20 Aralık 2022 16:20

Suriyeli Hatice: Hakaret etmesinler, önce anlasınlar bizi

Beyoğlu’da çek çekinde uyuyan bebeğiyle kağıt toplayan mülteci Hatice; ““Hiç kimse kızmasın, bizim çaresizliğimizi, yoksulluğumuzu anlasınlar, bize hakaret etmesinler, kalbimizi kırmasınlar” diyor.

Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Mültecilerin Türkiye’de neler yaşadığını uzun uzun rakamlarla anlatmayacağım. Savaştan kaçıp İstanbul’un merkezindeki yoksulluğa sığınan Hatice’nin hikayesini anlatacağım. Yersiz yurtsuz kalmış, her an kovulacağı evlerde yaşayan milyonlarcasından biri Hatice. O çıktığı umut yolculuğunda havasızlıktan ölmedi henüz ya da Meriç’in, Ege’nin sularına da gömülmedi. Ne zaman canına tak eder ya da ne zaman o kadar para biriktirebilir bilinmez.

Yanınızdan geçti belki, görmediniz. Şimdi görün isterim.

ÇEKÇEKTE BİR BEBEK: ÖMER

Beyoğlu’da insan kalabalığının içinde dikkatimi çekiyor çekçekiyle önümde yürüyen kadın. Kağıt, plastik ne varsa topluyor. Çekçekinde bebeği var, uyuyor. Bir süre arkasından yürüyorum. Sonra yanına gidiyorum konuşmak için. Önce konuşmak istemiyor. “Ne anlatacağım ki” diyor. ‘Kendini anlat’ diyorum. Susuyor biraz daha, sonra anlatmaya başlıyor.

Adı Hatice. Halep’te doğmuş, 5 yıl önce Türkiye’ye gelmiş. 17’sindeymiş geldiğinde, 18’inde evlenmiş. Şimdi 21’inde. 2 çocuğu var, çekçekte yatan Ömer, bir yaşına henüz girmiş, diğeri Sabri, 3 yaşında. Sabri babasıyla kağıt topluyor. “Mecbur her akşam çıkıyoruz işte. Benle eşim mücadele ediyoruz, çocukları da mecbur alıyoruz. Soğuk ama ne yapalım…” diyor Hatice.

‘GELSEN EVİ GÖRSEN’

Cümlesini tamamlamıyor. Ellerini ovuşturuyor, konuşurken gözlerini kaçırıyor. Söze yeniden başlasın diye arabasındaki bebek bezini soruyorum:

“Birisi bana para vermek istedi, almadım. Ben dilenci değilim. 3 gündür bezi yoktu çocuğun, evdeki eski şeyleri kesip koyuyorum. Yıkayıp kullanıyordum. Bezi yok dedim, bez aldı.”

Evini soruyorum. Eliyle Tarlabaşı’yı işaret ediyor. 700 liraymış kirası: “Dördüncü katta, mutfak yok, banyo yok. Bu elektrikli şeyler var ya onları suyun içine atıyorum, öyle ısıtıyorum suyu banyo için. Ayıptır söylemesi tuvalet sadece bir deliktir. Fareler var, merdivenler dökülüyor. Gelsen görsen… Elhamdülillah dışarıda değiliz.”

‘HAKARETTEN YORULDUK’

En çok hakaretten yorulmuş Hatice: “Gelip hakaret ediyorlar, bağırıp çağırıp ‘Sizi istemiyoruz’ diyorlar.” Sonuncusu bir-iki ay önce yaşanmış: “Çok ağırıma gidiyor, öyle deyince kendimi öldürmek istiyorum. Biz mecbur olmasak gelir miydik? Gelmezdik tabii. Savaş çıktı, tecavüzler oldu, biz mecbur kaldık geldik. Kim böyle yaşamak ister, bak çocuğumun elini tut bumbuz. Biz kimseye bir şey yapmadık. Yaşamaya çalışıyoruz.”

‘GEÇİNEBİLMEK İSTİYORUM’

“Peki ne olsun isterdin?​” diye soruyorum. “Geçinebilmek” diyor: “Gece yastığa başımı koyuyorum, dua ediyorum. Keşke biraz param olsaydı, zengin olmak falan istemiyorum. Tek geçinsek, bu işi yapmak zorunda kalmasak, böyle kötü laflar duymasak.”

Toparlanıp gitmeden önce “Hiç kimse kızmasın, bizim çaresizliğimizi, yoksulluğumuzu anlasınlar. Önce anlasınlar bizi. Tamam ‘Git ülkene’ desin ama hakaret etmesinler. Kalbimizi kırmasınlar abla, başka diyeceğim yok.”

ÖNCEKİ HABER

Emek Partisi Aydın İl Örgütü: İnsanca yaşayacağımız bir asgari ücret istiyoruz

SONRAKİ HABER

Tabelasız yurtlarda köreltilen hayatlar: Camdan bakmak ve telefon yasak, matematik gereksiz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa