Kara elmas uğruna öldürülen ilk madenci: Uzun Mehmet
Karınca yuvası…5 gün sürecek dosyamızda, madenin tarihi, özelleştirme süreçleri ve kazma sallayan madencilerin anlatımları yer alıyor.
Fotoğraf:DHA
Hazırlayan: Hilal TOK - Zonguldak
SUNU: DELİK DEŞİK BİR DEVLET KURUMU: TTK
Türkiye Taşkömürü Kurumunun (TTK) Amasra Müessesesinde 42 işçinin ölümünün ardından kurumun adım adım özelleştirmeye gittiği, bu nedenle de madenlerden, madenlerdeki iş güvenliğinden, teknolojik gelişmeler ve denetimden el çekildiği defalarca hem işçiler hem de alanın uzmanları tarafından dile getirildi. TTK’ye bağlı olarak 1983 yılında kurulan Armutçuk, Kozlu, Üzülmez, Karadon ve Amasra Taşkömürü İşletme Müesseselerine ait sahaların dünden bugüne özel şirketlere, taşerona ve kaçak ocaklara açılması, işçilerin kaderinin de bu düzene göre biçim alarak güvencesizleşmesi bu sözleri doğrular nitelikte.
Yıldan yıla işçi sayısının azaltılarak kamu madenciliğinin atıllaştırıldığı, artan özel ocaklarla ve denetimsizliklerle iş cinayetlerinin çoğaldığı bu tabloda, TTK işçileri ve özel ocaklarda çalışan işçileri dinledik. Özelleştirmeye giden yolda işçiler neler yaşıyor, özelleştirilen ocaklarda durum ne, adım adım kamu madenlerden nasıl elini çekti, bu durum işçileri ve kömür madenciliğini nasıl etkiledi, özelleştirme karşısında işçi ne istiyor, devlet ne yapıyor sorularına yanıt aradık. Zonguldak havzasında Uzun Mehmet’in kömür taşını buluşundan bu yana kuyulardan yer altına yol açan birlerce işçi, adeta karınca yuvası gibi toprağın her yanını oydu. Delik deşik yer altında binlerce can gitti, defalarca hak mücadelesi verildi, bu karınca yuvaları yıllarca ekmek kapısı oldu Zonguldaklıya. 5 günlük dosyamızda karınca yuvalarında ekmeğini kazanan madencilerin sesine yer veriyoruz.
Zonguldak’ın merkezinde mermer bir blok üzerine dikili, sağ elinde kömür taşı, sol elinde kazma tutan bronzdan Uzun Mehmet Anıtı bulunur. Zonguldak’ın kömür taşıyla kader birliği ettiği tarihi de işte bu Uzun Mehmet’e dayanır.
Padişah İkinci Mahmut ile Birinci Mecid zamanlarında Osmanlı donanmasının tersane giderleri, imparatorluğun sıkışık bütçesinde korkunç bir gider açınca, savaş gemileri ve başka fabrikaların yakacak gideri dışarıdan getirilen ve çok pahalıya mal olan kömürle sağlanıyordu. Bu dertten kurtulabilmek için, İkinci Mahmut’un emriyle bir yandan topluca kömür araştırılırken, bir yandan tersanenin her yıl terhis ettiği deniz erlerine, gemilerin yaktığı yabancı kömürler gösterilerek, sancaklarına döndüklerinde bunların benzerini aramaları söylenir. Ereğli’nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet adlı bir deniz eri terhis edileceği sırada kendisine gösterilen maden kömürünü unutmaz. Köyüne döndükten sonra, maden kömürünü bulmak, İstanbul’a örneğini götürmek ve dolayısıyla paraya kavuşmak için kömür arayışına girer.
