Seçimler yaklaşırken aday tartışmalarına nasıl bakmalı?
CHP’nin, Kılıçdaroğlu öncülüğünde açıklanan “İkinci Yüzyıla Çağrı” isimli vizyon belgesi, TÜSİAD’ın çağrısına en açık önderlik ilanı oldu.
Fotoğraf: TBMM
Ender Şiar ARGIN
İstanbul
Bir süredir Genç Hayat’ın sayfalarında, 2023 genel seçimlerinde gençlik başta olmak üzere toplum kesimlerinin önemli bir bölümü tarafından iktidar olması beklenen ve “altılı masa” olarak anılan burjuva muhalefet blokunun AKP sonrası için önerdiği restorasyon projesini tartışıyoruz. Adaylık etrafında süren tartışmalar, İmamoğlu’na verilen siyasi yasak ve Saraçhane’deki iki günlük mitingin gösterdikleri, bizi bu tartışmayı devam ettirmeye zorluyor. Genç Hayat’ın düzenli okuyucuları, herhangi bir siyasal gelişmeyi sınıflar mücadelesinin içinde bulunduğu üretim, dağıtım, bölüşüm ilişkilerinde süren “çatışmalar” zeminde değerlendirme ihtiyacımızı, başka yazılardan biliyor, o yüzden bu “temel”, bu yazının da tartışma zemini olacak.
2023 seçimlerinin iki büyük rakibi, Cumhur İttifakı ve şimdilik altılı masa olarak anılan iktidar alternatifleri arasındaki yarışın iki ayrı siyasal ve ekonomik proje kapsamında süreceği giderek belirginleşiyor: Bir yanda AKP-MHP ortaklığında timsalini bulan ve muazzam bir servet transferi ve emek düşmanlığına dayanan iktidar projesi, diğer yanda yerleşik sermayenin kurallı neoliberal restorasyon önlemlerine dayanan muhalefet projesi.
İKİ PROGRAMIN ANLAMI
Yürürlükteki projeyi hatırlayalım. AKP’nin “Türkiye Ekonomi Modeli” olarak hayata geçirilen ekonomi politikalarının, devasa sorunlara rağmen seçime kadar idare etmesi umulan bir rotada ilerleyeceği öngörülebilir. EYT sorununun çözümü, asgari ücrete %54’lük zam gibi “seçim yatırımı” adımları da iktidarın toplumsal çözülüşüne bir çıkış arayışının parçası olarak değerlendirilebilir. Nitekim borçlandırma, sosyal konut projeleri, asgari ücret artışı, sosyal yardımların düzenlenmesi vb. bir dizi önleme dayanan ekonomi politikaları, enflasyonun neden olduğu kayıpları/yoksullaşmayı kontrol etmeye dair bir yol izleyecek gibi görünüyor. Nitekim 2002’de iktidara geldiğinden beri dış kaynak, borçlanma ve spekülatif büyümeye bağlı ekonomi modeli, 2013 sonrası çeşitli arızalar vermiş 2017 sonrası ciddi sorunlara yol açmıştı. Enflasyon, ücret kaybı, yoksullaşma, emeğin ucuzlaması vb. bir dizi yıkımla “sahte refah” büyüsünün dağılmasına, devletten aldığı teşvik ve ayrıcalıklarla tekelleşen sermaye gruplarının (5’li çete, MÜSİAD, gıda, tekstil, emlak patronları vb.) AKP’nin ardında palazlanması ve devasa bir servet transferiyle güçlenmesi eşlik etmiştir. Bu çöküş alametlerini kontrol etmenin bir aracı olarak otoriterleşme ve gerici-faşist bir politik rejim inşası, bu zincirin önemli ve zorunlu halkası olarak sürecek. AKP liderliğindeki Cumhur İttifakı projesinin mevcut gidişatından fazlasını vadedecek durumda olmadığını ve ekonomik yöneliminde ve devlet içi bölüşüm mekanizmalarında çeşitli kararsızlıklar (kalkınmacılık, kredi bağımlılığı, Çin modeli vb.) barındırdığını söyleyebiliriz. Bu durum, iktidar içindeki manzaranın da çelişkilerini derinleştiriyor. Büyük sermaye kesimleri, Erdoğan, MHP-Bahçeli ortaklığı, Soylu ve bir dizi devlet kadrosu, tarikat ve cemaatler vb. “çatışma” unsurlarının bir aradalığı, bu çıkış arayışının netleşmesinde pürüzler yaratıyor. Gelelim diğer projeye.
İSTANBUL SERMAYESİ SİYASAL ÖNDERLİĞİNİ ARIYOR
Türkiye tekelci sermayesinin en büyük kesimlerinin ve küresel kapitalizmle en güçlü bağlara sahip olan, örgütsel birliğini de TÜSİAD gibi örgütlerde bulan yerleşik-geleneksel kesimlerinin (ya da “İstanbul sermayesi”) uzunca bir süredir yeni bir siyasal temsilci aradığı, sır değil. TÜSİAD’ın geçen sene “Geleceği İnşa” ismiyle açıklanan raporu bu sayfalara konu olmuştu*. Bu rapor aslında Türkiye’nin yeni dönemde içinde bulunacağı küresel kapitalist sisteme dair yeni bir ekonomi programı, dönem planı ve re-entegrasyon projesiydi. Ancak bu projenin siyasal temsilcisi “açıkça” ilan edilmemişti. CHP’nin öncülük ettiği muhalefet birliği bu projenin en güçlü adayı gibi görünüyordu.
