Santa Barbara'nın evlatları: Madenciler
Santa Barbara'ya bağlanan umuttan, dünyanın öbür ucundan kömür yüklemeyi reddeden işçi sınıfının dayanışma bilincine...
Aziz Barbara İkonu: Smithsonian Amerikan Müzesi, Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü fotoğrafı: AA
Hüseyin KANTAŞ
4 Aralık Madenciler Günü. Değerli cevherleri ölümü pahasına, karın tokluğuna yeryüzüne çıkaranlara, madencilere adanmış bir gün 4 Aralık…
Azize Santa Barbara bir rivayete göre, Roma İmparatorluğu'nda zenginliği kadar zorbalığıyla da tanınan üst düzey bürokratlardan birinin kızıdır. Babasının zulmünden kaçarak İzmit yakınlarındaki bir madene sığınır. Kendilerine sığınan Barbara'yı koruma altına alırlar madenciler ve onu saklarlar. Maalesef babasının zulmünden uzun süre koruyamazlar genç kadını ve babası kızını öldürtür. Ama hatıralarından da silemezler Barbara'nın anısını madenciler. Ve böylece Barbara'nın ruhunun kendilerini koruduğuna, koruyacağına inanırlar. Onu madencilerin koruyucu azizesi ilan ederler ve böylece dilden dile aktarılır.
Bu olayın üzerinden yüzyıllar geçmiş ve o günden bu güne Santa Barbara'nın (Azize Barbara) İzmit'teki madene sığındığı gün olan 4 Aralık, Dünya Madenciler Günü olarak anılmaya başlamış.
"Işığı saatlerce göremeden hayatları çalınan işçiler, doğa üstü güçlere inanmakla değil, diğer sınıf kardeşleriyle birleştiği zaman, gelişmiş teknolojik olanaklarla, gerekli işçi sağlığı önlemleri alındığı sürece ancak kendini korur" diyor maden işçisi Max Von Der Grün. Grün, işçilerin ancak birleştiklerinde, örgütlü gücü, örgütlülüğü büyüttüklerinde güvende olacaklarını anlatıyor yazdıklarıyla. Max von Der Grün, maden işçiliği yaptığı dönemi, kurtuluşun örgütlülükten geçtiğini bıkmadan usanmadan anlatmış filmlerinde ve kitaplarında.
Oldukça mütevazı bir hizmetçi ailenin çocuğu olarak doğar Max Von der Grün. Küçük yaşta babasını kaybedince, annesi başka birisiyle evlendiğinden büyükanne ve büyükbabasının yanında yaşamaya başlar. Daha sonra büyükbabasını da kaybedince tekrar annesi ve üvey babasının yanına yerleşir. Üvey babasının Nazi rejimi nedeniyle tutuklanmasından dolayı liseye gitmesine izin verilmez ve küçük yaşta bir fabrikada işçilik yapmaya başlar. Katıldığı İkinci Dünya Savaşı'nda ise esir düşer ve pamuk, şeker kamışı tarlalarında çalıştırılır. En son Teksas'ta gönderildiği bir bakır madeninde yeraltı işçiliği yapmaya başlar. Yeraltı madenlerinde çalıştığı yıllarda, Jack London, John Steinbeck, Oscar Wilde ve Ernest Hemingway gibi yazarların kitaplarıyla tanışır ve yazmaya ilgi duyar. Özgürlüğüne kavuşup da tekrar Almanya'ya döndüğünde ilk olarak inşaat sektöründe duvarcı olarak, daha sonra başka işlerde, en sonunda ise Unna'daki bir madende yıllarca işçi olarak çalışır. Daha sonra geçirdiği bir kaza sonucu ciddi bir şekilde yaralanır ve yine yeraltında ama bu sefer makinist olarak çalışır. İlk kitabını da yeraltı maden işçiliği yaptığı yıllarda yazar.
Yeraltı madenciliğinin tehlikelerini anlattığı ilk kitabı önemli bir başarıya yol açar ve o dönem yayınlanan en başarılı kitaplardan biri olarak adlandırılır. Sonrasında ise Dortmund kütüphanelerinin müdürü ile tanışır ve artık yazar olarak çalışmaya başlar. Yayınlandığı birçok kitabı ödüller alır, film senaryolarına konu olur. 7 Nisan 2005'te öldüğünde Dortmunt-Scharnhorst bölge mezarlığına gömülür.
Bu yıl da 4 Aralık Dünya Madenciler Günü buruk bir şekilde kutlandı. Sadece maden emekçileri değildi kutlayanlar. Sermaye sınıfının açgözlü temsilcileri de kutladı madencilerin gününü.
Zonguldaklı bir maden işçisinden dinlemiştim. Kara elmasın ne zorluklarla çıkarıldığını, ne canların göçük altında kaldığını. Zonguldaklı işçi söylemişti, sermayenin sicili bozuk temsilcilerinin, ne işçi sağlığını, ne işçi güvenliğini düşündüklerini, hepsinin utanmadan yalan söylediğini. "Onlar işçi sınıfının dostu değil. Sınıf tarihini, sınıf bilincini bilen işçiler asla unutmaz dostlarını da düşmanlarını da" demişti Zonguldaklı işçi. Kozlu'yu da, Gelik'i de, Karadon'u da Soma'yı da hep ondan dinlemiştim.
"Düşmanlarımı unutmam, ne madencinin yakınının sırtına atılan tekmeyi, ne de, diğer birinin suratına yetiği tokadı. Nasıl unuturum, 'Bu işin fıtratında var' , 'adamlar güzel öldüler' diyenleri" demişti…
Dostlarını da, Ayşe teyzenin" Oğlum yüzme de bilmezdi, ne yapmıştır suyun içinde'" sözlerini de, babasının ayağındaki yırtık lastik ayakkabılarını da unutmamıştı.
Evet, unutulmuyormuş. Ne yapılan saldırılar, ne gasbedilen haklar, ne de çoluk çocuk direnip Ankara'ya uzun yürüyüşler...
"Tam 51 gün sürmüştü. Ocak ayıydı. Havalar soğumaya başlamıştı. Sendikacılarla hükümet arasında yine bir sonuç çıkmamıştı. İşçiler bir aydan fazla bir süredir maaş alamıyorlardı ve kış iyice bastırmıştı. Eyleme katılan işçileri toplu şekilde işten atıyorlardı ama Zonguldak halkının işçilerle olan dayanışması bu direnişin daha da büyüyeceğinin habercisi gibiydi. Hükümet de bunu anlamış olacak ki kömür ihtiyacını karşılamak için yurt dışından kömür ithali yapmaya karar vermiş. Ama maalesef Avusturalya ve Güney Afrika'da kömür gemileri yükleneceği sırada liman işçileri, Zonguldak maden işçileriyle dayanışma gösterir ve gemileri yüklemeden Türkiye'ye boş gönderirler."
Bu yılki 4 Aralık madenciler gününü kutladığında, 32 yıl önceki anılarına gittiği belliydi Zonguldaklı madencinin.
Zonguldak'taki grizu patlamalarında da Soma'daki madencilerin ölümünün ardından da, en son Bartın'daki göçükten sonra da kutlandı madenciler günü. Bundan sonraki yıllarda tüm bu katliamın baş sorumluları tarafından da kutlanacak!..
4 Aralık, Santa Barbara'nın kendilerini koruyacağına inanıştan, sınıf bilincine uzanan işçi sınıfının dayanışma günüdür. Uzun bir dönem inşaat işçiliği, fabrika işçiliği, büro işçiliği yapan Max Von Der Grün'ün de söylediği gibi, işçilerin gerçek endişelerini, korkularını, zorluklarını sadece ve sadece sosyalizm çözer. Santa Barbara'ya bağlanan umuttan, dünyanın öbür ucundan kömür yüklemeyi reddeden işçi sınıfının dayanışma bilincine…
Sınıf bilinci dayanışmayı büyütür, kitleleri dönüştürür, eskiyi, çürümüşü yenisiyle değiştirir. Dünyanın her yerinde örgütlü işçiler birleşerek, sınıf kardeşleriyle dayanışarak, sömüren ile sömürülenin olmadığı, insanların sınıflara bölünmediği bir dünyayı, sosyalizmi kurulacaktır...