KÖMÜR DAMARINA İLK KAZMA
Bugünlerin birinde Uzun Mehmet Köseağzı Değirmeni önünde dere kıyısında sellerin sürüklediği taş toprak yığınlarının arasında kömür taşını bulur. İlk kömür damarına ilk kazma indiğinde, hicrî 1245 yılı kasımının 1’idir, miladi 1829 yılının 8 Kasım’ıdır. Uzun Mehmet, kazmasının kopardığı kömür parçalarını bir çuvala doldurur, İstanbul’un yoluna koyulur. İlgililere gösterdiği kömür taşları incelenir. Uzun Mehmet’e o zamanın parasıyla 500 kuruş ikramiye verilerek, ölünceye kadar da 600 kuruş aylık bağlanır. Uzun Mehmet’in kömürü buluşu ve aylığa bağlandığı bilgisi çevrede işitilince; köyün Hacı İsmail Ağa’sı, Uzun Mehmet’ten öç almak için ölüm emrini verir. Uzun Mehmet köye dönüşünden bir süre sonra İstanbul’a çağrılır. İstanbul’dan yanına adamlar katılacak, birlikte Kestaneci köyüne dönülecek ve Uzun Mehmet bulduğu kömür damarının yerini onlara gösterecektir. İstanbul’da Leblebici Hanı’nda kalmaktayken Ereğli Beyi İsmail Ağa’nın gönderdiği iki kişi tarafından boğularak öldürülür. Uzun Mehmet böylece kara elmas uğruna öldürülen ilk madenci olur.
YABANCI KUMPANYALARDAN, MÜKELLEFİYET YILLARINA
Ereğli Havzası’nda kömür madenlerinin işletilmesi, işletmecilere paralar getirmesi, deniz eri Uzun Mehmet’in kömürü buluşundan 19 yıl sonra, ancak 1848’de başlar. Fransız sermayesi (Ereyli Şirketi), İtalyan sermayesi (Türk Kömür Madenleri AŞ), İş Bankası adlı yerli sermaye (Türkiş ile Kömüriş) Zonguldak’a gelir yerleşir. Ereğli Kömür Havzası 1865’ten 1882’ye kadar fiilen Bahriye Nezaretine bağlı olarak yönetilir. Bu dönemde Fransız ve İngiliz kumpanyaları tarafından üretilen kömürün 1882 yılında piyasaya satışına geçit verilir. Bu dönemde üretimde artışa karşın denetim zayıftır. İş kazalarında ölen ve yaralanan işçiler artar. Birinci Dünya Savaşı döneminde Zonguldak kömürünün yönetimi Almanlara geçer. 1937 yılı önemli yıldır; Ereyli Şirketi, 31 Mart 1937 günlü, 3146 sayılı Kanun’la Fransızlardan satın alınır; Zonguldak limanı, Zonguldak-Çatalağzı demir yolu ve Fransızlarca işletilen kömür ocakları, 3.5 milyon lira karşılığında devlete geçer. Devlet işletmeciliği, 90 yıllık bir gecikmeyle, maden bölgesinden içeri ilk adımını atmış olur.
İki dünya savaşı arası devletleştirme politikasıyla beraber mükellefiyet yılları başlar. İş gücü açığını karşılamak için 1930’lu yılların başında hükümlüler çalıştırılırken, ardından asker işçiler çağrılır. 1940 yılından sonra ise askerlik muafiyeti içeren “İkinci mükellefiyet” dönemi başlar. Yani İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Zonguldak kömür ocakları çevresinde yaşayan erkek köylüler “işçi mükellefiyeti” adı altında zorla madene indirilir. Mükellefiyet öncesinde 1938 yılında maden ocaklarında 13 bin işçi çalışırken, mükellefiyetin başlamasıyla birlikte kayıtlı işçi sayısı 60 binlere ulaşır. Köylerinden toplanan yoksul işçiler, 45’er kişilik gruplar halinde, çıkan yasaya göre günde 12 ila 14 saat, fiili uygulamaya göre ise çok daha uzun saatler zor koşullar altında çalıştırılırlar.
1940-1948 yılları arasında kömür üretimi de yılda 2.5 milyon tondan 4 milyon tona kadar yükselir. 1947 yılına kadar süren zorunlu çalışma yıllarında Çamlı ve Kozlu ocaklarında gerçekleşen patlamalarla büyük işçi katliamları da olur. 1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun kurulmasıyla kömür işletmeleri buraya bağlanır. Üretim bölgeleri genişletilir.
