Yazar Mete Karagöl: Asıl mesele sana benzemeyen birini yazmak
Yazar Mete Karagöl "Muallim Sabri & Tanyeri" ve "Sarı Vosvos" isimli kitaplarını anlattı.
![Yazar Mete Karagöl: Asıl mesele sana benzemeyen birini yazmak](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/225550.jpg)
Görseller: Kitap kapağı
Yiğit Kerim ARSLAN
Mete Karagöl, Muallim Sabri & Tanyeri ve Sarı Vosvos adlı kitaplarıyla okur karşısına çıkıyor. Şu an kütüphanecilik yapan Karagöl, hayatın dayattığı gerçeklik arasında sıkışmış karakterler ve antikahramanlarla kurulu öyküleriyle dikkat çekiyor. Aynı zamanda Mahal Edebiyat’ta dergicilik ve yayıncılık yapıyor.
"ÖYKÜLERİMDE İNSAN RUHUNDAKİ ÇELİŞKİLERİ GÖZETİYORUM"
Çoğu kişi seni ilk kitabın Muallim Sabri & Tanyeri’nden Öyküler’le tanısa da öykülerini dergilerde daha önce gördük. İlk öykülerinde yazdıkların, yeraltı edebiyatına daha yakındı. İlk öykülerinden kitaba, dilindeki değişimleri anlatabilir misin?
Yazmaya başladığım ilk yıllarda öyle bir hava vardı. Yeraltı edebiyatı daha çok okunuyordu. Piyasada böyle bir açlık varken siz de piyasaya ayak uyduruyorsunuz. Afili Filintalar çok gözdeydi, gerçi baktığınız zaman hâlâ popüler isimler, bunlardan biri de Emrah Serbes. Emrah Serbes Deliduman, Erken Kaybedenler, Müptezeller gibi pek çok eserle yol gösterici olmuştu bana. Ama zamanla -yani okumalarınız artıp çeşitlendiğinde- kendinizi sorgulamaya başlıyorsunuz: Bu ben miyim? Bu çok önemli bir soru. Ben gerçekçi bir yazarım. Bu sorudan sonra dümen “yeraltı”ndan insan odaklı toplumcu gerçekçiliğe kaydı. Şimdi öykülerimde insan ruhundaki çeşitli kırılmaları, yani çelişkileri gözetiyorum. Bir öyküyü kurgularken, bir karakter (kahraman) yaratırken de Nâzım’ın Kuvâyi Milliye Destanı’nı bitirirken insana dair saydığı özellikleri (korkak, cesur, cahil, hakim…) ön planda tutuyorum.
"ÖYKÜCÜ ÖYKÜCÜYÜ, ŞAİR ŞAİRİ, ROMANCI ROMANCIYI OKUMUYOR"
Kitaptaki dört öykünün karakterlerinin birbiriyle ilişkisi olması, Barış Bıçakçı’nın Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’sini andırırken; “Sizden gelenler” isimli öykü, Murat Yalçın’ın “İçimde Oğuz Atay ile Orhan Gencebay İkizi Yaşıyor” kitabını andırıyor. Çağdaş öykücülerden sana yol gösteren isimler var mı?
Dört öykünün birbiriyle ilişkisi olması meselesi şöyle: Bir hayali kasabamız var, buranın adı Tanyeri. Tanyeri, o hepimizin hayalini kurduğu deniz kenarında, küçük, kendi kendine yetebilen bir yer görünümünde. Tabii biz -özellikle büyükşehirlerde yaşayan insanlar- uzaktan bakınca güzel görünüyor, ama bir de orada yaşayan insanları dinlemek gerekir. Her şeyden birer tane var: tüpçüsü, sucusu, kasabı, terzisi… Bir de kasabalarda dedikodular hızla yayılır. Çünkü herkes birbirini tanır. Bu gerçekliği göz ardı edemezdim yazarken. Karakterlerin birbiriyle ilişkisi bu şekilde gelişti.
Sen de gayet tabii biliyorsun, günümüzde öykücü öykücüyü, şair şairi, romancı romancıyı okumuyor. Bunu eleştirmek artık klişe bir hâl aldı. Ama durum tam olarak böyle. Bir yazar adayı yazmaya başlamadan önce dilinin çağdaş eserlerini okumalıdır. Çünkü edebiyat hiçbir zaman yerinde saymaz. Dolayısıyla bugün 2023’e girmek üzereyken XIX. yüzyıl Rus romanları diliyle veyahut 1950’lerin tarzıyla yazmak bizi bir yere getirmez iken güncel edebiyatın içerisinde de tutunamaz duruma getirir. Ben de elimden geldiğince tüm öykücüleri okumaya özen gösteriyorum. Faruk Duman’ın öyküleri ve romanları dil ve üslup oluşturma bakımından benim için yol gösterici olmuştur. Bir eseri yaratım sürecinde en umarsız hale geldiğimde Faruk Duman’ın bir öyküsünü açar okurum mutlaka. Onun dışında tek tek isim sayıp uzatmak istemiyorum, kısaca diyebilirim ki pek çok öykücü arkadaşımın kitapları yol gösterici olmuştur.
