Avrupa'nın Gündemi | Ukrayna savaşı yargılamasıyla geçmiş suçların üstüne örtü!
Almanya’da hükümet dışta da saldırgan politikasını sürdürüyor. Fransa’da emeklilik gasbına karşı sendikalar mücadeleyi devam ettirmekte kararlı.
Fotoğraf: Diego Herrera Carcedo/AA | Kolaj: Evrensel
Almanya’da fiyat artışları, yoksullaşma, çevre tahribatıyla emekçilere karşı bir nevi savaş açmış olan hükümet, dışta da saldırgan politikasını sürdürüyor. Dışişleri Bakanı Baerbock (Yeşiller) Batı’nın uluslararası hukuku ihlal ettiği savaşlardan cezasız kalmasını sağlayacak bir özel mahkeme aracılığıyla Rusya’yı yargılatmaya çaba harcıyor.
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın yeni raporu, zenginler kulübünün vitrini olarak görülen Dünya Ekonomik Forumunun Davos’ta başladığı gün yayımlandı. Küresel ölçekte artan eşitsizliğe dikkat çeken rapor, eşitsizlikle mücadele için servetin yeniden dağıtılması ve en zenginlerden yeni vergiler alınması çağrısında bulundu. Guardian gazetesi de başyazısında benzer talepleri dile getirdi.
Fransa’da emeklilik gasbına karşı sendikalar mücadeleyi devam ettirmekte kararlı.Sendikalar birliği, yasa tasarısının 6 Şubat’ta Ulusal mecliste görüşülmeye başlanmasından birkaç gün önce yeni gösteriler düzenlenmesi çağrısında bulunuyor. Bu süreçte CGT’nin kilit sektörlerde harekete geçmesi bekleniyor.
RUSYA İÇİN ÖZEL MAHKEME
German Foreign Policy
Dışişleri Bakanı Baerbock, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın özel bir mahkemede yargılanmasını ve böylece 1999’dan bu yana Batı’nın yürüttüğü tüm saldırı savaşlarının cezasız kalmasını istiyor. Özel mahkeme, saldırı savaşı yürütmeyi 15 yıla kadar hapisle cezalandıran Ukrayna yasalarına göre işlem yapacak. Ancak merkezin Ukrayna dışında bir yerde olması ve personelinin uluslararası düzeyde seçilmiş kişilerden oluşması gerekmekte, Lahey olası bir yer olarak tartışılıyor.
Baerbock bu hafta başında Lahey’de projeyle ilgili görüşmelerde bulundu. Uluslararası Ceza Mahkemesine yapılacak bir başvurunun başarı şansının çok az olduğu düşünülmekte: Batılı güçler, kendileri de mahkum olmamak için, bir saldırı savaşının mahkum edilmesi için gereken resmi şartları, raporlara göre, çok “dar” bir şekilde formüle ettiler. Aslında Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin kınanması, Batı’nın saldırı savaşları cezasız kaldığı sürece, tüm devletler için eşit şekilde geçerli olan uluslararası hukuk koşulları altında ilkesel olarak düşünülemez. Bu durum özellikle Yugoslavya (1999), Irak (2003) ve Libya’ya (2011) karşı yürütülen savaşlar için geçerli.
NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra uluslararası hukuku ihlal ederek Yugoslavya’ya karşı ilk saldırı savaşını 24 Mart 1999 tarihinde başlattı. Savaşlarının uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğu gerçeği daha sonra dönemin Alman Başbakanı Gerhard Schröder tarafından açıkça kabul edildi. Schröder 9 Mart 2014’te haftalık Die Zeit gazetesinin düzenlediği bir tartışma etkinliğinde “Federal Cumhuriyet’in NATO ile birlikte [BM] Güvenlik Konseyi kararı olmadan egemen bir devleti bombaladığını” söyledi: “Güvenlik Konseyi kararı olmadan savaş açmak uluslararası hukukun ihlalidir” dedi.