ADIM ADIM ÖZELLEŞTİRMEYLE GELİNEN NOKTA
1983 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumu kurulur ancak aynı yıllar ülkede Özal iktidarıyla birlikte özelleştirmeye kapılar da açılır. İşçi hareketi de bu özelleştirmeye karşı gelişir. Büyük Madenci Grevi, madenlerin özelleştirmesi söz konusu iken patlak verir. Çevre köylerin ve işçi ailelerin de desteğiyle yüz bin kişinin yollara döküldüğü grevde ücret artışı talebiyle birlikte ocaklarda üretimin küçültülmesine, ocakların özelleştirilmesine ve kapatılmasına karşı da talepler öne çıkar. Akabinde Özal iktidarının seçimleri kaybetmesi gibi tarihsel olaylar sahnede yerini alırken, DYP-SHP iktidarının Ekonomiden Sorumlu Bakanı Tansu Çiller de ilk açıklamasında kamu iktisadi teşekküllerinin (KİT) Türkiye’nin sırtında bir kambur olduğunu ve ilk elden zarar eden KİT’lerin özelleştirileceğini ya da kapatılacağını ilan eder. Zarar eden KİT’lerin başında Türkiye Taşkömürü Kurumunun (TTK) olduğunu, öncelikle zarar eden kömür ocaklarının kapatılacağını ya da rödovans usulüyle özelleştirileceğini, işçi sayısının çok fazla olduğunu ve resen (zorunlu) emeklilik yoluyla işçi fazlalığının giderileceğini, böylelikle TTK’nin hantal yapısından kurtularak “dinamik ve üretken” bir yapıya kavuşturulacağını söyler. Yıldan yıla bu adımlar tek tek gerçekleşir… Devletin elinde anca bir avuç kömür kalır. Özel şirketlere; rödovanslarla, ruhsatlarla bir bir ikram edilir kömür sahaları. Kaçak ocaklar köstebek yuvaları gibi her yanda sıklaşır o tarihlerden bu yana. TTK’nin ilk yıllarında kömür havzasındaki işçi sayısı 40 bini aşmışken, 1990 yılında 34 bin 349’a, 2002’den bu yana ise 18 bin 25 olan işçi sayısı ise 20 yılın sonunda 7 bin 350’ye kadar geriledi. 2002 yılında 2 milyon 356 bin ton dolaylarındaki kömür üretimi bugün ancak 610 tondur. 2002’de kömür ithalatı 11 milyon iken bugün ise 38 milyon tona ulaşmıştır. Havzada kömür olmadığı için değil elbet! Havzada 1.5 milyar ton yani 150 yıl yetecek kadar taş kömürü rezervi var. Ancak ne bu kömürü çıkaran devlet ne de devletin TTK’ye aldığı yeterli işçi var o kömürü çıkaracak. Ne mi var? Rödovans! Yani özelleştirme...
HAVZAYI RÖDOVANSLA PARÇA PARÇA ETTİLER
TTK’nin kuruluşunun ardından Armutçuk Taşkömürü İşletme Müessesesindeki Alacaağzı bölümü kapatılırken, Armutçuk Müessesesi, tek işletmeyle faaliyetlerini sürdürdü. Alacaağzı bölümü, HEMA şirketi tarafından rödovanslı alınıp işletilmeye başlandı ancak özelleştirme güvencesizlikti! Rödovanslı şirketin elindeki ocak 2018 yılında kapatıldı, 600 işçi bir anda ortada kaldı. Ardından yapılan ihalelerle saha Oyak Erdemir’e bağlı Ermaden’e verildi. Erdemir alanda 4 yıldır çalışma yürütüyor ancak TTK’nin sitesinde, ne kadar kömür üretiliyor, kaç işçi istihdam ediliyor, denetim ve raporlara dair bilgi yok. Alacağzı, işçisinin kaderine terk edildiği bir kapalı kutu.
Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesinde İhsaniye ve İncirharmanı bölümleri TTK’nin kuruluşu sonrası birleştirildi ve bu bölümler Kozlu İşletmesi adı altında tek işletme haline getirildi. Kozlu’da da yıldan yıla rödovanslı şirketlerce parça parça edildi kömür sahaları. Kozlu’nun tarihi işçi katliamlarıyla dolu. Hem TTK dönemi hem özelleştirme sürecinde işçi ölümleri açısından ağır bilançolar çıktı. Bunlardan biri de 2013 yılında 8 işçinin öldüğü iş cinayeti. Olay, TTK ocağı içerisindeki özel şirket olan Star’ın üretim alanında gerçekleşti. 8 işçinin ölümünün ardından özel şirket sahadan çekildi. TTK’nin sitesinde Kozlu Müessesesinde son rödovanslı şirket 2016 yılında Kortaş Madencilik olarak görülüyor. Ancak yeni şirketlere ve rödovanslı anlaşmalara dair bilgi yok.
Üzülmez Taşkömürü İşletme Müessesesindeki Çaydamar bölümü de TTK’nin kuruluşuyla kapatılan işletmelerden. Bu bölümler Asma-Dilaver İşletmesi adı altında tek işletme haline getirildi. Bağlık-İnağzı adı altında yeni bir işletme açıldı. Üzülmez Müessesesi, iki işletmeyle (Asma-Dilaver İşletmesi ve Bağlık-İnağzı İşletmesi) faaliyetlerini sürdürdü. 5 Nisan kararlarıyla Asma-Dilaver İşletmelerine bağlı kömür ocakları üretim işçisi açığı nedeniyle terk edildi. Bu ocaklar özel şirketlere verildi. TTK’nin kendi sitesinde yer alan bilgiye göre Akkurt, Zonguldak Gelik, SFH Enerji, Özdil-Durdu, Zontaş Zonguldak Taşkömürü Madencilik gibi şirketler faaliyet yürütüyor. Bu arada açıklamalarına göre GMİS, TTK’ye bağlı Üzülmez’de en düşük maliyetle en yüksek üretimin yapılmasından gurur duyuyor.
Gelelim Karadon Taşkömürü İşletme Müessesesine. TTK’nin kuruluşu sonrası Gelik bölümünün adı Gelik İşletmesi olarak değiştirildi. Kilimli ile Karadon bölümleri birleştirildi ve bu bölümler Kilimli İşletmesi adı altında tek işletme haline getirildi. Karadon Müessesesi, iki işletmeyle (Gelik İşletmesi ve Kilimli İşletmesi) faaliyetlerini sürdürüyor şimdi. Karadon’a bağlı sahalarda kaçak ve özel ocakların çok olduğunu öğreniyoruz Zonguldak halkından. Buradaki rödovanslı şirketlerin başında, Arslantürk, Enka Madencilik ardından; Demir, Bahadır, Arılar, Yıldız, Of-Kar gibi şirketlerin faaliyeti geliyor. Özel rödovanslı ocakların proje dışında çalışma alanları da var, buralar ya kaçak ya da özelin taşerona verdiği alanlar oluyor. Enka Madencilik şirketine bağlı proje dışı çalışma alanında da geçtiğimiz ay 4 işçi patlamadan yaralandı. Bu alandaki özel şirketlerde kaç tane böyle usulsüz çalışma alanı var bilinmiyor.
Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi de TTK’nin kuruluşu sonrası Amasra İşletmesi olarak değiştiriliyor. Burada 2005 yılında HEMA şirketi rödovanslı olarak B sahasını ve -400 kot altını alıyor. Ancak yıllardır kömür çıkarmıyor ve termik santral yapmak için bölgeyi elinde tuttuğu bölge halkı tarafından biliniyor. Tüm diğer TTK madenlerinde olduğu gibi özelleştirmenin devlet tarafından bir seçenek olmasından bu yana yıldan yıla işçi sayısı azaltılırken, işçilerin üzerindeki iş yükü de artıyor. Amasra’daki maden kazasının nedenleri arasında da bu özelleştirme hedefine bağlı olarak işçi sayısının ve yatırımların azaltılması gösteriliyor.
Yarın: Bir çizme için aylarca bekliyoruz…