Şüyûu vukûundan beter
Günümüzde haber alma hakkı artık haberin dezenformasyonuyla yani bilginin tahrif edilip çarpıtılması ile kasıtlı olarak toplumu tahrik edip yönlendirme şekline dönüşmüştür. Bu haliyle artık bir haber alma hakkından bahsetmek mümkün değildir. Haber alma hakkı tam anlamıyla karartılmış ve yok edilmiştir. Artık ne g
Toplumsal muhalefette yer alan barolara, avukatlara, gazetecilere, parti yöneticileri ve üyelerine, halk tarafından seçilmiş belediyelere karşı emniyet ve adliye teşkilatı eli ile yapılan baskı ve saldırılara tanıklık yaptık, yapıyoruz. Ancak geçen hafta bu hak tanımazlıklara bir görüntü daha eklendi. Haber medyada şu şekilde verildi: “İstanbul’da bu sabah ünlü sanatçılara narkotik operasyonu gerçekleştirildi!
Operasyonda torbacılardan uyuşturucu alarak kullandıkları öne sürülen ..... filmiyle tanınan......, şarkıcı ...., DJ ...., oyuncu ...........,yönetmen ......... de arasında bulunduğu 38 kişi gözaltına alındı.” “Yapılan operasyonda 20 kilo esrar, 500 gram kokain ve bir miktar bonzai adlı uyuşturucu ele geçirildiği öğrenildi. Serbest bırakılan ..... yaptığı açıklamada ‘ Polisler sabah 06.30’da evime geldi, yaptıkları aramada hiçbir şey bulamadılar. Emniyette ifade verdim. Suçsuzdum, serbest bırakıldım. Ne içiciyim ne de satıcı’ dedi.”
Haberin veriliş aşaması ile masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı ihlali başladığı görülüyor. Bu kişiler isimleri tek tek sayılarak teşhir edilmiştir. Oysa ki; temel hak ve özgürlüklerin niteliği ve kullanımı başta anayasa olmak üzere birçok yasa ile düzenlenerek teminat altına alınmıştır. Anayasa’nın bir başka düzenlemesinde şöyle der “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
Ayrıca gözaltına alınanların tümünden tükürük, kan örnekleri alınmış. CMK’daki düzenlemeye göre “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” Ancak şu sıralar gözaltına alınan kişilerden bu materyaller bürokratik bir işlemmişçesine ihtiyaç olsun olmasın alınıyor. Bu da kişilerin genleri ve şifrelerinin banka oluşturmak suretiyle fişlendiğini gösteriyor. Yasal düzenlemelerde genel yayın esasları olarak ‘Kişilerin özel hayatlarına, şeref ve haysiyetlerine saygılı olmak ve dürüstlük anlayışına bağlı kalmak’ sayılmıştır. Bu esaslara uygun hareket edilmiş olsa gerek yoksa bu ihlallerin tespit ve cezalandırmasından sorumlu RTÜK harekete geçerdi.
4.güç olarak sayılan medya tek yönlü, taraflı bir şekilde yayın yapamaz. Anlaşılan o ki bu ilkeye de bağlı davranılmıştır. Saydığım bu haklar sadece yasal düzenlemelerde yer almakta, uygulamada yani toplumsal alanda bir karşılığı bulunmamaktadır. ‘’İleri demokrasi” ‘nin yaşam alanındaki karşılığı bu olsa gerek. Tüm bu yaşananlar babamın söylediği bir cümleyi aklıma getirdi: “Bir şeyin şüyûu vukûundan beterdir.” Yani, bir olayın söylentisi gerçekleşmesinden daha kötüdür.
Peki bu işi yapan baronlar nerede? Bu güçler aynı masada bir aradalar.
Bu operasyonu emniyet yapmamıştır. Bu operasyonu yöneten bir savcı ve savcının taleplerine uygun karar veren bir hakim vardır. Anayasa’da mahkemelerin bağımsızlığı başlığı altında yapılan düzenleme; “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” şeklindedir. Ancak yürütme organının başı ve kabinesinde bulunanlar bu davalarla ilgili yorum yapmakta hatta bununla da yetinmeyip savcılara, hakimlere basın yoluyla nasıl karar vermeleri gerektiğini açıklamaktadırlar. Henüz yargılanmaları devam edenler hakkında mahkemelerden önce hüküm vererek yine basın yoluyla bu hükümlerini paylaşmaktadırlar. Beyanımızı belgeleyelim.
“Başbakan Erdoğan tutuklu gazeteciler, avukatlar hakkında ‘terörist, bombacı, sahtekar, katil’ tanımlarında bulundu.”
Bu arada hatırlatalım bu davaların duruşmalarından birine katılan ve yargılamadaki hukuka aykırılıkları ifade eden İstanbul Baro Yönetimi hakkında adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs iddiası ile dava açıldı. Burada bizlere söylenmek istenen şudur, “Biz yasaları dilediğimizce ihlal edebiliriz. Ama siz mesleğinizin gereği olan doğru, etkin, adil yargılama talebinde bulunamazsınız. Yasalar benim silahımdır. İstediğim anda doğrultur ve herkese karşı tetiğe basarım. İçinde bulunduğunuz hiçbir demokratik kuruma güvenmeyin. İktidar çıkarlarına aykırı küçücük bir çıkışta kurumunuzla birlikte hepinizi yok edebiliriz.” Ve yasal düzenlemelere göre hakimler bağımsızdır. Basın da özgürdür. Kuvvetler olarak tanımlanan Yasama, Yürütme, Yargıdan sonra 4. güç olarak tanımlanan medyanın 5. güç olarak hareket ettiğini ve tüm bu güçlerin bir elde toplandığını görüyoruz. Nedir 5. Kol? “Beşinci kol, ele geçirilemeyen bir kitleyi ya da devleti propaganda, casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla manevî etkiye maruz bırakmak suretiyle müdahaleye uygun hale getirmek için yapılan her türlü manevî yıkıcı çalışmadır.Bu terim propaganda çalışmalarından farklı olarak yapılan tüm casusluk, sabotaj ve istihbarat hareketleridir” şeklinde tanımlanmaktadır. Çöpçüden devlet başkanına kadar herkes beşinci kol için faaliyet gösterebilir. Beşinci kolda özel olarak yetiştirilmişler, bilim zümresi, sanatçılar, film yıldızları, çıkarcı kesimler çalışmaktadır. Anlaşılan o ki artık 5. bir yerde yönetimlerinden bahsedeceğiz.