Obruğu aşamayan iktidar
Film mevcut Türkiye’nin temsilinden fazlasını yapıyor ve daha evrensel bir yerden konuşuyor; iktidar, öteki, kimlik gibi temel ve evrensel konuları çok yerinde işliyor.
Fotoğraf: Kurak günler filminden ekran görüntüsü alınmıştır.
Sema FİDAN
YTÜ
(Spoiler içerir.)
Film, bir domuz avıyla başlıyor ve bir “domuz” avıyla bitiyor. Bauman’a göre beşerî meşgaleler içinde hayati rollerden birini, insanın kurduğu düzeni kalıcı hale getirmeye dönük bitmek bilmez uğraşlar oluşturur. Yanıklar halkının düzenini tehdit eden domuzlar, Yanıklar halkı tarafından öldürülürler. Fakat bu törensel bir öldürmedir. Adeta bir bayram havası vardır. Köyün sakinleri omuz omuza büyük bir coşkuyla öldürürler domuzu. Artık domuzu öldürmenin anlamı başlı başına tehlikeli olanı savuşturmak değildir. Düzeni tehdit edene, öteki olana, verilen savaş savaşı veren grubun üyelerini birbirine yakınlaştırır ki bu da Yanıklar’ın uzun süredir iktidarda olan belediye başkanı tarafından çok iyi biliniyordur. Köye yeni atanan Savcı Emre, şahit olduğu söz konusu domuz avını görevinin ilk gününde gündemine alır. Savcıyı ziyarete gelen belediye başkanının oğlu Avukat Erol “Yanıklar alışıktır”, “Yıllardır böyle yaparız”, “Büyütülecek bir şey yok” der avla ilgili. Köyde “yeni” olana söylenen bu sözler Erol’un görünürdeki uzlaşmacı tavrının aksine köyün kurallarını, düzenini dayatır niteliktedir. Esasında uzlaşacak bir şey de yoktur. Yapılan şey düzene boyun eğmeye iknadır. İktidardakiler için elinde belli bir güç bulunduran ötekiyi biz yapma sahip oldukları iktidara gelen tehdidi bertaraf eder. Nitekim Hâkime Hanım Zeynep bir yanıyla böyle bir karakterdir. Savaşamayacağını düşündüğü hâkim sınıfla çatışmaz pek ve Emre’ye de bunu öğütler. Düzene boyun eğdirme yolunda iktidardakilerin tek aracının ikna olmadığını savcının muhalif olmakta diretmesi sürecinde görürüz. Madem savcı biz olmakta diretiyor ve iktidarlarını tehdit ediyor, o zaman savcı tüm Yanıklar’ın tehdidi olmalıdır. İşte bu kandırmaca tehditler yıllardır halkın desteğini devşiriyor ve Başkan Selim’i iktidarda tutuyordur. Esasında Selim’i iktidarda tutan tek unsurun ötekinden ürettiği sahte tehdit olduğunu söylemek yanlış olur. Filmin ana sorularından biri de budur. Nasıl oluyor da halk köyün içinde bulunduğu sefil, susuz, obruklarla dolmuş haline rağmen tekrar tekrar Selim’i başkan seçiyordur? Cevabı kısmen savcının evine gelen köyün gençlerinden biri verir: “Sen Yanıklar’ın eski halini bilmezsin Savcı Bey” der. Eskiden yanıklar susuzluktan kırılıyordu, Selim başkan köye su getirdi der. Hem obruklar varsa başkanın suçu ne burada der. Köylülere göre eski belediye başkanının hiçbir faydası olmamıştır köye, şimdi de bu muhalifler Selim başkanın icraatlarını engellemeye çalışıyordur. Eski belediye başkanının evlatlık oğlu Murat muhalif gazetesinde yalan yanlış şeyler yazıyordur başkanla ilgili. Savcı da bu Murat’a uymamalıdır. Selim’in bir hinlikle uyguladığı bu az maliyetli su sisteminin sebep olduğu, köylülerin hayatlarını tehdit eden obruklarla Selim arasında bir bağlantı kurulmuyor halk tarafından. Selim köye su getirdi bir sefer ve bir sefer getirebildiyse bir daha getirebilir. Obrukların çaresini de ancak Selim bulabilir. Muktedir, iktidarda kalmak için çok yapısal sorunları hinliklerle çözmeye çalıştıkça toplumdaki tüm hayati unsurların; kurumların, siyasal geleneklerin, ekonomik sistemin, sosyal ilişkilerin içi boşaltılıyor, içlerindeki anlam tıpkı yeraltı suları gibi ucuz bir amaç uğruna çekilip alınıyor.
