Medyanın şiddeti
Kitle iletişim araçları (medya), özellikle televizyon yayınları (şimdi buna internet de eklendi), toplumsal yaşamı dönüştürmede, kültürel süreçleri etkilemede önemli bir konumdadır. Bu durumun farkında olan sermaye sahipleri, daha önce gazeteci olan sahiplerden özellikle gazeteleri satın alarak bunların yanına gör
Toplumun yapısı zaten 12 Eylül 1980 darbesinden sonra oldukça değişmişti. Devletçi politikalardan vazgeçilerek serbest piyasa ekonomisine geçilmişti. Yüksek kültür giderek yerini popüler kültüre bırakmıştı. Kitap okuma terkedilmiş, toplum artık televizyonla oyalanmaya başlamıştı. Bu durum, sayısı artan televizyon kanallarının rekabetini getirdi. Reyting ölçümleri başlamıştı artık. Halkın zorlanmadan izleyebileceği programlar ardı ardına gelmeye başladı. Dizi dramalar da gecikmedi ve en önemli reyting programları oldu. Yeşilçam sineması döneminde aile sinemasına alışkın olanlar aile dizileriyle vakit geçirirken, aksiyon filmlerine alışmış lümpen proletarya da şiddet ağırlıklı dizilere odaklandı. Yeşilçam televizyona taşınmıştı artık.
TELEVİZYON İMDADA YETİŞTİ
1980 öncesi oluşan toplumcu anlayış yerini liberalizme bırakınca, sosyal devlet anlayışı terkedilip her alanda özelleştirme hakim olunca bireysel çabalarla insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya başladılar. Kitap bulundurmak silah bulundurmakla eşdeğer sayıldı. Ancak daha sonra silahlanmada bir zarar görülmeyip teşvik edilince toplumda bir şiddet kültürü oluşmaya başladı. Kitaptan kaçan kitle, örgütlü mücadelenin getirilerini unutmaya başladı. Zamanla amaçsız hale gelen bireyler, 80 sonrası ortamın körüklediği tüketim kültürünün ve cemaat yaşamının tuzağına düştüler. Tam bu sırada özel televizyonların rekabeti, dijital teknolojinin gelişmesi, dijital oyunların şiddet yüklü olması bireyleri albenisiyle büyüledi. Televizyonlar da bu ortamda bu kitlenin imdadına yetişti ve şiddetin bolca kullanıldığı diziler, nevzuhur kahramanlar ortaya çıktı. Naklen yayınlanan savaşlar bilgisayar oyunları gibi izlendi, gerçek yaşamla sanal yaşam iç içe geçti. Dijital oyunlar ve televizyon dizileri, tıpkı sinemanın yaptığı gibi şiddeti estetik hale getirdiler ve bir görsel şölene dönüştürdüler. Kara filmin bazı örneklerinde görüldüğü gibi cinayetler bile neredeyse bir senfoniye dönüşerek görsel hazzı doruğa çıkardı. Bu sanal kahramanlarla özdeşlik kuran insanlar onlar gibi davranmaya, onlar gibi yaşamaya başladılar. Sanal ile gerçek birbirine girdi, sanal kahramanlar için törenler yapıldı. Brezilya’da ortaya çıkan Açlığın Estetiği, kendini şiddet aracılığıyla ortaya koydu. Benzer biçimde şiddetin estetiği de kendini dizilerle ortaya koydu. Açlığın estetik biçimde verilmesi haklı bir nedene dayanırken, şiddetin estetize edilmesi gişeye dönük kaygılarla yapılmakta, televizyonda ise reyting için üretilmektedir.
ŞİDDETTEN ŞİDDET ÜRETMEK
Böyle bir ortamda, dizilerde sunulan şiddet, yasal yolların da tıkanmasından dolayı insanları kendi içlerine kapattı ve intikam duygusu insanları mafyaya yönlendirdi. Çek senet tahsillerinde mafya devreye girdi. Kişiler ilkel dürtülerle adaletlerini kendileri sağlamak yoluna gitti ve kendi şiddetlerini yarattılar. Diziler, kendi yarattıkları şiddetten yeni şiddetler üretti. Böylece bir etkileşim içerisinde birbirlerini beslediler. Bireysel şiddet, özellikle kadınlara yönelik olanı önlenemez hale geldi. Güney doğuda yaşanan aşiret yaşam biçimi ve cemaatlerin oluşması, henüz tam bireyleşememiş olan insanları kendi kuralları çerçevesinde biçimlendirmeye başladı. Bu gruplar da kendi sorunlarını cemaat içinde çözmeye başladılar.
Kapalı toplum geleneklerinin yaşandığı küçük yerleşim birimlerinin, adaleti kendi içlerinde sağlama geleneği, bireyleri kontrol altında tutan bir yapıya sahipti. Toplumsal normlar yüz yüze ilişkiler kanalıyla oluşuyordu. Megapollere ya da ekümenopolislere gelen bu insanlar kendilerini yalnız hissettiler. Eski denetim mekanizması kaybolduğundan görece bir özgürlük yaşadılar ama zamanla gettolaşmalar başladı ve yeniden kendi kapalı toplumlarını oluşturdular. Televizyon dizileri bu insanları da etkileme de gecikmedi. Dizilerde sunulan yaşam biçimi bu insanları da şiddetin içine dahil etti. Tüketim toplumunun kitle iletişim araçları aracılığıyla sunduğu metanın elde edilmesi öğütleniyordu ve bunu elde etmek için de sermaye gerekiyordu. Parayı elde etmek de, içine kapanmış gettoları kendilerine av sahası olarak seçmiş gizli ve açık örgütlenmelerle ilişkiye geçtiler. Kendi kitle iletişim kanallarını oluşturarak yaşamaya başladılar. Bu da başka bir kültürel şiddeti getirdi. Kendilerinden olmayanı ötekileştirdiler. Bu bir çeşit şiddetti. Cemaat insanları kontrol etmeye başlamıştı. Kurallara aykırı bir şey yapanlarla ilişkiler kesiliyor, dışlanıyor ve topluluk içerisinde yaşam alanları daraltılıyordu. Televizyon kanalları, diziler aracılığıyla farklı bir yaşamı empoze etmeye başladı.
Sonuç olarak, böyle kısıtlı bir yer dahilinde söylenebilecekler bunlar. Kitle iletişim araçları şiddet üretmekte tek başına sorumlu değillerdir. Toplumun aynası olmak, ondan aldıklarını vermek durumunda olması ayrı bir sorumluluk yüklese de aslında devletin ideolojik aygıtlarından bir tanesi olmasından dolayı, toplumu oluşturmada iktidarın da kullandığı bir araca dönüşmektedir. Bu görevini layıkıyla yaptığı sürece var olacaktır ve toplumdaki şiddet, misliyle geri dönecektir.
* İstanbul Üniversitesi, Doç. Dr.,