Yönetmen Yelda Baskın: Cevriye’nin fosforunda buluştuk
Yönetmen Yelda Baskın, Fosforlu Cevriye müzikalini anlattı.
Yönetmen Yelda Baskın (Fotoğraf: İsmail Afacan)
İsmail AFACAN
İstanbul
Suat Derviş’in yazdığı, Gülriz Sururi’nin uyarladığı ve Yelda Baskın’ın yönettiği Fosforlu Cevriye müzikali İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenmeye devam ediyor. Fosforlu Cevriye’nin varoluş mücadelesini ve aşkla dönüşen yaşamını anlatan müzikal, Brechtyen bir üslupla sahneleniyor. Oyun seyirciye şöyle sesleniyor: “Burada bir fosforlu var!”
Dramaturgisini Gökhan Aktemur’un, müzik ve bestesini Oğuzhan Balcı’nın, dekor tasarımını Barış Dinçel’in, koreografisini Maral Ceranoğlu’nun yaptığı oyunda Ayşe Günyüz Demirci, Berk Samur, Besim Demirkıran, Binnur Şerbetçioğlu, Ceysu Aygen, Çağatay Palabıyık, Elif Verit, Emre Yılmaz, Hakan Örge, Irmak Örnek, Nur Saçbüker Otan, Samet Silme, Tuğrul Arsever, Yağmur Damcıoğlu Namak, Yunus Erman Çağlar ve Zeynep Ceren Gedikali rol alıyor.
Sezonun dikkat çeken oyunlarından Fosforlu Cevriye müzikalini Yönetmen Yelda Baskın ile konuştuk. “Cevriye’nin fosforunda buluştuk” ifadelerini kullanan Baskın, “Canım Fosforlu Cevriye gönülden bağlı olduğu, çok sevdiği İstanbul’a geri döndü. Şimdi ait olduğu yerde... Açtı kollarını bütün İstanbulluya...” diyor.
Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’sini bu sefer tiyatro sahnesinde izliyoruz, Gülriz Sururi uyarlamasıyla... Bu müzikalin yönetmenliği size teklif edildiğinde ve metnini okuduğunuzda sahnede nasıl bir Fosforlu Cevriye hayal ettiniz?
Romanı okudum ve bende büyük bir etki bıraktı. Bir sokak çocuğu olarak büyüyen, sokaklarda yaşayan bir Seks İşçisi Fosforlu Cevriye’nin hikayesi hislerime dokundu. Cevriye’nin aşkı, yıldızları, nefesi göğsümde yuvalandı. Roman ile güçlü bir bağım oldu. Bu bağ beni gerçeğe daha da yakınlaştırdı. Oyunu sahnelerken romantik bir hayalin/aşkın yahut sadece çalgılı çengili bir müzikalin peşinden gitmektense sokağın sertliğini gizlemeden toplumun dışladığı sokak insanlarını, etnik kimliklerin bir arada yaşama deneyimini, ötekinin varlığını, bir memleket olarak İstanbul’u öne çıkardım. Çünkü; gerçeğin peşinden giden bir yazarın romanı vardı elimde... Suat Derviş’in, Cevriye ve onun gibi olan diğer kadınların, sert bir yaşam alanı olan sokakta var oluşlarını tüm gerçekliğiyle aktarması hayranlık uyandırıcıydı. Sonra Cevriye’nin/Suat Derviş’in İstanbul ile kurduğu bağı... Çok önemsedim bugünün bir İstanbullusu olarak... İşte gerçeklerden kaçmayarak büyülü bir oyun olsun istedim Fosforlu Cevriye...
"MÜZİKAL GERÇEKLİKTEN ÖLÇEKLİ BİR KOPUŞ SAĞLIYOR"
Birçok oyun yönettiniz ama ilk defa bir müzikalin rejisini yaptınız. Müzikal sizin için nasıl bir deneyim oldu?
Ben yine sadece iyi bir oyun yapmak istedim; yazarı iyi duyan, seyirciyle sahi ilişki kuran, hisler denizinde buluşulan... Ama tabii müzikal türü gereği farklı disiplinleri daha yoğun ve görünür bir şekilde buluşturmayı gerektiriyor. Görseli, dansları ve özellikle müziği çok önemli... Text kadar önemli... Geniş bir oyuncu kadrosuyla çalışmak, sonrasında geniş bir orkestra ile birlikte hareket eder hale gelmek heyecan verici bir deneyim. Ayrıca oyuncuların neşesinden midir yoksa müzikal çalışmaktan mıdır bilmiyorum çok neşeli bir prova süreci geçirdik. Müzikal konusu ne olursa olsun bir uçuş, gerçeklikten ölçekli bir kopuş sağlıyor. Bana çok iyi geldi.
Romanda ve oyunda Cevriye’nin aşık olmasıyla birlikte yaşadığı dönüşümü görüyoruz. Aşık olduğu erkeğin ona “siz” diye hitap etmesi onu çok etkiliyor. Bu aşkta Cevriye’yi en çok etkileyen başlıklar nelerdir?
Cevriye o güne kadar karşılaşmadığı türden bir şeyle karşılaşıyor. Saygı. Adamın ona yaklaşımı onu öyle sarsıyor ki Cevriye’ye yeni bir yaşamın hayalini kurduruyor. Yaşam sevinci yüksek olan Cevriye bir amaç buluyor kendine... Yaşamını feda edebileceği bir amaç... Cevriye’nin değişimi romanda daha detaylı anlatılıyor tabii. Ama oyunda da “Adam”ın temsiliyeti bir insanın, Cevriye’nin dünyası değiştiriyor. Cevriye de değişime sahip çıkıyor.
"AYNI YILDIZLARIN ALTINDAYIZ"
Müzikali Brechtyen bir üslupla sahneliyorsunuz. Oyuncular seyirciye dönük, dördüncü duvarı yıkarak oynuyor… Oyundaki ışık kullanımı da seyirciyi oyuna dahil ediyor…
Seyircileri izleyenden çok tanık olan olarak kurgulamak istediğimden... Seyirci ve oyuncular ortak olsunlar istiyorum oyuna, duygudaş olsunlar. Oyunun sonunda Cevriye’nin hikayesinin, hayallerinin, seçimlerinin tanığı olarak salondan çıksınlar istiyorum. Oyuncular her seyirciye döndüğünde oyun ile seyirci arasındaki tekrar bağ kuruluyor. Yıldızlara, ışığa gelince aynı sahnedekiyle ortaklık hissini yakalamanın bir diğer biçimi... Biz; bütün insanlar, bu dünyada aynı yıldızların altındayız. Oyundaki sahnedekiler ya da seyirciler gibi...
Oyunlarınızda pek dekor tercih etmeyen bir yönetmensiniz. Seni Seviyorum Türkiye ve Yaftalı Tabut oyunlarınızı buna örnek gösterebilirim. Bu oyununuzda sahneyi kaplayan, çok amaçlı ve hareketli bir dekor kullanıyorsunuz. Genel tarzınızın dışındaki bu tercihi nasıl açıklarsınız?
Sahne tasarımı olarak boş alana yerleşmeyi ve atmosfer yaratan minimal tasarımları seviyorum. Boşluk beni rahatlatıyor. Sanki oyunun meselesini daha rahat ortaya koyabilirmişim gibi de geliyor. Bence biraz ilkelim bu konuda. İlk defa oyun alanımı böylesi bir tasarım içine kurdum. Sonuçtan çok memnunum. Boşluğa yerleşmiş bir alem yaratıldı. Barış (Dinçel) ile çok güzel hazırlandık. Birlikte hayal kurmak ve üretebilmek güç. Birbirimizi duyabildik ve duyumsayabildik. Dönen sahneye oyun yapmak ise apayrı bir deneyim. Hikayedeki zamanı akıtan, hızlandıran, durduran bir robot sanki. Bir dost ve çok büyücü bir dost!
"TAVİZ OLARAK TANIMLAMAM"
Fosforlu Cevriye’de genel tarzınızdan taviz verdiğinizi düşünüyor musunuz? Bu tercihin temelinde oyunun müzikal olması yatıyor mu?
Taviz olarak tanımlamam asla... Oyun seçerken içerik benim için önemli, politik olarak nasıl bir söylem üretiyor metin... Biçimsel olarak bana ilham olan da bu oluyor. Fosforlu Cevriye’de de aynı şekilde çalıştım. Ama tabii her metnin, türün ihtiyacı ne ise ona göre çalışıyorum. Belki tür farkından dolayı size öyle geliyor.
Müzikalin müziklerine ve danslarına gelirsek… Bunlarda alaturka ve alafranga tarzın harmanlanmasını görüyoruz. Bu birleşim sizce müzikale nasıl bir ruh katıyor?
