Muharrem, Türk Marşı’nı neden hızlı çalıyor?
Kültür Teorisyeni Terry Eagleton “sanat, yabancılaşmamış emeğin görüntüsüdür” diyor. Muharrem’in üzerinde performans baskısı hisseden aceleci sanatı, onun yabancılaşmış emeğinin de görüntüsüdür.

Fotoğraf: AA
Umut Can GÜVEN
Geçtiğimiz günlerde sipariş teslim etmeye gittiği otelde gördüğü piyanoda Mozart’ın Türk Marşı’nı çalan bir kurye kamuoyunun gündemine oturdu, fevkalade ilgi gördü. Bir kuryenin piyano çalıyor olması o kadar istisnai bir durum olarak değerlendirilmiş olacak ki ismi bile anılmadı. Piyano çalan kurye… Bir erken yirminci yüzyıl aydınlanma kahramanı gibi… Tanrılardan ateşi çalan Prometheus gibi…
Muharrem Can İncir, kendi kendine piyano çalmayı öğrenmiş. Kendini “Okumaya çalışan, hayatını idame ettirmeye çalışan, hayalleri yönünde ilerlemeye çalışan klasik bir genç” olarak tanımlıyor. Üniversite eğitimine devam ederken bir yandan da kuryelik yaparak geçimini sağlamaya çalışıyor.
Görüntüler sosyal medyada yayıldıktan sonra muhtelif şöhretli insanlar tarafından Muharrem’e piyano hediye edildi, sahnelere çıkarıldı, röportajlar yapıldı. Küçük burjuva duygu dünyasının jenerik bir sembolü olan piyanonun beyazlı-siyahlı tuşlarında bir işçi gencin parmaklarının dolaşması hayret uyandırdı. Sanki uzaktaki başka bir dünyadan, bizim dünyamıza inmiş zararsız bir uzaylı gibi biraz merak, biraz heyecan ile karşılandı. Muharrem’in öyküsü etkileyici bir kişisel gelişim öyküsü gibi ele alındı. Kendisine hayranlıklar ifade edildi. İnsanın bir şeyi yapmayı kafasına koyduğu zamanlarda hiçbir şeyin ona engel olamayacağı şeklinde bayat tespitler yapıldı. Gülündü, eğlenildi, kıssadan hisseler çıkarıldı. Amiyane tabiriyle, bi’kafese konup gezdirilerek temaşa edilmediği kaldı.
Muharrem’i hayranlıkla alkışlayıp ondan destansı bir başarı öyküsü çıkaran
bu düzen; bir koronavirüs dönemi garabeti olarak hayatımıza giren ve online siparişleri teslim alırken kuryelerle karşılaşmama “ayrıcalığını” sunan “temassız teslimat” seçeneğinin mucidi değil midir? Asansörleri kuryelerin kullanımına kapatıp onlara onlarca merdiven çıkmayı şart koşturacak kadar bizi kuşatmamış mıdır? Kuryeleri haritada anlık takip etmeye kadar varan bu efendi-köle ilişkisini kurup “hizmetimize” sunmamış mıdır? Verimliliğinden, iş bölümünden dem vurulup alternatiflerinin en iyisi kabul edilen kapitalizm, çağın en parlak “yeteneklerinin” kuryelik yaparak ya da Excel tablosu doldurarak biteviye bir mücadele ve ziyan olmakla ömür tüketmesine nasıl bir çözüm öneriyor? Bir işçi ancak kendi “doğal durumunu” binbir güçlükle aşıp bir survivor olduğu zaman mı insanca muameleyi görmeyi hak ediyor? Piyano çalan yoksullar mı, bitirilmiş yoksulluk mu?
Muharrem kendi hikayesini anlatırken özel yeteneklerine, olağanüstü azmine, biricikliğine, istisnailiğine vurgu yapmıyor. Kendi gibi olan milyonlarca gencin varlığının farkında olarak, kendini kendi gibi olanlardan ayrı tutmayarak “Klasik bir Türk genciyim” diyor. Düzen siyasetçilerinin ve PR şirketlerinin gençlik deyince anladığı şekliyle PlayStation oynamayı ve çeşitli “matrak” şeyler yapmayı tek maksadı haline getirmiş plastik bir gençlik kavramından farklılaştırarak söylüyor bunu. Okumaya çalışan, hayatını idame ettirmeye çalışan, hayalleri yönünde ilerlemeye çalışan bir genç…
Muharrem’in Türk Marşı’nı ne kadar hızlı çaldığını fark ettiniz mi? Kendisi gibi binlerce kuryenin sipariş yetiştirme, bonus alma acelesini taşıyor notalarında. İrlanda asıllı Kültür Teorisyeni Terry Eagleton “Sanat, yabancılaşmamış emeğin görüntüsüdür” diyor. Muharrem’in üzerinde performans baskısı hisseden aceleci sanatı, onun yabancılaşmış emeğinin de görüntüsüdür. Yağmurda, karda, çamurda çalışmak zorunda olan, kaza yapan, hayatını ya da uzuvlarını kaybeden onlarca motokuryenin emeğinin görüntüsü…
Trendyol GO kuryeleri ücret ve çalışma koşullarının iyileşmesi için başlattıkları eylemle sefalet zammına tepki gösteriyor. Yakıt, motor sigortası, sağlık sigortası, yemek gibi kalemlerin de kuryeye yüklendiği kapitalizmin son vahşi icatlarından esnaf-kuryelik sisteminde 8-10 saat çalışma ile asgari ücretten dahi az ücret aldıklarını ifade ediyorlar. Mola yapma haklarının verilmesini, paket ücretlerinin arttırılmasını, can güvenliğini tehlikeye atan kampanya saatlerinin sona erdirilmesini, yakıt masraflarının karşılanmasını talep ediyorlar.
Muharrem’in piyano tuşları üzerinde peşi sıra süratle akan parmaklarında, eylemdeki Trendyol GO kuryelerinin direnişi var. Geçimini sağlamak için 16 saat çalışmak, onlarca paket atmak zorunda kalan; tuvalet ihtiyacını gidermek için lazım olan zamanı elde etmek için dahi direnişe geçmesi gereken; birbirlerine rakip edildikleri esnaf-kuryelik sisteminin sefalet rejimine karşı hep beraber eylem yapan kuryelerin direnişi…
Piyano çalma “meziyetini” yalnızca bir sınıfa mahsus görenler, piyano üzerinde sadece temiz ve beyaz eller görmeye alışık olanlar çeşitli iyi niyet merasimleriyle piyano çalan işçileri “kulübe” kabul ederek onurlandırmaya devam ededursunlar. Gençlerin yaşamak için iki teker üzerinde günün üçte ikisini çalışarak geçirmediği, işçilerin piyano çalıp resim yapmasının ender rastlanan bir doğa olayı muamelesi görmediği bir başka gelecek mümkün. Bu gelecek; Muharrem’den Trendyol GO kuryelerine uzanan, işçilerin piyano da çaldığı eylem de yaptığı bir yolla mümkün.
Ve son söz:
Muharrem bir gün o piyanoyu hızlı çalmayacak.
Evrensel'i Takip Et