Her kadının düştüğü: Gayya Kuyusu
Nuray Sancar, Emine Semiye'nin Gayya Kuyusu isimli romanına dair yazdı.
Fotoğraf: Nuray Sancar
Kadın yazarları gölgede bırakan resmi bir edebiyat yazını var. Cumhuriyet rejiminin bir gecede, ‘Yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz’ duyurusuyla, bir vahiy gibi indiğini işleyen resmi tarih yazınından besleniyor bu da. Oysa 19. yüzyılın sonundan itibaren yeni Türkiye toplumunun değerleri ilmek ilmek işlenirken kadınlar da oradaydı. Hakları için mücadele ettiler, çok sayıda dergi çıkardılar, dernekler kurdular. Emine Semiye de onlardan biri.
Emine Hanım’ın kısa romanına geçmeden önce hayat hikayesine ilişkin bazı notlar düşmekte yarar var. 1864 yılında doğmuştu. Osmanlı bürokratı, tarihçi, hukukçu bir babanın kızıydı. Kendisi gibi romancı ve kadın hakları mücadelecisi kız kardeşi Fatma Aliye ile birlikte özel bir eğitim aldı. 4 sene Paris’te iki sene İsviçre’de sosyoloji ve psikoloji çalıştı. Dönemindeki kadınlar için olağan dışı bir kariyer. Ancak bu Cevdet Paşa kızlarına özgü değildir sadece. O zamanlar Osmanlı İmparatorluğu içinde başlayan yenilikçi eğilimler önce imparatorluk içindeki bürokratlara bulaşmış, ilk burjuvalaşanlar da onlar olmuştu. Kadın haklarının savunuculuğunu da bu kesimlerin iyi eğitim almış, kızları veya eşleri üstlenmişlerdi.
Emine Semiye yaşamı boyunca hem öğrencilik hem eğitmenlik yaptı. Fransızcasına Arapça ve Farsça’yı da ekledi. 1895 yılından 1906’ya kadar yayımlanan Hanımlara Mahsus dergisinin yayın kadrosunda yer aldı ve düzenli olarak yazdı. Sonraları Kadın ve Kadınlara Mahsus dergilerin de yayın kadrosunda olacaktı. İttihat Terakki içindeki nadir kadınlardan biriydi ve Reşit Paşa ile evlenerek Selanik’e taşındığında orada Kadınlar Devrim Komitesi Başkanlığı yapmıştır. Örgütün Kadınlar Cemiyetinin de kurucusudur.* İttihat ve Terakki Cemiyetinin 2. meşrutiyetin ilanı sırasında Hürriyet Meydanı’nda ‘Yaşasın vatan yaşasın millet’ diye seslendiği coşkulu bir miting konuşması yapmıştır. Kadınlara yardım dernekleri kuruculuğu, Balkan savaşlarında hemşirelik, 1916-17 yıllarında Halide Edip ile birlikte Beyrut’ta öğretmenlik, 1922’den itibaren Anadolu’da öğretmenlik ve elbette siyaset.
Böylesine yoğun ve renkli bir hayatı olan Emine Semiye 1944 yılında öldü.
HER EVDE, HER SOKAK BAŞINDA
Gayya Kuyusu adlı romanı 1920’de Dersaadet gazetesinde tefrika olarak yayımlanmıştı. Gayya Kuyusu, içinde akreplerle yılanların bulunduğu, günahkarların içine atılarak cezalarını azap içinde çektikleri efsanevi bir cehennem kuyusudur. Roman, Pembe Nine’nin, iki kız çocuğuna (Etlaf ile Yekta) gayya kuyusuyla ilgili bir masal anlattığı sahneyle açılır. Roman boyunca da çarşafından saçının teli görülen, sokağa yalnız çıkan, edep sınırları haricinde davranan, laf söz dinlemeyen kadınların önüne çıkarılan bir umacı olarak tekrar tekrar belirir bu kuyu efsanesi.