Bu projeyi kabul ettiğim andan itibaren hayal ettiğim Cevriye’nin olabilmesi için alaturka ile Batı soundunu buluşturacak senfonik bir müzikalitenin varlığıydı. E kim yapacaktı müziği? Oğuzhan Balcı’ya gittim ve kabul ettiği için çok şanslıydım çünkü romanda hissettiğim ve beni büyüleyen koyuluğu sahnede de var ettik birlikte... Sonuçta romanı sahnelemiyorsunuz, bu bir gerçek ve zaten bu mümkün değil. Ama müzik var işin içinde ve dans... Görsel ve his olarak güçlüsünüz. Danslar Maral’ın (Ceranoğlu).... Bilinen yerli müzikallerdeki danslara hiç benzemeyen harika bir iş çıkardı oyuncularla...
"HEPSİ OYUNUN KAHRAMANI"
Oyunculardan bahsetmişken… Müzikalin başrolü Fosforlu Cevriye olmasına rağmen yan rollerdeki karakterler de oyunda fazlasıyla kendini gösteriyor. Mesela Sümbül Dudu, Barba ve Güllü gibi karakterler seyirciden sık sık reaksiyon alıyor. Geniş kadrolu bir oyunda Fosforlu Cevriye dışındaki karakteri nasıl kurguladınız?
Fosforlu Cevriye, Adam ve Galatalılar... Hepsi oyunun kahramanı. Cevriye kadar önemliler. Cevriye’nin yaşamını diğerlerini iyi kurgulamazsam eksik anlatmış olurum. Dönemin İstanbul sokağı da eksik kalmış olur. Zıtlıkları ve benzerlikleri tutmak gerekli. Suat Derviş müthiş detaylı bir tasvirle anlatmış karakterleri romanda. Göstermesek de hepsini çalıştık. Ayrıca oyuncuların sahnede kendilerine özel anlar yaratmalarını seviyorum. Bunun için onlara provalarda alan açıyorum. Herkes görünmek, alkışlanmak için sahnede. Oyunun merkezinden taşmamak suretiyle tabii.
"SEYİRCİ BAĞRINA BASIYOR OYUNU"
Oyunun uzunluğuna dair eleştiriler var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Oyun için uzun denmesine diyebileceğim bir şey yok. Bir oyunun başarısını uzunluğu, kısalığı üzerinden değerlendirmek doğru değil. Instagram ve “story”lerinde yaşayan, pandemi geçirmiş bizler için belki odaklanma alışkanlıklarımız değişmiştir. Kolay bir şey de değil o kadar saat seyircinin ilgisini tutmak. Çok şükür seyirci bağrına basıyor oyunu, Cevriye’yi... Böylesi bir müzikali seyirciyle buluşturan Şehir Tiyatrosunun İstanbulluya büyük armağanı. Neşemizin kaçtığı şu günlerde...
“Fosforlu Cevriye evine dönüyor” diyorsunuz müzikalin tanıtım bülteninde… Bugüne kadar neredeydi Cevriye ve nereye döndü?
Canım Fosforlu Cevriye herhalde çok sevdiği yıldızlardaydı. Şimdi ise gönülden bağlı olduğu, çok sevdiği İstanbul’a geri döndü. Şimdi ait olduğu yerde. Açtı kollarını bütün İstanbulluya... Tabii aslında Suat Derviş’in dönüşüdür bu...
Suat Derviş ve Gülriz Sururi ile bitirelim söyleşimizi. Son olarak bu birleşim için neler sözlersiniz?
Bu bir hikaye… Hikaye, Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’yi 1944-45’te tefrika olarak yazmasıyla başlıyor, 1968’de roman basılıyor. O dönem Suat Hanım, Gülriz Sururi’nin Fosforlu Cevriye’yi oynamasını çok istiyor. Bu isteği ancak yıllar sonra, 2008’de, Gülriz Sururi’nin romanı uyarlayıp Ankara DT’de sahnelemesiyle gerçekleşiyor. Gülriz Sururi’nin de çok büyük arzusu müzikali İstanbul’da da sahnelemek... Bu gerçekleşemiyor o dönem... Yıl 2022... Ben bu çok yıldızlı projeye bu noktada dahil oluyorum. İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever’in davetiyle bu biricik müzikali İstanbul’da, Şehrin Tiyatrosunda sahneleyerek... Hikayeler anlatıcılarını seçer diye inanırım hep. Böylesi cesur bir gazeteci ve üretken bir Yazar Suat Derviş ve ustamız Gülriz Sururi ile Fosforlu Cevriye’nin fosforunda buluşmak benim için bir onur. Ben ne talihliyim!