ABD, 20 Mart 2003’te uluslararası hukuku ihlal ederek Irak’a karşı bir sonraki saldırı savaşını başlattı ve bunu Bağdat’ın biyolojik ve kimyasal kitle imha silahlarına sahip olduğunu iddia ederek meşrulaştırdı. Bunun doğru olmadığı, Bush yönetiminin de bunu bildiği, ancak yine de işgali meşrulaştırmak için yalanına sadık kaldığı uzun zamandır kanıtlandı. Tıpkı Yugoslavya’ya karşı savaş gibi, İngiliz, Avustralya ve Polonya birliklerinin de başından beri katıldığı Irak’a karşı savaş da BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmamıştı, bu nedenle uluslararası hukukta hiçbir gerekçesi yoktu. Irak’taki savaşın yol açtığı insani, sosyal ve maddi zarar, Yugoslavya’ya karşı yürütülen savaştan çok daha fazla oldu.
Sivil kayıplara ilişkin tahminler 275 bin ila 306 bin (Costs of War Project, Brown University) ile sadece 2006 yılı itibarıyla 650 bin arasında değişmekte. Bu son rakam, yıkılan sağlık sisteminden yetersiz beslenmeye kadar savaşın sonuçlarından kaynaklanan ölümleri de içeriyor. Buna ek olarak, savaş ve işgal Irak’ta sadece ekonomiyi değil, sosyal yapıyı da tamamen tahrip etti; sonuçta bu, diğerlerinin yanı sıra İslam devletinin yükselişine zemin hazırladı.
Fransa ve İngiltere, Libya’daki askeri operasyonlarıyla BM’nin 17 Mart 2011 tarihli 1973 sayılı kararını ihlal ederek uluslararası hukuku ihlal eden üçüncü bir saldırı savaşı başlattılar. Karar Libya üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturulmasına ve “Halkın korunması için gerekli tüm tedbirlerin alınmasına” izin veriyordu. Tüm bunları uygulamak bahanesiyle Fransa ve İngiltere güçleri -NATO’nun da desteğiyle- bir adım daha ileri giderek Trablus’ta yeni bir hükümet kurmak amacıyla ülkeyi bombaladı.
NATO kadrolarındaki Alman askerleri de savaşa katıldı. Doğrudan kayıpların sayısı bilinmemekte; muhtemelen Irak’takinden daha düşük. İngiliz Airwars örgütü sadece 2011 yılında 1166 ile 2 bin 519 arasında sivilin öldüğünü açıkladı. Ancak bu sayının daha yüksek olması beklenmektedir. Irak’ta olduğu gibi Libya’da da uzun vadeli sosyal hasar özellikle ağır oldu; ülke sosyal olarak büyük ölçüde bozuldu ve bugüne kadar en iyi ihtimalle göreceli sükunet evreleri bilinen ancak çözüm bulunamayan ölümcül bir iç savaşa saplandı.
Son çeyrek yüzyılda Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri güçleri tarafından yürütülen ve uluslararası hukuku ihlal eden üç büyük savaştan hiç kimse sorumlu tutulmadı. Kanıtlanmış savaş suçları bile genellikle cezasız kaldı, savaş suçlarını ifşa eden gazeteciler ise cezalandırıldı. Bunun en iyi bilinen örneği Julian Assange’dır. ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Fatou Bensouda’ya bile yaptırım uyguladı: Bensouda, ABD’nin Afganistan’da işlediği iddia edilen savaş suçlarını soruşturmak istiyordu.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırı savaşı ve Ukrayna savaşında işlenen savaş suçları bakımından durum artık oldukça farklı. Raporlara göre, aralarında Almanya’nın da bulunduğu bir düzineden fazla devlet, Rusya’nın Ukrayna’da işlediği savaş suçlarını soruşturuyor; bu devletler arasında, söz konusu saldırı savaşlarını yürütmek ve savaş suçları için kendilerine ve ordularına fiilen cezasızlık tanıyan devletler de bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock şimdi Rusya’yı -ayrıca- saldırganlık suçundan yargılamak istiyor. Prensip olarak, Uluslararası Ceza Mahkemesi soruşturma başlatabilir. Ancak bunun için gerekli resmi şartların Batılı güçlerin baskısı altında “Dar bir şekilde formüle edildiği” bildiriliyor: “Örneğin Irak’taki savaş nedeniyle UCM’nin önüne sürüklenme korkusu” vardı.” Baerbock şimdi bir alternatif arıyor. Bu amaçla hafta başında Lahey’de temaslarda bulundu.