Öykülerinde antikahramanlara sıkça yer veriyor, ayrıca dışarıdan mütevazı ve basit görünen hayatların derinine iniyorsun. Günümüzde dünya ve Türkiye şehirlileşirken, kasabada geçen hayatları anlatmak zor olmalı…
Evet. Yukarıda Tanyeri’ni açıklarken bahsettim aslında. Kasaba yaşamını anlatmak gerçekten zor. Benim avantajım iki yıl taşrada çalışmak oldu. Yaşadığım zorlukları… Yani deneyimlerimi yazdım.
Öykülerimde fazlaca antikahramana yer vermemin sebebi ise, kendine benzeyeni yazmak kolaydır. Asıl mesele seninle aynı şeyi düşünmeyen, senin gibi davranmayan, sana benzemeyen birini yazmak. Onları anlayıp onlar gibi düşünmek. Bu empati yapmayı da geliştiriyor.
Dışarıdan basit görünen bir hayat… Bunu tam bilmiyorum. Bence her insanın yaşamı olağanüstüdür. Sanırım biraz gözlem yapınca bunu fark etmek olası oluyor.
"ANLATI FORMUNDA YAZIYORUM"
İlk kitabın Muallim Sabri & Tanyeri’nden Öyküler ve ikinci kitabın Sarı Vosvos neredeyse art arda yayımlandı. Üretken bir yazar mısın yoksa bunlar, geçmişte hazırladığın dosyalar mıydı? Birçok edebiyatçının iki kitabı arasında uzun bir süre beklediğini de göz önünde bulundurursak…
Üretken bir yazarım diyebilirim. Yazmayı seviyorum. Öykü olarak olmasa da anlatı formunda yazıyorum. Gezi notları tutarım. Mahal Edebiyat buluşmalarını artık seyahatname gibi yazmaya başladım. Ankara’yı yazmıştım, İzmir’i de yazıyorum şimdi. Önümüzdeki aylarda gideceğimiz şehirlerin de birer yazısı olacak. İki kitapta toplam on altı öykü var ama bilgisayarımda kayıtlı altmışı geçkin öykü olduğunu söyleyebilirim. Kitaplara almadığım öyküleri önümüzdeki yıllarda yine (kitaba) almayı düşünmüyorum.
Üçüncü öykü kitabı için çalışmalarım var. Kitabın genel teması belli. Henüz yazmadım öyküleri. Önceki iki kitaptan biraz farklı olacak. Bu yüzden bunun yayımlanması biraz zaman alabilir.
“Şiirden öyküye geçiş” bir dönem çok konuşulmuştu. Birçok şairin öykü yazmaya başlamasını nasıl yorumluyorsun?
Bir türün yazarı olmak ne kadar doğrudur bilmiyorum. Sanatçı için formlar araç bence. Önemli olan anlatabilmek. Şu da var: Düz yazı yazmak gerçekten kolay değil. Eğer başarabiliyorlarsa, buna gerçekten katlanabiliyorlarsa yazmayı sürdürsünler. Mesela ben şiir yazamam. O yüzden seni ve diğer şair arkadaşlarımı kutluyorum.
"MAHAL EDEBİYAT YOLUNA DEVAM EDECEK"
Dergicilik ve yayıncılık da yapıyorsun… Mahal Edebiyat, hem bir dergi hem de yayınevi olarak yoluna devam ediyor. Günümüzde yayıncılık zor ve masraflı değil mi?
Bir süredir dijital dergiler varlığını artık ispatladı. Matbu dergiler artan maliyete dayanamaz duruma geldi. Dijitale bir geçiş var: Bu alan daha az masraflı ve daha çok kişiye erişilebilir bir alan. Sakıncası ise şu: Bir dergi tarafından reddedilen herkes kendi dergisini kurabilir. Oysaki dergicilik kesinlikle bir heves ve kızgınlıkla yapılabilecek bir şey değil. Bana kalırsa zaten dergicilik gerçekten akıllı insanın yapabileceği bir iş değil. Bir şey var. Bunun adını bir tamam koyamadım. Ama bu “şey” bizi rahatsız ediyor. Yapmalısın diyor, yapıyoruz. Yapmazsak huzursuzluğumuz daha çok artıyor. O kadar.
Mahal Edebiyat sağlam adımlarla yoluna devam edecek. Onur Özkoparan, Melike Kara, Hatice Akalın, Elif Türkoğlu, Enes Yılmaz ve Çisem Arslan ile güzel bir ekip oluşturduk. Sorumluluklarımızın farkındayız. Bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Türkiye’de kültür-sanat alanında gelişme görüyor musun? Örneğin, Amerika’da yazarlık atölyeleri pek ünlüdür. Türkiye’de kültürel bir birikim kazanmak için yeterli alanlarımız var mı?
İnternet dünyasının gelişmesiyle birlikte çevrim içi eğitimler verilebiliyor. Yani artık böyle bir alanımız var. Hatta dolandırıcılar için de yeni bir alan açılmış oldu. “Kursiyerler”, önceden eğitmenleri araştırıp neler yaptıklarına bakarak kayıt olursa bence birikim kazanabilirler.
Evrensel'i Takip Et