Evli ve aşık bir kadın: Anna Karenina
Edebiyatın en etkili romanına adını veren Anna Karenina, şüphesiz yine edebiyatın en etkili kadın karakteri. Öyle ki Tolstoy’un 1878’de yayınlanan bu eseri, hâlâ bir çok yazarın ilham kaynağı olmanın yanı sıra sinema dünyasının her daim ilgisini çekmeye devam ediyor. Zira mevzu ‘yasak aşk’. İzleyici ve okuyucu ol
Şimdiye kadar yüzün üzerinde sinema uyarlaması olan kitap, son olarak Joe Wright’ın yönetmenliği ile beyaz perdeye aktarıldı. Yönetmenin kendinden önceki örnek ve klişelerden; kullandığı sinema dili ve üstünde durduğu başlıklarla ayrıldığını söylemek yanlış olmaz. İlk olarak; filmin tamamını tiyatro sahnesine taşımakla algılarımıza biraz ayar veren Wright, sonrasında müzik ve dansın da yardımıyla yansıttığı Anna’nın duygularını ele alış şekli, bizi büyüledikçe düşündürüyor, düşündürdükçe büyülüyor.
Anna kötü bir kadın mı? İyi bir anne mi? Yaptığı tercihler ahlaksızlık mı? Evli kadın nasıl davranmalı? Aile her şeye rağmen korunmalı mı? Peki ya aşk, dürüstlük, samimiyet bütün bunların neresinde duruyor? Şimdiye kadar yapılan Anna Karenina filmlerinin ortak noktasının, bu sorulara benzer cevaplar vermesi olduğunu söyleyebiliriz. Hemen hemen bütün filmlerde Anna karakterinin yüzeysel bir şekilde yansıtıldığını görüyoruz; Anna saçma bir aşk uğruna kocasını, çocuğunu, onurunu bir kenara bırakan, zaten bu yaptığı ahlaksızlığa uygun olarak sonu hüsranla biten hırslı bir kadındır! Tabii bu algıda kitabın yazarı Tolstoy’un da payı olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Joe Wrihgt da benzer bir eğilim gösterse de Anna’yı kötülemiyor, karakteri sığlaştırmıyor ve çelişkileri, duyguları, tercihleri gerçekçi bir şekilde ortaya koyuyor. Ama aynı zamanda alternatif başka bir ilişki şeklini de yansıtarak sorularımızın cevabına güdülenmeden ulaşmamızı sağlıyor.
Filmi izlerken aklımızda soruları döndürüp duruyor, cevabımızı arıyoruz. Bir kadının toplumsal baskıyla birlikte hiçbir zaman kendi tercihlerini yaşayamadığı hayatına tanık olurken yabancılık çekmiyoruz. Fakat Anna’nın yüreğiyle hareket ederek cesaretle ilk defa kendi tercihinin peşinden gidişini izlerken filmde olduğumuzu hissediyoruz. Tesadüf mü? Yoksa çevremizdeki kadınların çoğunun, çoğumuzun bu tercihlerine tanık olamadığımızdan mı? Filmde kutsal aile ve evli kadın üzerine söylenen ahlaklı sözleri dinlerken değil de Anna’nın valsiyle düşünüyoruz kadın olarak içten hareket edebilmenin özlemini.
Sinema salonundan kulağımızda hoş bir tınıyla, kadınlığımızı hatırlamanın hafifliğiyle ayrılıyoruz. Bir de Anna kadar cesur olabilmenin fikriyle…
SADECE BİR ALDATMA HİKAYESİ Mİ?
Anna Karenina mutsuz bir evlilik sürdüren bir kadınken tesadüfen tanıştığı genç subay Vironski’den etkileniyor. İlk zamanlar kendini uzak tutmaya çalışıyor, olmuyor. Karşılıklı, tutkulu bir aşkla kendini var eden Anna, mevki sahibi yüksek devlet memuru Aleksey’in karısı vasfını artık sürdürmek istemiyor. Kocası ise karısının yasak aşkını öğrendiğinde kariyerine leke sürüleceğinden korkuyor sadece!
Diğer tarafta ise Levin ile Kitty’nin aşkına şahit oluyoruz. Levin çitçidir. Kitty’ye duyduğu aşk, hayatı gibi sade ve samimidir. Levin ve Kitty mutlu ve basit bir hayat sürdürmeye devam ederken Anna ve Vironski’nin aşkı yüksek aristokrasi içerisinde entrikalarla örülüdür. Keza bu aşk Anna’nın intiharı ile sonlanır.
ANNALARIN SONUNCUSU: KEİRA
Yönetmen: Joe Wright
Senaryo: Tom Stoppard
Oyuncular: Keira Knightley, Jude Law, Aaron Taylor-Johnson, Kelly Macdonald, Matthew Macfadyen
Süre: 130 dk.