CHP’nin, Kılıçdaroğlu öncülüğünde açıklanan “İkinci Yüzyıla Çağrı” isimli vizyon belgesi, TÜSİAD’ın çağrısına en açık önderlik ilanı oldu. Mali istikrar, kurallı piyasa, temiz para (uluslararası krediler), yüksek verimlilik, katma değeri yüksek ürün üretimi, üretken sermaye yatırımı, Merkez Bankası başta olmak üzere bağımsız kurumlar, parlamenter sisteme dönüş, anayasal hakların tesisi ve sosyal politikalar… “Siyaset üstü” olarak tanıtılan 70 kişilik teknokrat ekibin programından çıkan vurgular aşağı yukarı böyleydi. TÜSİAD’ın geleceği inşa raporundaki ekonomik önlemlere çok yakın (hatta aynı) vurgular, Daron Acemoğlu gibi iki belgenin de ekibinde bulunan isimler gibi detayları da hesaba katınca CHP’nin vizyon belgesi, TÜSİAD tarafından ilan edilmiş ekonomik programın ilkesel olarak uygulanabileceğine dair bir garantörlük çağrısıydı. Üstelik yalnızca CHP’nin değil, 6’lı masa’nın tamamının üzerinde ortaklaştığı bir siyasi ve ekonomik projeyi ilan etti CHP. Elbette bir “toplumsal proje” olması bakımından büyük boşluklar barındıran, yoksullaşma, işsizlik, ücret kaybı vb. makro sorunlara ve gençlik, emekçiler, kadınlar gibi toplumsal kategorilerin birikmiş problemlerine dair hiçbir somut çözüm önermeyen ve açıkça bir “sermaye programı” olduğunu ilan eden programın çalışan, sömürülen, yoksullaşan toplumsal kesimler açısından ne kadar sahiplenildiğini önümüzdeki süreçte göreceğiz.
ADAYLIK NEYİN KAVGASI?
Dolayısıyla, siyaset sahnesine Cumhur ve Millet ittifakları biçiminde yansıyan kavganın iki ayrı ekonomi-politik programın, burjuvazinin iki farklı programının, sermaye kesimleri arasındaki mücadelenin iki alternatifi olarak cereyan ettiğini söylemek mümkündür. Peki öyleyse, “Adaylık tartışmasının bu kadar uzamasının anlamı nedir? Madem ‘altılı masa’da bir “uzlaşma”dan bahsediyoruz, hangi adayın olacağı neden bu kadar önemli?” gibi sorular sorulabilir. Yazının başındaki hatırlatma, yani sınıflar mücadelesinin üretim, bölüşüm, dağıtım süreçlerindeki kavgasının siyasal alandaki kimi aktörleri ve mücadeleleri belirlediği gerçeği, yine kritik bir noktada duruyor. Çünkü sermaye sınıflarının siyasal önderliğini bulma kavgasının da içerisinde “başka kavgaları” içerdiğini unutmamak gerekiyor.
Dolayısıyla şimdilik Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu şahsında somutlaşan adaylık yarışının devlet örgütlenmesi ve toplumsal kaynakların dağıtılması kavgasının bir tezahürü olduğu söylenebilir. Kılıçdaroğlu’nun daha önce “5’li çete”, “kamulaştırma”, “el koyma” gibi sermaye kesimleri açısından tedirginlik uyandırıcı söylemlerinin son dönemde -TÜSİAD’ı hedef aldığını iddia edenler de var- “finans baronları” ve “zengin dernekleri” gibi söylemlerle devam etmesinin önemli olduğu söylenebilir. Tespit etmek elbette kolay değil ancak Kılıçdaroğlu’nun kimi sermaye kesimlerini hedefe koyması, TÜSİAD’ın post-AKP iktidar senaryosuna bir şerh koyma ihtiyacı olarak değerlendirilebilir. CHP ile TÜSİAD’ın siyasi ve ekonomik temelde ortaklaştığı projenin dağıtım/bölüşüm ilişkilerinde anlaşmazlıklar var gibi görünüyor. Diğer yandan İmamoğlu’nun ilk Saraçhane mitinginde Akşener’in öne çıkması ve İmamoğlu-Akşener merkezinde bir siyasal çizginin örgütlenmesi ihtimalinden de çeşitli çıkarımlar yapabiliriz. Yine, İstanbul sermayesinin kimi kesimlerinin siyasi olarak “merkez sağ” bir liderlik arayışında olması ya da TÜSİAD’ın önerdiği siyasal liderliğin İmamoğlu’ndan yana ağır basması, yeni bir durum değil. Belki de Akşener-İmamoğlu kucaklaşması görüntüsüyle Akşener’in bu boşluk değerlendirme adımını, siyasal önderlikte ve dağıtım/bölüşüm/devlet örgütlenmesi ilişkilerinde daha büyük paylar kapma arayışının bir çıktısı olarak görebiliriz.
Dolayısıyla adaylık tartışmasıyla kamuoyuna yansıyan tartışmanın esasen Türkiye’nin iktisadi ve siyasi olarak nasıl ve hangi ilkeler etrafında yönetileceğine dair bir tartışma olmadığını belirtmek gerekiyor. CHP’nin vizyon belgesi ve TÜSİAD’ın raporu, bu tartışmayı bitirdi. Mevcut tartışmanın, devlet organizasyonunda kadrolaşma, teşvikler, ihaleler vb. yönleriyle yönetim/dağıtım/bölüşüm ilişkilerinde kim hangi payı alacak, kim kalacak, kim yerinden edilecek kavgasının yansıması olduğunu söylemek, şimdilik mümkün görünüyor.
*https://www.evrensel.net/haber/446767/tusiadin-programi-genclige-bir-gelecek-sunuyor-mu