YASASIZLIK VE ANLAMSIZLIK
Bu bağlamda filme ismini veren kuraklık yalnızca susuzluğu değil yasasızlığı ve anlamsızlığı da temsil ediyor. Başkan Selim bir kez daha başkan seçilir. Seçimden sonra destekçileri coşku ve hınç doludur. Hınçlarının hedefinde Savcı Emre ve Gazeteci Murat vardır. Bunlar “Yanıklar’ın suyuna dokunan, Yanıklar’ın sabrını taşıran” kimselerdir. Halk tekrar iktidar olmanın gücüyle Emre ve Murat’ı linç etmek isterler. Ayrıca bunlar birbirleriyle “uygunsuz hallerde” görülen ahlaksızlardır. Tam bu gecede Emre film boyunca peşinde olduğu Pekmez’e tecavüz meselesiyle ilgili yeni bir şey öğrenir. Teste gönderilen semen örnekleri Şahin ve Kemal’den alınan örneklerle uyuşmuyordur. Sonuçlar “Ankara’dan” gelmiştir. Filmin tam burasında iyiden iyiye umutsuzluk yükselir. Onlar artık her yerdedir, tüm kurumlar onların elindedir. Tüm kararları onlar veriyordur. Diğer taraftan filmin müthiş kapanış sahnesi tüm umutları yeniden yeşertir.
Film bir domuz avıyla başlar ve bir “domuz” avıyla biter. Fakat birincisinin aksine ikincisi elden kaçmış başarısız bir avdır. Belediye başkanı, oğlu ve köylüler büyük bir iştahla ve dayanışmayla avlarının, Emre ve Murat’ın, peşinden koşarlar. Fakat onların gördüğü, aştığı obruğu görüp aşamazlar. Obruğu son anda düşecekken fark ederler. Obruğun karşı tarafındakilerine şaşkınlık ve korkuyla bakarlar.
TÜRKİYE PANORAMASI
Burada aklıma Althusser’in Marx ve Smith arasında kurduğu ilişki geliyor. Marx, Smith’in apaçık olan fakat göremediği şeyi görebilmiştir çünkü görmek durulan konuma ve kullanılan diskura dair bir şeydir. Smith politik iktisadın diskuru ile emekten ayrı olan bir emekçiyi zaten göremezdi. Filmde yozlaşmış iktidar kendi sebep olduğu, kendi içinden çıkan obruğu göremiyor, onu aşmanın yollarını bulamıyor. Çünkü durdukları konum o obruğu göz ardı etmeyi gerektiriyor, ona hayatta kalmak için peşine düşeceği başka hedefler veriyor. Bu göz ardı etme iktidarı kendi toplumunun gerçeklerine, kendi coğrafyasına yabancılaştırıyor. Neyse ki obruğu gören, tanıyan, onu aşmanın yollarını bilen ötekiler var ve bunlar obruğun müsebbiplerini ifşa edebilirler. Bize umut veren de bu oluyor. Film, Alper’in kendisinin de söylediği gibi küçük bir köy aracılığıyla bize Türkiye panoraması sunuyor. AKP iktidarının kimlik siyaseti ile tabanını konsolide etmesi ve bu uğurda toplumda sürekli yarattığı ötekiler, linç kültürü... Yapısal sorunlara getirdiği pratik ve zararlı çözümler... Türkiye halkının büyük bir kısmının korkuyla “bir kahramana” sarılması... Filmde köyün çeperinde yaşayan ve ezilen Çingeneler nezdinde temsil edilen tüm etnik ve dinsel azınlıklar... Fakat tüm bunlar bir yana, film mevcut Türkiye’nin temsilinden fazlasını yapıyor ve daha evrensel bir yerden konuşuyor; iktidar, öteki, kimlik, seçmen davranışı gibi temel ve evrensel konuları çok yerinde işliyor.