“Yerli ve milli” ihracat modeli
Ülkede son 29 yılın en yüksek dış ticaret açığının aralık ayı itibarıyla verildiği (110 milyar dolar) ve ilk 11 aylık cari açığın 42 milyar doları bulduğu biliniyor.
Mustafa Durmuş | Fotoğraf: Evrensel
Dış ticaret verileri değerlendirilirken genelde dış ticaret açığına ve buradan hareketle de cari açığa odaklanılır.
Bu bağlamda ülkede son 29 yılın en yüksek dış ticaret açığının aralık ayı itibarıyla verildiği (110 milyar dolar) ve ilk 11 aylık cari açığın 42 milyar doları bulduğu biliniyor.
Diğer yandan ihracat ve ithalatın yapısı da en az bu açıkların büyüklüğü kadar önemli. Çünkü bu yapısal durum ülke ekonomisinin dışa bağımlılığının derecesini gösterdiği gibi, ülkedeki refahı ya da yoksulluğu da doğrudan etkiliyor.
İHRACATTA YABANCI KATMA DEĞERİN PAYI ARTTI
Bu bağlamda, AKP’nin ilk 15 yılında, bunca teşvikle desteklenen ülke ihracatının içindeki yerli katma değerin payının yaklaşık yüzde 84’ten yüzde 79’a düşerken, yabancı katma değerin payının yüzde 16’dan yüzde 21’e yükseldiğine tanık oluyoruz.
Yabancı katma değer içinde en önemli faktör kuşkusuz bugün itibarıyla aramalı ithalatının toplam ithalat içindeki payının yüzde 80’in üzerine çıkış olması. (2018’de bu oran yüzde 62 idi).
Yani yabancı ülkelerde üretilen aramalı niteliğindeki mallar hem ülkedeki iç üretim hem de ihracata yönelik üretimde kullanılıyor ve bu da neredeyse üçte ikilik bir paya sahip.
İHRACATTA SIĞINMACI EMEĞİ
“Yerli katma değerin” içinde ise bir başka önemli ayrıntı mevcut. Öyle ki asgari ücretin dahi çok altında ücretlerle, hiçbir güvencesi olmaksızın, uzun saatler ve sağlıksız çalışma koşullarında çalıştırılan Suriyeliler başta olmak üzere sığınmacıların payının da azımsanamayacak ölçüde olduğu dikkate alındığında, ülke ekonomisinin kurtuluşu gibi sunulan ihracata yönelik büyümenin gerçekte ne olduğu da ortaya çıkıyor.
Kısaca neoliberal politikalara teslim edildiğimiz son 20 yıllık süreçte, ülke ekonomisinin yüzde 70’inden fazlasını oluşturan dış ticaret sektörünün yerli üretimden ziyade yabancı üretime olan bağımlılığı daha da artmış durumda. Ülke ekonomisi adeta başka ülke ekonomilerini büyütmeye hizmet eden bir ekonomiye dönüşmüş.
SONUÇ
Bu duruma kolektif mülkiyet biçimlerine dayalı, yerel ve ulusal üretimi önceleyen ve adil bir gelir bölüşümünü hedefleyen emek ve doğadan yana çözümler getirilemediği sürece, ülkede döviz kurunun da, iç fiyatların da istikrara kavuşturulması mümkün değil.
Ayrıca, ülkedeki ciddi boyutlara ulaşan tarımsızlaşma ve sanayisizleşme süreceği gibi, halkımız ciddi bir yoksullaşmaya maruz kalacak, iklim krizi ve savaşlar da dikkate alındığında uzak olmayan bir gelecekte gıda ve açlık krizi gibi sorunlarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır.