Emekli olmasına rağmen çalışma zorunda kalan işçi: Gömleğin yakasını ters düz ediyorum
Alaattin emekli olmasına rağmen çalışmak zorunda kalan 60 yaşında tekstil işçisi. 12 bin dolar değerinde abiye ürettiklerini ifade eden Karataş kendisinin ise uzun zamandır giysi alamadığını söylüyor.
Fotoğraf:Murat Uysal/Evrensel
Hilal TOK
Murat UYSAL
İstanbul
Emeklilikte yaşa takılanların (EYT) verdikleri mücadele sonucu iktidar bu konuda bir düzenlemeye gitmek zorunda kaldı. 2 milyon aşkın kişinin yararlanacağı düzenleme EYT’lilerin yüzünü güldürse de, emeklilerin henüz çözülmemiş sorunları da bekliyor. Asgari ücretin altındaki maaşlarla geçinemeyen emekliler, bu sebeple emekli olduktan sonra da çalışmak zorunda kalıyor.
Yaşlarından ötürü büyük firmalarda yeniden iş bulmaları mümkün olmayan emekliler genellikle küçük çaplı işletmelerde çalışıyor. Alaattin Karataş da emekli olmuş olmasına rağmen çalışmaya devam eden işçilerden biri. 60 yaşında hâlâ tekstil atölyelerinde çalışan Karataş, “Emekli olmadan önce, emekli olunca biraz dinlenirim diye hayal kuruyordum. Gezerim, bir yerlere giderim diyordum. Bunların hiçbirini yapamadım, yapamıyorum. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda hiçbir emeklinin bunları yapma şansı yok” diyor.
Emekli aylığının yetmemesinden yakınan Karataş, “Eşim de çalışıyor, merdiven temizliği yapıyor. Daire başı 20 lira alıyor. Zaten o olmasa benim tek başıma ev geçindirme şansım yok. Eskiden böyle değildi. Bir kişi çocuklarını da okutuyordu, evini de geçindiriyordu. Şimdi evde bir çocuk okuyorsa en az üç kişinin çalışması gerekiyor” diyor.
"GÖMLEĞİN YAKASINI DEĞİŞTİRİP KULLANIYORUZ"
“Biz üretiyoruz başkası yiyor” diyen Karataş şunları söylüyor: “Bu insanlar kendi emeklerinin farkına varırsa o zaman bir şeyler düzelir. Tarlada, fabrikalarda üretim olmazsa bu işin içinden çıkılmaz. Bütün temel ihtiyaçları, zenginlerin tükettiklerini bile biz üretiyoruz. Biz üretiyoruz, biz tüketemiyoruz. Ben tekstilde çalışıyorum, benim üstümün başımın daha düzgün olması lazım. Ben ürettiğimi giyemiyorum. Öyle şeyler üretiyoruz ki, 12 bin dolar değerinde abiye çıkıyor bizim atölyeden. Aldığım ücretle onları alamam, rüyamda dahi göremem. Üreten benim tüketen başkası. Yani bu emeğimizin farkına varmamız gerekiyor.”
Karataş yırtılan gömleklerini tamir ederek giydiğini anlatıyor: “Gömleğin yakasının bir tarafı yırtıldığı zaman bir tarafını söküyorsunuz, yakayı ters çevirip, tersi yüzüne getirdiğimizde bir tarafı yeni gibi oluyor. Bu tarafı da yırtıldıktan sonra gömleği atacağız. Bu yolla bu gömleği uzun bir süre daha giyeceğim. Bu yöntemi tekstilde çalışan birçok insan deniyor. Pantolonunun ağı patladığında ağına yama atan arkadaşlarımız var. Ayakkabılarımızı tamir ettiriyoruz, ayakkabı alma şansımız yok. Ben bütün gömleklerimi böyle yaptım, 4-5 sene daha giyerim daha düşünüyorum.”
"12 SAAT ARTIK ORTALAMA ÇALIŞMA SAATİ"
Çalışma koşullarının her geçen gün ağırlaştığından bahseden Karataş, “Biz 10 saat çalışıyoruz ama bu sektörde 12 saatin üzerinde çalışan birçok yer var. 12 saat artık ortalama çalışma saati gibi. Kanunen haftada 45 saat çalışma var ama yasayı kimse uygulamıyor. İnsanların bu koşullara itiraz etme şansı da yok. İşçi işini kaybetmemek için bunu kabul etmek zorunda kalıyor. Molalarda işçilerle yan yana geldiğimizde zamların peş peşe geldiğinden bahsediyorlar, koşulların ağırlaştığından söz ediyorlar. Çoğu işçi bu durumdan kurtulmak için ek iş yapıyor. Geçen gün bana da parça başı iş teklifi geldi. Ben hem çok yoruluyorum hem de yaşım gereği eskisi gibi çalışamıyorum da zaten. Bazı insanlar tanıyorum sabah 06.00’da çıkıyorlar evden, gece 01.00’de eve giriyorlar. Artık işçiler zamanından vazgeçti. Gideyim iki üç saat çocuğumla oturayım diyen kalmadı. O işçi için önemli olan alacağı ücret. Geçinebilmek için bunu yapıyor. Koşullarım daha kötü olsa ben de böyle yapmak zorunda kalırım. 60 yaşına gelmiş bir insanım, belki ben de gidip parça başı çalışacağım” dedi.
"ÜRETEN EMEĞİNE SAHİP ÇIKMALI"
Üretenin işçiler olduğunu söyleyen Karataş, yönetenin de işçiler olması gerektiğini söylüyor: “Ben sabahtan beri gitmişim, çalışmışım, üretmişim, ağır sanayide yine öyle, tarlada yine öyle... Zenginlerin siyasetçilerin bu ülkeye katkısı ne? Bu ülkenin kaynağını en çok onlar yiyor. Asgari ücretli olmasa vergi alamazlar. Zengin vergi vermiyor ki. Bunun ortadan kalkabilmesi için üretenin emeğine sahip çıkması gerekiyor. Üretenin aynı zamanda yöneten olması gerekiyor. Konuşuyoruz tabii bütün bu kötü koşulları ama örgütlü olmadığın sürece bütün bu konuşmalar havada kalıyor...”