Alman Dışişleri Bakanı somut olarak, Ukrayna hukukunu uygulayacak özel bir mahkemenin kurulmasını öneriyor. Somut olarak, Ukrayna Anayasa’sının 437. maddesi kullanılacak; bu madde bir saldırı savaşı planlamak, hazırlamak ve yürütmek için 10 ila 15 yıl hapis cezası öngörüyor. Özel mahkeme Ukrayna dışında kurulacak ve en azından meşruiyet ve tarafsızlık görüntüsü vermek için, uluslararası olarak seçilmiş savcılar ve hakimler gibi “uluslararası unsurlarla” zenginleştirilecek. Lahey’in olası bir yer olduğu söyleniyor.
(Çeviren: Semra Çelik)
BRİTANYA’DA MİLYONERLERE SERVET VERGİSİ UYGULANMALI
Guardian Başyazı
Pandemi sırasında, borsalar yükseldikçe zenginlerin safları şişti- düşük gelirli işçiler işlerine geri dönerken ve mavi yakalı işler boşalırken bile durum böyleydi. Sonuç olarak, otuz yıldır ilk kez dünya genelinde aşırı yoksulluk ve aşırı zenginlik aynı anda arttı. Davos’ta Dünya Ekonomik Forumunun yıllık toplantısı başlarken, yardım kuruluşu Oxfam, aradaki uçurumun daha da büyüdüğünü gösterdi: En zengin dört Britanyalı şu anda 20 milyon yurttaştan daha fazla servete sahip.
Bu durum, gelmiş geçmiş en zengin başbakan ile de tescilleniyor. Rishi Sunak bir multimilyoner, ama asıl para miras yoluyla geliyor. Ailesinin 700 milyon sterlinlik serveti, Sunak’ın eşi Akshata Murty’nin babasının bilişim firması Infosys’te sahip olduğu yüzde 1’lik hisseye dayanıyor. Bu hissenin değeri mart 2020’den bu yana neredeyse üç katına çıktı ve geçen yıl 6.4 milyon sterlinlik kâr payına hak kazandı. Sunak ve seçmenlerin çoğu adeta farklı gezegenlerde yaşıyor. Onun yükselişi, siyasi etkinin süper zenginlerde nasıl yoğunlaştığını simgeliyor.
Resmi istatistikler kutuplaşmanın gerçek boyutunu gizliyor. Gelir eşitsizliği rakamları, zenginlere hatırı sayılır meblağlar kazandıran hisse senedi ve tahvil satışından elde edilen kârı içermiyor ve bu daha düşük vergi oranlarına tabii… Ekonomistler Arun Advani ve Andy Summers, bu kazançların da gelire dahil edilmesiyle en üstteki yüzde 0.01’lik kesimin ortalama kazancının 2017-18 döneminde 4.9 milyon sterlinden 8.4 milyon sterline yükseldiğini tespit etmişti. Ayrıca, en zengin 5 bin kişinin Britanya’daki toplam “ücretler” içindeki payının kaydedilen yüzde 2.2’den ziyade yüzde 3.6 olduğunu tespit ettiler ki bu da gelir eşitsizliğinin daha önce düşünülenden çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Orantısız kazançlar, zenginlere yeni vergileri haklı kılar. İngiltere’de servet vergileri var. Ama pek iyi işlemiyor. Veraset vergisinden o kadar kaçınılıyor ki, efektif ortalama vergi oranı 2 milyon sterlin değerindeki mülkler için yüzde 20 iken 10 milyon sterlinin üzerindeki mülkler için yüzde 10’a düşüyor. 2020 yılında Varlık Vergisi Komisyonu bir defaya mahsus bir varlık vergisinin maliyetini çıkarmış, bir bireyin 10 milyon sterlin üzerindeki net servetine uygulanacak yüzde 1 vergiyle 22 bin varlıklı kişiden 43 milyar sterlin toplanacağını ortaya koymuştu.
Bu para, bütçe açığını arttırmadan, düşük gelirler üzerindeki artan baskıyı hafifletmek ve Ulusal Sağlık Sisteminin yetersiz finansmanını telafi etmek için kullanılabilir. 2007’de Britanya’da ortalama hane halkı Avrupa’daki benzerlerine kıyasla yüzde 8 daha kötü durumdayken, şimdi yüzde 20 daha yoksul. Eşitsizliği azaltacak şekilde yeniden dağıtım genel refahı arttırır. Başka ülkeler de harekete geçiyor. İspanya’da 3 milyon avro üzerindeki servetlerden yeni bir geçici dayanışma vergisi alınacak.
Sunak ise bu tür vergilere karşı olduğunu söyledi. Daha cesur bir başbakan dayanışma vergisi ödeyerek ahlaki üstünlük iddiasında bulunabilirdi. Ancak Sunak bu konuda (ana muhalefet İşçi Partisi Lideri) Keir Starmer’ın baskısı altında değil. Starmer Davos’a gidiyor ve partisinin servet vergisi almayacağını söyleyerek düşük büyüme ve yüksek eşitsizliğin nedenlerine odaklanmadıklarının sinyalini veriyor.
Britanya, zenginlerin olağanüstü zengin, yoksulların ise çok yoksul olduğu bir ülke haline geldi…
(Çeviri: Dış Haberler Servisi)
FRANSA’DA EMEKLİLİK GASBINA KARŞI SENDİKALAR MÜCADELEYE DEVAM ÇAĞRISI YAPIYOR
Naïm Sakhi / L’Humanité
SENDİKALAR birliği emeklilik reformuna karşı seferberliğin ilk gününde bir milyon gösterici ve grevci bekliyordu. Fransa Genel İş Konfederasyonuna (CGT) göre 19 Ocak Perşembe günü Paris’te 400 bin, Marsilya’da 140 bin ve Lyon’da 40 bin olmak üzere Fransa genelinde 2 milyondan fazla gösterici vardı. CGT Konfederal Sekreteri Catherine Perret, “Rakamlar bizi şaşırttı ama bu hareketin ne kadar halk içerisinde desteklendiğini gösteriyor” dedi. Orta ölçekli şehirlerde de rekor katılım gerçekleşti: Saint-Nazaire’de 12 bin, Troyes’da 6 bin ve Montargis’de 3 bin kişi. Sekiz işçi örgütünün temsilcileri toplumsal hareketi değerlendirmek ve takip etmek üzere Solidaires Sendikasının genel merkezine geldiklerinde Catherine Perret, “Bu katılım seviyeleri 2010 yılındaki protestoların zirvesine tekabül ediyor” dedi. Günün başarısından güç alan Sendikalar Birliği, gösteriler ve meslekler arası grevler için yeni bir tarih açıkladı: 31 Ocak Pazartesi.
…
Sendikalar tasarının Bakanlar Kuruluna sunulacağı tarih olarak 23 Ocak Pazartesi gününü belirledi. CGT federasyonları şimdiden ekonominin kilit sektörlerinde grev bildirileri yayımladı. Kimya sektöründe 26 Ocak’tan itibaren 48 saatlik, bir sonraki hafta ise 72 saatlik bir grev gerçekleştirilecek. Enerji sektöründe CGT Mines Energies, 26 ve 27 Ocak’a ek olarak 6 Şubat’ta 72 saatlik bir grev çağrısıyla harekete geçmeyi ve bunu olası bir uzatmayla sürdürmeyi planlıyor…
Fransız Demokratik Emek Konfederasyonu (CFDT) ise her şeyden önce “31 Ocak gününü başarılı kılmak” niyetinde. Konfederasyon genel sekreter yardımcısı, sendikalar arası birlikteliğin “önemli bir faktör” olduğu ve bu ilk günün “büyük başarısının” altını çizdi. Elisabeth Borne (Başbakan) projesinin geri çekilmesini sağlamaya kararlı olan tüm merkezi kuruluşlar tarafından paylaşılan bir görüş…
Çeviren: Diyar Çomak