26 Aralık 2022 04:40

Yazar Hasan Sağlam: Devlet hep muktedir, mülteciler ise münferit

Yazar Hasan Sağlam'ın yeni romanı "MA- Cümlenin Başladığı Yer" okurlarla buluştu. Sağlam, "Devletler mültecilere bazı sığınma hakkı tanıdıklarında bile tanrı gibi davranır" ifadelerini kullandı.

-ma- 'cümlenin başladığı yer' kitabı kapağı ve Yazar Hasan Sağlam | Kaynak: Kişisel arşiv

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Yazar Hasan Sağlam’ın yeni romanı “MA- Cümlenin Başladığı Yer” okurla buluştu.  Yazar romanında, kendisi gibi farklı coğrafyalardan göç etmek zorunda kalanların trajik yaşamlarından kesitler sunuyor. Totem Yayıncılık’tan çıkan romanla ilgili Sağlam, mültecilik durumuna dikkat çekerek, “Devlet hep muktedirdir, mülteciler ise münferit. Devletler mültecilere bazı sığınma hakkı tanıdıklarında bile tanrı gibi davranırlar. Mültecilerin yersiz, yurtsuzluğunu suratına vururlar. Bir lütufmuş ve sanki hayat bahşetmiş gibi her türden üstenciliği boca ederler” diyor.

Yeni romanınız “MA- Cümlenin Başladığı Yer” adıyla okurla buluştu. İlk olarak MA kelimesinin anlamı ne ve romana ad olarak vermenizin nedeni ne?

Bebek dilinde “Ma” anne demektir. Etimolojik olarak bir dile indirgemekten ziyade, bebeklerin, gördüğünde mutlu olduğu heyecanlandığı zarif görünümlü, narin sesli, kendisini besleyen sevecen kişiye “ma” ve kalın sesli kıllı cüsseli kişiye de “pa” diye çıkardıkları ilk seslerdir. Antropolog George Peter Murdock tarafından çok önemli biçimde araştırılmıştır. Murdock 531 dilde “anne”, 541 dilde ise “baba” anlamına gelen kelimeleri incelemiş. Murdock’un yaptığı araştırmaya göre “anne” için en fazla kullanılan heceler “ma” ve “na” iken “baba” için en fazla kullanılanlar “pa” ve “ta” dır. Ma’nın Kırmanciki -Zazaki de birkaç manası vardır. “Maê” (anne) “ma mı” (benim annem) “ma” pulural yani “biz” manasındadır. Tabii kelime o kadar dile güç vermiş ki; cümleye başlarken “Ma ben ne diyeyim? Ma bana ne, ma doğrudur” gibi binlerce yerde kullanılır ve kurtarıcı bir kelimedir.

"DERSİM’DEN KOPMAM OLANAKSIZ"

Toprağına Tutunanlar ve Yasak Mıntıkanın Çocukları adlı ilk iki romanınız Dersim coğrafyasında geçiyordu. Yeni romanınızın mekan olarak geçtiği yer bu sefer Almanya ve yine Dersim’i görüyoruz.

Dersim’den biraz kopuk bir roman yazmaya çalıştım, biraz farklı coğrafya duyguları üzerinden dolanıp tekrar Dersim’e gelecektim. Ancak ikinci romanım “Toprağına Tutunanlar” da “İnsanın geçmişi sırtındadır, nereye gidersen seninle gelir” cümlesi tam da bende vücut buldu. Dünyaya dağılmış Dersimliler ve onlara benzer insanların yaşamlarının hunharca tükenişini izledim diasporada. Yalnızca Dersimliler değil, aslında kimse kopamıyor kendi geçmişinden. Bir yerden köyleri yakılmış ve zorla çıkarılmış diğer yere mecburen yerleşmiş biriyim. Dersim’den Almanya’ya gelişim doğal bir süreç değildi, bundan dolayı duygusal ve ruhsal olarak kopmam olanaksızdır.

"DERİN SANCILARI VE HİKAYELERİ VAR"

MA romanında günümüzün en çok konuşulan güncel konuların başında olan mültecilerin trajik yaşam hikayelerini okuyoruz. Aynı zamanda mülteci bir yazar ve müzisyen olarak neler söylersiniz?

Devlet hep muktedirdir, mülteciler ise münferit. Devletler mültecilere bazı sığınma hakkı tanıdıklarında bile tanrı gibi davranırlar. Mültecilerin yersiz, yurtsuzluğunu suratına vururlar. Bir lütufmuş ve sanki hayat bahşetmiş gibi her türden üstenciliği boca ederler. İltica edenler elbette doğdukları yerde yaşama tutunamayanlar ve çeşitli can güvenliği sebebi ile ülkelerini terk edenlerdir. Oysa, tecavüzler, kan davaları, aşiret, din, mezhep, kabile, devlet savaşları olmasa herkes kendi doğduğu yerde yaşar kanımca. Mülteciler can güvenliği için özellikle Avrupa’ya varıncaya kadar korkunç trajik şeyler yaşarlar. Kimi ölür kimi yıllarca iltica kamplarında kalır kimi geri gönderilir. Bir biçimde oturum alanlar için de ayrı bir kültür ve dil var artık. Özellikle bürokratik süreç devletin sarmalını derinden hissettirir. Bir yerlerde sürekli savaş çıkaranlar var, ilaç ve silah ticareti üzerinden dünyanın çarkını bu minvalde çevirirler. Ve sonra bu savrulan insanların oturum hakkı alabilmesi için insanlık onuruna aykırı koşullarda kamplarda kalırlar. Sonra mülteci statüsü kazanmak için her tür bilgi belge ve ispata dair ne varsa tespit ederek sunmak zorundalar. Avrupa devletleri her şey için belge veya basına yansımış bilgi isterler. Örneğin tecavüze uğramış kadın veya cezaevlerinde işkence görmüş insanların belge sunması mümkün değil. Mahkemede bunun kanıtını bir biçimde pratik uygulamada ve anlatımlarınla ikna etmen gerek. Bu süreç başlı başına tragedyadır. Bu çeşitli oturum (Avrupa’da kalma hakkı) farklı biçimlerde kimi politik, kimi evlilik, kimi iş veya ticaret unvanı üzerinden alır. Bunun çok derin sancıları ve hikayeleri vardır. Kısmen bunu romana yansıtmaya çalıştım.

MA romanı belgesel çekimleri etrafında kurgulanan bir roman. Yakın zamanda da Mehmet Çapan’ın hayat hikayesini Mem adıyla belgesele taşıdınız. Nedir Ma ile Mem belgeselinin arasındaki ilişki?

Sesini duyduğu insanların yüzünü çizen acısına kılam döken bir derviştir. Ma, (anne) Mem’de çok yukarda belirgin bir yerde, ondaki “ma”ya kimse erişemez. Onu destanlaştırmış, o destan 38 de el ele tutuşup Halbori uçurumundan kendini Munzur’a atan kadınların çığlığıdır. Ma daha ne diyeyim?

ÖNCEKİ HABER

Hastane inşaatları birer birer iptal ediliyor

SONRAKİ HABER

Hayvan hakları savunucuları: Barınaklar ölüm kampı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa