Almanak 2022 | AKP'yi iyi tanımak
AKP, Kürt sorununu çözmek istemiyor. Irak ve Rojava’da sürdürülen operasyonlar vasıtasıyla siyasi Kürt varlığını ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Fotoğraf: DHA
Faik BULUT *
AKP’nin ciddi bir stratejisi var mı? Kanımca yoktur.
Partinin iç politikasına bakıldığında, iki başlılığın hüküm sürdüğü görülüyor. İlki, AKP Genel Merkezinin belirlediği siyasi taktikler; diğeri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve danışman ekibinin Saray’da planlayıp uyguladığı politikalardır. Karşılaştırıldığında aralarında bir eş güdüm, uyum ve benzerlikten bahsetmek neredeyse imkansızdır.
Aynı şey, dış politikada da söz konusudur. Bir tarafta sadece kırtasiye işlerini yapmakla görevlendirilmiş Dışişleri Bakanlığı çalışanları; diğer tarafta T.C. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Savunma Bakanı Hulusi Akar ve hatta MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve benzerlerinden oluşan Saray ekibi.
AKP iktidarı döneminde “Monşerler” diye küçümsenip devre dışı bırakılan deneyimli eski diplomatların yerine, diplomasiden hiç anlamayan AKP kadroları ile Erdoğan’ın iltifatına mazhar olan kimileri dış işleri bünyesinde istihdam edilmiş, bir kısmı da “büyükelçi” veya “mütercim” sıfatıyla atanmışlardır.
Erdoğan’ın asıl hedefi, “beka” yani var olmak ve iktidarda kalmaktır. Bu hedef, AKP’li bir yetkilinin yıllarca önce açıkladığı “Bindiğimiz bisikletin pedalını sürekli çevirmeye mecburuz, aksi takdirde yıkılırız” ibaresinde somutluk kazanmıştır.
Ancak, meseleyi daraltıp sırf “beka” anlayışına hapsetmemek gerekiyor. Zira yurt dışındaki son gelişmelerin küresel sağcı, muhafazakar, otoriter ve faşizan eğilimlerin yükselişine zemin hazırladığı görülmektedir. Hegemonya mücadelesi veren emperyalist devletlerin jeopolitik çıkarları doğrultusunda bu tür eğilimler teşvik edici bir rol oynamaktadır.
1990’lardan itibaren Sovyet sisteminin çökmesi sonucu ABD’nin başını çektiği tek kutuplu dünya dönemi bitmiş, yerini çok kutuplu dünyanın oluşum sürecine bırakmıştır. Bu geçiş döneminde her türlü çatışma, hibrit savaşlar, küresel istikrarsızlık ve büyük bir kaos yaşanmaktadır. Devasa askeri gücüne ve militarist saldırılarına rağmen ABD, stratejik açıdan gerileme sürecine girmiş, tek başına dünya jandarmalığını yapamaz duruma gelmiştir.
Bağlantılı olarak eskiden kendisinin sıkı müttefikleri olan Türkiye, Mısır, İsrail, S. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Ortadoğu ülkeleri, giderek kendilerine serbest hareket edecek birer alan açmak suretiyle “Efendi Amerika”ya rağmen kendi girişimleriyle alt-emperyal heveslerini gerçekleştirme girişiminde bulunmaktadır. Bu girişimler bölgesel düzeyde yayılmacılık, askeri müdahale, küçük ülkeleri tahakküm altına alma veya vekalet savaşlarında paralı milisler kullanma biçiminde tezahür etmektedir.
Bu bağlamda AKP iktidarı, “Osmanlı mirasçısıyız, Halep-Kerkük hattı Misakımilli sınırımızdır vb.” söylemleriyle Suriye’nin kuzeyindeki toprakları askeri denetimine alarak; oradaki cihatçı milisleri Libya, Karabağ ve Suriye gibi bölgelerde kendi yayılmacı amaçları için kullanabilmektedir. Benzer durum Irak Kürdistan Bölgesi’nde de görülmektedir.
AKP iktidarı, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Iraklı Sünni Arap ve Türkmenler aracılığıyla Bağdat’ta söz sahibi olmaya çalışırken; İran da Şii partileri ve Haşdi Şaabi milislerini kendisine bağlayarak ABD, S. Arabistan ve Türkiye’ye karşı rekabet etme çabası içine girmiştir.
S. Arabistan-BAE ikilisi Yemen’de askeri müdahalede bulunmuş, kendilerine uygun bir hükümet kurmuş; buna karşılık İran, aynı bölgedeki Husileri aktif olarak desteklemiştir. İran Lübnan’da Şii partiler (Emel, Hizbullah) ile iş tutarken; S. Arabistan, İsrail ve Türkiye oradaki Sünni-Marunî-Dürzî ittifakını desteklemektedir.
Sözü edilen devletler, siyasi-ekonomik-askeri ilişkilerini de çeşitlendirmektedir. Örneğin, Türkiye bir yandan Ukrayna meselesinde ABD-AB-NATO ittifakı içinde yer alırken, diğer yandan Rusya ile sıkı ilişkiler kurmuştur. S. Arabistan, enerji krizi sırasında petrol üretimini arttırmayı ısrarla isteyen Amerika’ya rağmen Rusya ile iş birliği yapmıştır. Bu arada Çin ile 300 milyar doları aşan ticaret ve enerji anlaşmalarını imzalamıştır. Artık Çin, ABD’nin bölgedeki baş rakibi konumuna gelmiştir.
Dış maceralarını iç siyasete tahvil edip kazanma, Millet İttifakını devre dışı bırakma, pasifleştirme ve sınır ötesi operasyonlar yoluyla arkasına takma politikasını başarıyla yürüten AKP iktidarı, içeride iki önemli taktik gütmektedir: Bir: Elinden geldiğince ve var gücüyle şiddeti çeşitlendirerek muhalif kesimleri sindirmek, ürkütmek ve tasfiye etmek. İki: Siyasi rakiplerini içeriden bölmeye yönelik manevra ve söylemler geliştirmek.
Örneğin Oğuzhan Asiltürk’e yanaşarak Saadet Partisini bölmeye çalıştı Erdoğan. İYİ Parti Lideri M. Akşener’i kendi saflarına çağırdı. Bu parti ile CHP arasındaki bazı çelişkileri kullanarak, Millet İttifakı mevzisinde gedik açmaya gayret ediyor. Bu arada, “Demirtaş Kürt değil, veya “Demirtaş-Öcalan” arasında ikilik varmış iddiasıyla da Kürtlerin kafasını karıştırmayı ve birbirine düşürmeyi planlıyor.
AKP, bir yandan Kürt sorununu çözmek istemiyor; diğer yandan muhafazakar-dindar Kürtleri kendi safına çekebilmek için HÜDAPAR-Mehmet Metiner gibilerinin girişimiyle “Türk-İslam sentezi” temelinde Türk-Kürt birliği önermesini piyasaya sürüyor. Irak ve Rojava’da sürdürülen Pençe-Kilit, Pençe-Kılıç operasyonları vasıtasıyla da siyasi Kürt varlığını ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Bağlantılı olarak AKP elden geldiğince Millet İttifakı bileşenlerini, bilhassa CHP kesimini Kürtleri kızdırıp küstürecek bir noktaya itmek istiyor. Hoş, Kürt sorununa çözüm konusunda idareimaslahatçılık yapan CHP, müttefiki İyi Partinin bu konudaki etkisinden kendini kurtaramadıkça Kürtleri yeterince yanına çekemez.
Erdoğan’ın iç ve dış siyasetlerinin hepsini de yanlış bulup düzeltmeyi vadeden CHP, nasıl oluyorsa Kürtlere yönelik sınır ötesi operasyonları doğru bulup onaylıyor, bir şekilde AKP’nin arkasından sürükleniyor. Kaldı ki Millet İttifakının değiştirmeye söz verdiği düzen, zaten sistemin tamiratı ve tadilatı kapsamındadır. Burada Alevi’nin, Kürt’ün, emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin kazanacağı fazla bir şey bulunmuyor.
Hepimiz adına merak ediyorum: Millet İttifakı, seçim sürecinde her türlü oyuna başvurmaktan çekinmeyecek olan AKP’nin kaybedeceği iktidarı teslim etmemesi ihtimaline karşı halkla birlikte dik durabilmenin hesabını yapmış mıdır?
* Gazeteci