Kitap evlatlık Etlaf ile onu korumasına alan zengin köşkü sahiplerinin kızı Yekta’nın çocukluktan başlayan arkadaşlıkları ekseninde ama bazıları daha çok öne çıkan yan hikayelerle örülür. Teyzesinin serseri oğluyla 15 yaşındayken evlendirilen; şimdi kayınvalidesi olan teyzesi ve iyi huylu anneannesi ile birlikte yaşayan Rezin, Rezin’in ‘aydın fikirli ve ahlak sahibi’ arkadaşları, ‘Kötü yola düşmüş’ Cilve ve diğerleri… dönemin farklı kesimlerinden kadın portreleri olarak yer alırlar romanda. Hepsinin hayatı bir biçimde kesişecektir.
Gayya Kuyusu kadınlar için cehennemde değil bizzat bu dünyadadır aslında. Bir çeşmenin başında bitlerinden ve uyuz hastalığından temizlenmeye çalışan, bir dilim ekmek için bedenini satmaya hazır kadınlar ile onları hapis hayatı yaşadığı evinin penceresinden izleyen Rezin’in çektiği azap benzerdir. Annesi babası öldükten sonra bakımını üstlenen ailenin beyi tarafından tecavüze uğradıktan sonra kapı dışarı edilen Yekta’nın düştüğü uçurumda da aynı yılanlar, çıyanlar vardır.
Dünya kötü bir yerdir kadınlar için. Emine Semiye 1911 Aksaray yangını’na, Birinci Dünya Savaşı’nda derinleşen yoksulluğa, ekmeğin karneyle dağıtıldığı zamanlara sahne olan İstanbul’un semtlerinden çeşitli kadın hallerine odaklanırken dönemin toplumsal yaşamına, eğlencelerine, toplumsal ilişkilerine de daldırır divitini.
Bu kara tablo içinde birbirinden yalıtılmış durumda, arkadaşlıkları göz hapsinde, kendileri sürekli takip altındaki kadınların birbirleriyle titrek ama duygulu dayanışması, aşıladıkları iyi ahlak ve değerler ümit vericidir. Etlaf, Yekta’yı düştüğü çukurdan çıkarır. Rezin’in arkadaşları onu kuşatır. Yangında her şeylerini kaybeden kadınlar dağıtılan bir dilim ekmeği birbirleriyle paylaşırlar. Ancak Pembe Nine ve Rezin’in büyükannesi (aynı zamanda büyük kayınvalide) gibi eski toprak kadınların kimisi iyilikleri, yumuşak başlılığı, şefkatiyle; Dilsuz Kalfa gibileri ise fesatlıklarıyla diğer kadınların kuyusunu kazarlar.
KUYUDAN ÇIKIŞ
Efsanede Gayya Kuyusu’nun azabı kuyunun ortasına kadar inip tılsımı bozan şehzade tarafından dindirilir. Emine Semiye’nin romanında ise tılsımı bozacak olan kadınlardır. Yekta ölüm döşeğinde iken başucundan ayrılmayan arkadaşı Etlaf’a şöyle der: ‘Gayya Kuyusu yok mu, işte Etlaf’cığım ben onun içine düşmüştüm. Ben katranlı zakkumlu sularla kaynarken yılanların, çıyanların sokmasının acısını bile duymuyordum. Hatırlayabildiğim iki şey var: Biri Rezin Hanım’ı görmem ve Etlaf’tan nasıl ayrıldın diye sorması, Diğeri de güvercinlere beraber yem attığımızdır.’
Kadınların dünyadaki kuyudan ancak ölerek kurtulduğu bir çağda erkeklerin şiddetini, eziyetini teşhir eder Emine Semiye. Ama bir de ‘Bu zavallıları böyle aşağılık bir duruma düşüren bizler değil miyiz. Kendi vicdanım önünde erkekliğimden utanıyorum… Buna çareler bulmalıyız’ diyen Samih efendi vardır. Yolu Yekta ile kesişen, onun bir portresini yaparak ödül kazanan sanatkar.
Emine Semiye’nin kitapları günümüz Türkçesine yeni yeni kazandırılıyor, hayatı inceleme konusu oluyor. Onun gibi, ataerkil bir topluma karşı mücadele eden zamanın burjuva demokrat kadınlarının gölgeden çıkarılan kitapları bize geçmişteki kadın hayatları konusunda çok şey anlatıyor; geçmişin bugün olduğunu her şeyden önce.
*Osmanlı dönemi kadın hareketinin tarihi için Serpil Sancar’ın Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti; Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi; Aynur Demirdirek’in Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi, Serpil Sancar’ın Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti kitapları okunabilir.