19 Aralık 2022 04:31

Asgari ücretlinin hali: Çocukları okula gidemiyor, kendisi mont alamıyor

Nermin, şiddet nedeniyle eşinden boşanmış bir asgari ücretli. Lise çağlarındaki iki kızıyla yaşıyor ama asgari ücret ne kızlarını okula gönderebilmeyi ne de ihtiyaçları karşılayabilmeyi sağlıyor...

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

“Yeni yılda yeni asgari ücretle geçinebilecek miyim?​”, “Ev kirasını faturaları ödeyebilecek miyim?​”, “Temel ihtiyaçlara zam gelmeye devam edecek mi?​”

Bu soruları her gün kendine soranlardan biri olan 35 yaşındaki Nermin ile Pendik’in Kavakpınar Mahallesi’nde buluşuyoruz. İneceğimiz durakta üzerinde ince bir sweet ile bekliyor. Sorumuza verdiği yanıt asgari ücretli bir işçinin yaşamını daha o dakika özetliyor: “Montum yok, alamadım çok pahalı.”

Yağmurun altında titreye titreye Emek Partisi Üyesi İşçi Nurten’in evine varıyoruz. Asgari ücretli olmalarının yanı sıra, çocuk yaşta evlenip çocuk sahibi olduktan sonra, şiddet yuvasından zorluklarla uzaklaşmaları ve şu an bekar kadınlar olarak çocuklarına bakmaları da Nermin’le Nurten’in ortak yönlerinden…

ÇOCUKLAR OKULA GİDEMİYOR

15 yaşındaki Nermin ailesinin zoruyla bir akrabasıyla evlendirilip 17 yaşında ilk çocuğunu kucağına almış. Maddi olanaksızlıklar nedeniyle okutulmayıp, evden bir boğaz eksilsin diye erken yaşta evlendirilen milyonlarca çocuktan biri. Ardından şiddet gördüğü evliliğinde iki çocuğu daha oluyor. 30 yaşına kadar defalarca evi terk etmeye, şiddetten kurtulmaya çalışıyor ama hiçbir geliri olmadığı için geri dönüyor. En son asgari ücretli olarak fabrikada çalışmaya başlayınca iki kızını yanına alıyor, küçük çocuğunun velayeti ise babaya veriliyor.

Asgari ücretli Nermin, şimdi 2 bin lira kira verdiği evde iki çocuğu ile hayatta kalmaya çalışıyor pek çok şeyden fedakarlık yaparak: “Yanımdaki iki kızım 18 ve 15 yaşında. İkisi de lise çağında ama ikisini de liseye gönderemedim. Açıktan okuyorlar. Çünkü, her şey pahalı. Bir defter 50 lira. Okul uzak, servis 900 lira. 15 yaşındaki kızımın formasına 700 lira dendi. Nasıl göndereceğim, tek çalışıyorum? Küçük babada kalıyor. Babası göstermiyor, cumartesi görme hakkım var. Bazen görebiliyorum, o zaman da haliyle çocuk bir şeyler istiyor, ne bileyim pizza yemek istiyor mesela. Yok da diyemiyorum ayda yılda bir görüyorum zaten. Hem göremiyor hem ihtiyaçlarını karşılayamıyorum. Zor ya hayat zor, hele de tek başınaysan...”

"BEN DE ÇOCUKLARIM GÜZEL YAŞASIN İSTERİM"

Çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamamanın ağırlığını yaşadığını söyleyen Nermin bu sebeple fazla mesaili işlere yöneliyor. Hatta son işyerinden fazla mesai kaldırılınca ayrılıyor. Mesailerle eline geçense 6 bin 500 lira: “Doğal gaz 600 gelince açmadım artık. Çocuklar hasta şimdi evde. Bir elektrikli battaniyemiz var, onun içine girip ısınıyoruz hep birlikte. Çocuklarımda ve bende kansızlık çıktı. Beslenemiyoruz. Teneke yağ olmuş 200 lira. Kahvaltılık alamıyoruz. Peynir yemiyoruz, yumurta ve zeytin bizim kahvaltımız. Akşamları da makarna, çorba, patates… Bugün çorba yaptım sadece; tarhana… Et kurbanda gelirse giriyor eve. Lüks bir yemeğimiz yok. Üç aydır pazara gitmiyorum. Çocukların kıyafetlerini alamıyorum, onların da montu yok. Zaten evde duruyoruz, bir yere gitmiyoruz. Öyle bir hayatımız yok. Bazen büyük kızım gezmek istiyor, bazen sinemaya gidelim diyor. Para? Çocuklarımın ihtiyaçlarını karşılayamayınca da üzülüyorum. İsterim ki daha güzel yaşasınlar.”

"MUHTAÇ OLALIM İSTİYORLAR"

Temmuz ayında asgari ücrete yapılan zammın hiçbir derde deva olmadığını söylüyor Nermin, bu sebeple yeni asgari ücretten de umutsuz: “Kiram bin liraydı 2 bin oldu. Her şeye zam geldi. Kaşıkla verip kepçeyle aldılar. Hiçbir şeye fayda etmedi ki. Şimdi asgari ücret görüşmelerinde açlık sınırına kırmızı çizgimizdir diyorlar. Yetmez ki. 10 bin altı olmamalı, bir de gıdaya bunun yanında hiçbir zam yapılmamalı.” Kabaca hesap yapmaya başlıyoruz Nermin’le…  Asgari ücret 10 bin olsa, Nermin çocuklarını okula gönderebilir mi? Kansızlığına son verecek sağlıklı besine ulaşabilir mi? İçine dert olmadan ısınma, elektrik, barınma sorunlarını karşılayabilir mi? Nermin her ne kadar yine pek çok şeyden feragat ederek 10 bini yettirmeye çalışsa da çoktan 10 bini geçiyoruz. “Alışmışım ya az almaya, yeter diye düşünüyorum işte. Ama doğru yetmez. Hayallerim küçük herhalde benim. Ben niye küçük düşünüyorum o zaman ya!” diyor...

Asgari ücretin yoksulluk sınırına çekilmesi gerektiğini söylüyor yanımızda oturan Nurten. Nermin karşılık veriyor: “Öyle diyoruz ama yapmazlar ki. İstemiyorlar ki güzel geçinelim. Muhtaç olalım istiyorlar. Yapmak isteseler yaparlar, her şey devletin elinde değil mi? Marketler zamlı ya, denetleyebilirler, kota fiyat koyabilirler, vergiyi benden kesmeyebilirler. En ucuzu için dolaşıyorum. Geçen marketten bir şey aldım, dönerken diğer markette daha ucuz olduğunu görünce döndüm iade ettim. Mekik dokuyoruz bir lira artırmak için marketler arasında. Poşet bile almıyorum ben asla, 25 kuruş vermemek için. Kendi ihtiyaçlarımızı da karşılayamıyoruz. En ucuz pedi alıyoruz.”

35 YILLIK HAYATTA BİR FİNCAN KAHVE LÜKS

Nermin’in en büyük hayali Karadeniz turu yapmak, hiçbir şeyi dert etmeden sahilde kahve içmek. Ancak bunlar onun için oldukça lüks: “Ben yaşamaktan zevk almıyorum. Çünkü hep çocuklara bakayım, kiramı ödeyeyim diye düşünceler içindeyim. De ki bir yere gidip kahve içtin mi? Tövbe. 35 yaşındayım bugüne kadar gitmedim bir kafeye kahve içmeye. Önce kocam izin vermezdi, şimdi maddiyat izin vermiyor. 30 lira bir fincan kahveye vereceğime eve paket alır birkaç fincan içerim diyorum. Her yaptığım şeyde maddiyatı düşünüyorum. İşten eve, evden işe hayat. Ama ben gezmek istiyorum. Çocuklarımın da hiç geleceğe dair hayalleri yok. Bugün bulduk bugün yiyeyim diyorlar. Büyük kızım evliliği kurtuluş görüyor…”

Nurten giriyor araya: “Ben de 16 yaşında, çocuk yaşta evlendim. Ben de okuyamadım. Ergenlik çağındaydım, aile önüne bir çizgi çizmeyince evliliğe yöneliyorsun. Maddi olanak olmayınca önüne bir gelecek de koyamıyor aile. Biz de çocuklarımızın önüne bir gelecek koyamayınca aynı şey oluyor. Bir hayat kurmak, rahat edeceği bir yaşam istiyor. Ama evlenince de olmuyor.”

Nermin de “Ben de kızımın evlenmesini istemem. Ben çocukluğumu hiç yaşamadım. Kızımla büyüdüm. Oyuncak bebek gibiydi benim için. Hayatımın kayıp gittiğini düşünüyorum. Maddi olarak kocama bağımlı olmasaydım, çocuklarıma tek başıma bakabileceğim bir gelirim olsaydı daha erken ayrılırdım. Çocuklarıma şimdi de çok zor bakıyorum. Bazen düşünüyorum; ya babaya vereceğim geçinebilmek için ya da böyle gidecek. O zaman da baba göstermeyecek çocukları biliyorum” diyor.

DAHA KÖTÜ NE OLABİLİR?

“Asgari ücrete zam yapacaklarsa bizi düşünerek yapsınlar. Gıda, sağlık, kira… Bunları düşünerek zam yapsınlar. Sadece mandalina alıyoruz meyve olarak. Ucuz diye. Çok hesap kitap yapıyorum. Yapmazsak hayatta kalmayız” diyor Nermin.

Nurten giriyor yine söze: “Ben sadece kızıma bakıyorum, ailemin yanında kalıyor. Ona rağmen yetmiyor. Gezmek, yemek istiyoruz. İnsanız. Geçen ilaç almaya gittim, 100 lira dedi. Alamadım. Bana sorarsanız asgari ücret en az 20-25 bin lira olmalı ki insanca yaşayalım derim. En kötü mont bin lira. Bu en doğal hakkımız.”

“Bu hükümetin değişmesi lazım” diyor Nermin. Çözüm olarak ise Mansur Yavaş’ı görüyor. “Görmek lazım” diyor. “Cumhurbaşkanı olunca senin hayatında ne değişecek” diye sorduğumuzda, “Bilmiyorum, ama iktidarın, bakanların, vekillerin komple değişmesi lazım. Bizim sözümüzü ortaya koyacak genç insanlar lazım belki de. Biz işçilerin tarafından bakan olmalı, hatta kadın olmalı. Kadının eli nereye değse orası cennet olur” diyor. Aile Bakanını hatırlatıyoruz, “O başka” diyor. Kendisini değiştirici özne olarak hiç var saymıyor Nermin, bunun mümkün olup olmadığını sorduğumuzdaysa, “Mümkün aslında, ben, benim gibi işçiler de gelebilir başa. Yan yana da gelmiyoruz işte. Neden bilmiyorum. Ben korkuyorum, daha kötüsü olur, başıma bir şey gelir. Dibin dibi de var. Ben mesela mitinglere gitmek istiyorum ama yapamıyorum” diyor.

Nurten alıyor sözü: “Ben çok zor boşandım. Korktum daha kötüsü olur diye. Oysa en zorunu o zaman yaşıyormuşum. Şiddet gördüm, çocuğumun bezini bile alamadığım zamanlar oldu. En zoru, en dibi yaşadım. O an yaşarken insan farkına varamıyor. Daha beteri olur diye korkuyordum, en azından kocam var dedim. Ama zaten en beterini yaşıyordum. Açıkçası örgütlenmem öz güven sağladı, beni, hayatımı değiştirdi. Haklarımı bildim bir kere. En güzelini bizler hak ediyoruz, bizim çocuklarımız yaşamalı. Ben bir şey söylemezsem iktidardaki beni savunmaz tabii. Tok açın halinden anlar mı? Ama sen otobüse binerken bile düşünüyorsun, yol parası vereceğine kilometrelerce yürüyorsun. Siyasette neden bizim bu sorunumuzu dile getiren, çözen, bunun için mücadele eden biz olmayalım? Bizim sorunlarımız ve taleplerimiz için biz mücadele etmeliyiz. Baktığımda en kötüsü arkamda kalan hayatmış diyorum. Sen de korkma. Yaşamaktan, yaşamayı istemekten korkma. Daha neyi görebiliriz ki? Benim çocuğum bir şey istediğinde ben alamıyorsam bir anne için en büyük acı bu değil midir?​”

ÖNCEKİ HABER

EMEP, Katar şantiyelerinde yaşamını yitiren 6500 göçmen işçiyi andı

SONRAKİ HABER

Antalya'da #EvrenselSusmaz diyen okurlar, dayanışma kahvaltısında buluştu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa