul Valisi ile görüştük ve evet cevabını aldık. Sonra hemen 1 Mayıs'ta Taksim'de olacağımız ile ilgili basın açıklaması yaptık. Bir gün sonra İçişleri Bakanı bunu reddetti. Konu en sonunda Başbakana ulaştı ve Erdoğan ile görüşmek üzere buluştuk. İlk başta yumuşak davrandı, başka bir yerde yapmamızı söyledi. Biz itirazlarımızı direttikten ve Taksim'de eylem yapıldığını söyledikten sonra Erdoğan İstanbul valisini arayıp 'Yasaklayın' dedi. İşler böyle yürüyor. Genç arkadaşlarımız oralarda görünmekten korkuyorlar haklı olarak. Bu duygular içinde Barış Endez, 'Biz protestomuzu bir tiyatro ile gösterelim' fikrini ortaya attı ve bir ekip topladık. Bu Timsah oyunu aslında Dostoyevski'nin bir hikayesi. Sonucunda bu oyun sahnelendi ve protestonun başka yollarla da yapılabileceğini anladık. Bu oyunu Şişli'de Caddebostan'da oynadıktan sonra Eskişehir'e ve başka illere de gittik" şeklinde anlattı.

"'ÖĞRENCİME DOKUNMA"

Kitabın yazarlarından Hülya Dinçer ise Marmara Üniversitesi'nden atılma sürecini ve örgütlü mücadele için çalışmalarını anlattı. TÖDİ'yi anlatan Dinçer, "Tutuklama furyasının olduğu dönemde TÖDİ, öğrencilerle dayanışma için kurulmuştu. Sayıları 80-100 sayılı kitlesel davalar başlamıştı. Kitlesel operasyonların başlaması ardından Kürt öğrencilere devlet şiddeti, terör örgütüne üye olmak gibi suçlardı. Oysa anayasal haklarını kullanan öğrencilerdi. Afiş asıyor, eylem yapıyor, anmalara katılıyorlardı. Bu gözaltılar nedeniyle öğrencilerin sınavlarına girmeleri ve eğitime devam etmeleri engelleniyordu. TÖDİ de bu sıralarda üniversitelerdeki güvensizleşmeyi ifşa etti bir nevi. 2012 yılında Tutuklu Öğrenciler raporunu yayınladı, cezaevleri önünde kürsüler kurdu, kamuoyu oluşturdu ve böylece meclis gündemine taşıyabildi. Bugün de yine gündeme gelen Öğrencime Dokunma kampanyası örgütleri ve Türkiye'deki tüm üniversitelere yaydı. Kitlesel eylemler yaptı. Kısaca ulusal ve uluslararası basının gündemine alınmasını sağladı. TÖDİ'nin amacı elbette tutuklanan öğrencilerin serbest bırakılması ve yanı sıra öğrencilerin akademik özgürlüğünü sağlamak, devlet şiddetine dikkat çekmekti. Önemli bir birikim yarattığını düşünüyorum. Çözüm sürecinin bitmesi ve 7 Haziran seçimlerinde sonra güvenlikleşme politikalarının artması sebebiyle muhalif öğrenciler yine baskı altına alındı. Suruç katliamı aynı zamanda bir öğrenci katliamdır. Daha yakın tarihte öğrenci hareketinin ivme kazandığını görüyoruz. Barınamıyoruz hareketinin eylemleri polis tarafından çok sert bir şekilde bastırıldı, öğrenciler hakkında soruşturma açıldı ve yurttan atıldılar. Son dönemlerde Cumhurbaşkanına hakaret suçlamalarıyla üniversite öğrencilerine çok fazla dava açıldı. OHAL döneminde öğretmenleri ile dayanışmak isteyen öğrenciler büyük baskılarla karşı karşıya kaldı. Yakın zamanda Boğaziçi Üniversitesi'nde kayyum rektöre karşı yapılan eylemlerde bir sürü öğrenci gözaltına alındı. O sıralarda da 'Öğrencime dokuma' tekrar gündeme geldi" diye anlattı ve üniversitelerde baskı ve korku ikliminin yaratılmak istenmesine değindi.

'KABUL ETMİYORUZ, VAZGEÇMİYORUZ'

panel

Boğaziçi Üniversitesi direnişinden bahseden Candan, "2021 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nin bileşenlerinin iradesi dışında Melih Bulu'nun rektör olarak atanması ile başladı direniş. Baktığımız zaman öğrenciler işk itiraz eden bileşenlerimiz oldular. Buna çok kısa sürede akademisyenler ve mezunlar da dahil oldu ve böylelikle bir direniş örmeye başladık. Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılacak bu saldırıyı organize edenler, bu şekilde bir direniş başlatabileceğini belki de hiç düşünmemişlerdir. Kamuoyuna dağıttığını ilk bildirimiz 'Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz' oldu. Öğle aralarında 15 dakika rektörlüğe sırtımızı dönerek yaptığımız protestoda, bazen elimizde tuttuğumuz dövizlerde 'Öğrencime dokuma' cümlesi de yer alıyordu. Üniversitede LGBTİ kulübünün kapatılması ile birlikte o dövizler gökkuşağına boyandı. Direnişin kayıt altına alınması önemliydi. Bilgi belge ve deneyimi kaydetmek, bir bellek oluşturmak gibi şeylerin çok önemi var bunlardan bir tanesi de direnişin sürdürülebilmesine katkı sağlamasıdır. Bunları kamuoyu ve basına yaymak ve bir çok insana ulaştırmak çabasına girdik. Günümüz dünyasında özellikle interneti kullanarak çok daha geniş bir kitleye ulaşabildiğini düşünüyorum. Bu direniş aynı zamanda da insanlara umut veriyor" ifadelerini kullandı.

'ÖZGÜR VE ÖZERK ÜNİVERSİTE'

panel

Eğitim Sen'in direnişlerdeki yerine değinen Sayın, "Üniversitede direniş örgütlemek çok zordur. Akademik kadro kendi arasında ayrılıyor, idari personel kendi içinde ayrılıyor. Biz bu dönemlerde bütün mücadeleleri yürütürken bu hassaslıkları da dikkate aldık. 4B,4C hayır, Öğrencime Dokunma gibi direnişlere destek verirken yalnızca kazanım değil yan yana durma, direnişi pekiştirme gibi durumlarda örgütlü mücadelenin önemini anladıl. Bunun en büyük örneğini Barış Akademisyenleri ile gördük. Dolayısıyla bütün bu yaptıklarımız emek meslek örgütlerinin çalıştığı yerlerdeki bakış açısının ne olması gerektiğini anladık ve gösterdik. Elimizden geldiğince kolaylaştırıcı olmayı denedik. YÖK'ün heybetli kurucusunun da istifasına yol açan, göreceli seçim süresinin geldiği döneme bu Boğaziçi Üniversitesi dönemi çok benziyor. Eğitim ve bilim emekçileri olarak; baskılara, şiddete karşı özgür ve özerk üniversiteyi savunuyoruz" dedi.

SIRA NACİ İNCİ'DE

Konuşmacıların ardından söz alan Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi, "Direniş bize çok şey öğretti. Bundan önce sektörde, notlarda birbirimizin önüne geçemeye çalışırken şimdi omuz omuza mücadele veriyoruz. Direnişle Melih Bulu'yu gönderdik, çok kısa zamanda Naci İnci'yi de göndereceğiz" dedi.

Panel bitiminde kitabın derleyenleri ve yazanları, tutuklu bulunan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'ya göndermek üzere kitabı hep beraber imzaladılar. (İstanbul/EVRENSEL)

 

ÖNCEKİ HABER

Asgari ücret 25 bin lira olursa ne olur? | Gündem Özel

SONRAKİ HABER

Erdal Eren Diyarbakır’da anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa