27 Aralık 2022 10:41

B-21 Raider: Pentagon’un yeni ölüm makinesi

"Tüm bu kötülüklerden ‘kalıcı olarak’ kurtulabilmenin ise kapitalizm altında mümkün olmadığını yaşayarak görüyoruz. Bunun için kapitalizmden ve onun olmazsa olmazı emperyalizmden kurtulmak gerekiyor."

Fotoğraf: ABD Hava Kuvvetleri

Paylaş

Mustafa DURMUŞ

ABD’de bu ayın başında,  yıllardır tüm dünyadan gizli olarak üretilen ‘B-21 Raider’ adlı, ‘hayalet bombardıman uçağı’ olarak da nitelenen, yeni bir savaş uçağı görkemli bir törenle basına tanıtıldı.

ABD ordusunun bu yeni savaş uçağının en belirgin özellikleri; hem konvansiyonel hem de nükleer silahlarla donatılmış olması, yüklü bombaları tam isabetle atabilmesi ve ‘delici vuruş’ yapabilmesi.

Ayrıca uçak gökyüzünde radarlara yakalanmadığı için de  ‘hayalet uçak’ diye anılıyor. Nitekim tanıtımı sırasında, “en gelişmiş hava savunma sistemlerinin dahi B-21Raider’i gökyüzünde tespit etmesinin çok zor olduğu” açıklandı.

İNSANLI YA DA İNSANSIZ

Keza B-21 Raider, bir insan tarafından çalıştırılabildiği gibi, kokpitte her hangi bir pilot olmadan uçabilmek üzere de tasarlanmış bir uçak. Yani insanlı veya insansız uçabilen ama silah yüklü ve ileri teknoloji ile donatılmış bir ölüm makinasından daha söz ediyoruz.

Şu an bu uçaklardan beşi üretim aşamasında bulunuyor. B-21 Raider’in seri üretiminin 2027’de tam olarak devreye girmesi bekleniyor ve bu üretim Çin'in yaptığı ileri sürülen askeri yığınağa ABD’nin yanıtının bir parçası olarak görülüyor.

TANESİ 692 MİLYON DOLAR

Bir B-21 Raider uçağının üretim maliyeti 692 milyon dolar. Uçağın üreticisi ise geçen yıl 30 milyar dolarlık cirosuyla dünyanın en büyük dördüncü silah üreticisi olan Northrop Grumman adlı ABD’li bir şirket. Projede 400 tedarikçi firma da yer alıyor.

İKLİM YIKIMINI HIZLANDIRACAK BİR UÇAK

Bu uçağın bir önceki modeli olan B-2, nükleer silaha sahip bir bombardıman uçağı ve her uçuşunda 251,400 kg CO2 emisyonuna neden oluyor. (1) Bu durum dikkate alındığında B-21 Raider’in de ağır bir biçimde iklim yıkımına neden olan karbon emisyonu salması kaçınılmaz olacak.

Hatırlatmakta yarar var: ABD, 2019 yılında yaklaşık 801 milyar dolarlık bir askeri harcama ve yüzde 12’lik bir pay ile dünyada en fazla karbon emisyonuna sahip ikinci ülke konumunda. İlk sırada 293 milyar dolarlık bir askeri harcama ve yüzde 24’lük pay ile Çin ve üçüncü sırada 77 milyar dolarlık bir harcama ve yüzde 6,8’lik pay ile Hindistan yer alıyor.

MİLİTARİZM YÜKSELİYOR!

Türkiye ise askeri harcamalarıyla en fazla karbon salımı yapan 20 ülke arasında yaklaşık 16 milyar dolarlık bir askeri harcama ve yüzde 1’lik bir pay ile 17’nci sırada yer alıyor. Ülke savunma sanayi ihracatının ise rekor tazelediği ileri sürülüyor.

Bir habere göre, “Türkiye’nin savunma sanayi ihracatı, 2022’nin 11 aylık döneminde 3,7 milyar doları aşarak yeni bir rekor kırdı. Savunma sanayi ihracatı 2021 yılının tamamında 3,2 milyar dolar olarak gerçekleşmişti”.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş sonrasında başta Almanya olmak üzere birçok ülke ‘savunma’ bütçelerinde tarihi artışlara gitti. Öyle ki bir zamanlar barışın ve refah toplumunun en belirgin örneklerinden biri olarak gösterilen İsveç’te artık bu hedeflerin yerinde neredeyse yeller esiyor, ülke giderek sağa ve militarizme kayıyor.

Nitekim bu sonbaharda iktidara geldiğinden beri, İsveç’in yeni sağcı hükümeti üç savunma önceliği belirledi. İlki NATO’ya katılmak, ikincisi “daha gelişmiş askeri silah sistemlerinin transferi dâhil” olmak üzere Ukrayna'ya askeri desteği artırmak. Üçüncüsü ise, İsveç'in savunma bütçesini zaman içinde artırmak. Kasım ayında İsveç silahlı kuvvetleri, askeri harcamaları 2028’e kadar yapmak yerine, öne çekerek,  2026'ya kadar milli gelirinin yüzde 2'sine (NATO üyeleri için uzun süredir devam eden hedef) artırma talebinde bulundu.

TEMİZ ENERJİYE, AÇLIKLA MÜCADELEYE DAHA AZ KAYNAK

Öte yandan, 2021’de dünyadaki militarist harcamaların toplam tutarı 2 trilyon doları aşarken, yalnızca 750 milyar dolarlık temiz enerji ve enerji verimliliğine yatırım yapıldığı biliniyor. Aslında enerji altyapısına yapılan toplam yatırım 1,9 trilyon dolardı, ancak bu yatırımın büyük kısmı fosil yakıtlara (petrol, doğal gaz ve kömür) gitti. Dolayısıyla fosil yakıtlara yapılan yatırımlar devam ediyor ve silaha yapılan yatırımlar artarken,  temiz enerji biçimlerine geçiş yatırımları yetersiz kalıyor. Bu arada dünyada 810 milyondan fazla insan aç ve 2,4 milyar insan yetersiz besleniyor.

Özetle, sürekli olarak açlık ve yoksulluk üreten kapitalizm ve emperyalizm, bir yandan otoriterlik ve faşizmi beslerken, bir yandan da militarizmi yükseltiyor ve savaş makinesini de sürekli olarak güçlendiriyor.

DEMOKRASİ İNİŞTE!

Öyle ki 2016 yılında dünya çapında 97 ülkede liberal ve seçimli demokrasi varken, bu rakam 2021’de 89’a geriledi. 2017 yılında 3,9 milyar olan bu tür demokrasilerde yaşayan insan sayısı 2021’de 2,3 milyara geriledi. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70’inin antidemokratik, otoriter rejimler altında yaşadığı tahmin ediliyor.

İçerdeki otoriterleşmeye paralel bir biçimde, sistemin egemenleri savaşsız yapamıyorlar. Savaşlar sistemi krizlerden çıkarmak anlamında önemli bir işlev de gördüğünden, otoriter rejimler sürekli olarak yeni savaşlara yöneliyorlar. Bunu yaparken de rıza üretebilmek için milliyetçiliği ve yabancı düşmanlığını körüklüyorlar.

Kendilerini iktidar muhalifi olarak gösterseler de, aslında düzenin muhalifi olmayan burjuva muhalefet partilerinin “ulusal çıkarların savunusu” adı altında iktidarlara verdikleri destekler ise otoriter rejimlerin ömrünün uzatılmasına yardımcı oluyor.

SONUÇ OLARAK

Kapitalizm ve onun koruyucusu ulus devletler, kıt iktisadi kaynakları sebep olduğu açlık ve yoksulluk gibi derin sorunları çözmek yerine yeni savaşlara ve onun ardındaki sanayilere aktarıyorlar. Başta Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki savaşın neden olduğu yıkım ortada iken çabayı barışı tesis etmek için değil, yeni savaşların önünü açmak için harcıyorlar.

B-21 Raider, üreticisi çok uluslu şirketin sermayedarlarına ve askeri sanayi sektörüne devasa kârlar ve dünyanın efendisi konumundaki sınıflara ve onların sözcülüğünü yapan liderlere güvenlik sağlarken, aynı zamanda yeni kitlesel ölümlere ve doğanın daha fazla tahrip edilmesine aracılık edecektir.

İnsanlığın çabası yeni savaş makinaları üretmek değil, dünyada demokrasiyi, kalıcı bir barışı inşa etmek ve teknolojik yenilikleri insanlığın, emeğin ve doğanın hizmetinde kullanmaktır.

Dünya 1930’larda, 1960’larda ve 1970'lerde otokratlaşma evrelerinden geçti. O zamanlar insanlar durumu tersine çevirmek için savaştılar ve demokratik haklarını daha da geliştirebildiler. Aynı şey tekrar yapılabilir ve şiddet, otokrasi, savaş çabaları geriletilebilir.

Tüm bu kötülüklerden ‘kalıcı olarak’ kurtulabilmenin ise kapitalizm altında mümkün olmadığını yaşayarak görüyoruz. Bunun için kapitalizmden ve onun olmazsa olmazı emperyalizmden kurtulmak gerekiyor.

Yeni yılın demokrasi, barış ve emeğin yılı olması dileğimle…

(1)    Stuart Parkinson, A Movement for the abolition of war in June 2019, Responsible Science, No.2 (Winter 2020).

ÖNCEKİ HABER

Deniz Poyraz davasındaki avukatsız "yargılamada" Gencer'e ağırlaştırılmış müebbet ve 9 yıl hapis

SONRAKİ HABER

İstanbul’da bir kadın evinde öldürülmüş halde bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa