DOSYA | Savaşın 1. Yılında Ukrayna - Ey Rus askerleri, hiç mi Gogol okumadınız?
10 kadın, 1 çocuk ve 1 kedi, yola çıkıyoruz. Olga, kadınlara güveniyor. Rus askerlerini “Hiç mi Gogol okumadınız, Ukrayna’nın cadılarını duymadınız?” diye uyaran karikatürleri anlatıyor gülerek.
Fotoğraf: Elif Görgü/Evrensel
Hazırlayan: Elif GÖRGÜ
Rusya’nın 24 Şubat 2022’de birliklerini Donbas bölgesinden ve başkent Kiev yakınlarından Ukrayna topraklarına sokmasıyla başlattığı işgal harekatı bir yılı geride bırakmak üzere. Bu sürede işgal girişimi bir savaşa dönüştü. Rusya Kiev’den ve doğuda ele geçirdiği bazı bölgelerden çekildi. Avrupa Birliği ve ABD maddi yardımları ve daha da önemlisi askeri yardımlarıyla Ukrayna’yı destekliyor, müzakere masasından uzak tutuyor ve savaşa devam etmeye teşvik ediyor. Eski bir komedyenken devlet başkanı seçilen Volodimir Zelenskiy ve hükümeti de Rusya, 2014’de meclis kararı ve referandumla ilhak ettiği Kırım dahil çekilmeden müzakerenin mümkün olmadığını söylüyor. Son haftalarda Batının, Ukrayna yönetimini Kırım’a saldırmaya teşvik ettiğini görmek de mümkün. Bu arada Rusya yedek askerlerle ordusunu büyüterek ve Belarus ile ortak tatbikatlar yaparak yeni ve daha büyük bir saldırının işaretini veriyor. Bahmut ve Soledar gibi bölgelerde şiddetli çatışmalar ise bu bölgelerin Rusya’nın kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı. Doğu kentleri ve Kiev’i, özellikle enerji altyapısını, roketler ve İHA’larla vurmayı da sürdürüyor. Son olarak Dnipro kentinde bir apartman vuruldu ve en az 40 kişi öldü, onlarca kayıp insanın da yaşamlarını yitirdikleri tahmin ediliyor.
Peki tüm bunlara Ukraynalılar ne diyor? İşgal ve savaş hayatlarını ve zihinlerini nasıl etkiliyor? Neler düşünüyor, neler talep ediyorlar? Savaşın geleceğini nasıl görüyorlar?
Bunları sormak için Ukrayna’ya gittik ve 8 gün boyunca Batı kenti Ternopil, başkent Kiev ve doğuda bir sanayi kenti olan Kryvyi Rih’te, başta Ukraynalı işçiler olmak üzere çeşitli röportajlar yaptık.
8 günlük izlenimler ve görüşmelerden oluşan bu yazı dizisi, Ukrayna savaşını ve halka etkilerini, sınırlı da olsa, daha yakından görme ve anlama çabasının bir parçası.
Vezneciler. Üzerinde İstanbul-Kiev yazan otobüs kalkmak üzere. Şoförler Türkiyeli. Ukrayna savaşı boyunca sefer yapmaya devam etmişler, ediyorlar. Henüz savaş nedeniyle sorun yaşamamışlar. Savaşın NATO ve ABD’nin işi olduğuna dair kısa bir muhabbet oluyor aralarında. Haftanın altı günü otobüs kalkıyor buradan. Yolcuları çoğunlukla kadın. Ukraynalı erkeklerin ülkeyi terk etmeleri yasak.
Ocak ayının bir pazar günü 6 sınır kapısı geçerek Ukrayna’ya ulaşmak üzere bindiğimiz bu otobüs, saat 10.00 gibi kalkıyor. 9’u Ukraynalı 10 kadın, 1 çocuk ve 1 kedi, yola çıkıyoruz. Kedi Sonya da Ukraynalı. Zaman zaman gergin sesler çıkarsa da gayet sabırla tamamlıyor uzun yolculuğu. Sahibi, yaşlı annesini ziyarete gidiyor. Bir ay olmuş Ukrayna’dan ayrılalı. Bir başka Ukraynalı, Olga, 30 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Annesi Kiev’de. Çok yaşlı olduğu için ayrılmak istememiş. Olga zaman zaman ziyaret ederek ihtiyaçlarını karşılıyor. En son telefonda konuştuklarında “Çok üşüyorum” demiş. Rusya enerji altyapısını vurmaya başladığından beri birçok kent gibi Kiev’de de elektrikler sık sık ve uzun süreliğine kesiliyor. Elektrik olmayınca ısınma da mümkün değil.
DİRENİŞÇİ CADILAR VE TURŞU KAVANOZLARI
Olga, savaşın “4 ay içinde” biteceğine inanıyor.
- Nereden biliyorsun?
- Medyum söyledi.
- Medyum mu?
- Evet bizde medyum çok. Ukrayna’nın cadılarını bilmiyor musun?
Bilmiyordum. Şaşkınlıkla bakınca Ukrayna’da çok sayıda cadı bulunduğunu açıklıyor! Ukraynalı kadınların, Rus askerlerini “Hiç mi Gogol okumadınız, Ukrayna’nın cadılarını duymadınız? İktidarsız kalırsınız!” diye uyardıklarına dair karikatürlerden bahsediyor gülerek. Cadıların uyarısına küçük bir sansür uygulamak zorunda kaldığımı itiraf etmeliyim. Atıf yapılan ise, Ukraynalı ünlü öykücü Gogol’un halk masallarını derlediği kitaplarındaki cadı karakterleri. Olga sayesinde ben de alıp okuyorum.
Bu arada geçtiğimiz mayıs ayında Rusya gazetelerinin, Lugansk’taki bir köyün duvarlarında “kara büyü” işaretleri bulunduğunu yazdığını hatırlatmak isterim. Ancak “şeytani ritüel”in kadınlar değil Ukraynalı askerler tarafından gerçekleştirildikleri ileri sürülmüştü.
Olga ise asıl olarak Ukraynalı kadınlara güveniyor, kentlerine giren Rus askerlerini, tanklarından çıkardıkları kafalarına turşu kavanozları atarak öldürdüklerini iddia ediyor! Sonra ise turşudan molotofkokteyline geçtiklerini anlatıyor.
UKRAYNA’YA VARIŞ
Olga, diğer kadınlar ve kedi Sonya ile yolumuz, Bulgaristan ve Romanya üzerinden ulaştığımız Ukrayna sınırını, pasaport kontrolü ve sınır memurlarına iki kutu baklava ikramıyla geçtikten üç dört saat sonra, Hmelnitski kentinde ayrılıyor. Onlar Kiev’e doğru devam ediyorlar. İstanbul’dan Hmelnitski’ye bu yolculuk 22-23 saat kadar sürdü.
Ukrayna’nın batı oblastı (eyalet) Hmelnitski, oldukça soğuk ve sabah saatlerinde sessiz. Yılbaşı gecesi Rusya burada bir askeri tesisi vurdu ve 8 kişi yaralandı.
Hmelnitski sakin görünüyor. Siren yok. Sokaklara jenaratör sesi hakim. Esnaf elektrik kesintilerine rağmen çalışıyor. İnsanlar sokaklarda. Fırınlar, oteller, marketler, lokantalar, pazarlar ve çoğu esnaf açık. Restoranlarda kahvaltı yapanlar da var, kurulan büyük pazarda alışveriş yapanlar da. Biraz daha dikkatli bakınca bir kamu kurumu önündeki kamuflajlı barikatı, dağıtılan yardım için sıraya giren Doğu Ukraynalı göçmenleri, ana caddeden geçen ve fotoğraflarının çekilmesi yasak olan askeri araçları, kadın-erkek askerlerin sokaktaki çokluğunu, mağaza camlarına yapıştırılmış orduya destek ilanlarını, kimi dükkanların iç duvarlarına yapıştırılmış savaşa -aslında barışa- dair küçük mesajları ayırt edebiliyorsunuz.
Kentin bazı merkezi sokaklarında ise savaşta ölenlerin dev fotoğrafları sergileniyor. Hepsi bu kentten. Fotoğrafların üzerinde Ukrayna bayrakları dalgalanıyor. Etraflarına çiçekler bırakılmış. Kimi fotoğrafların üzerine yazılar yazılmış. Ölen genç bir Ukraynalı erkeğin fotoğrafının hemen arkasındaki bir kafenin camına yazılı “Hayatını yaşa” yazısı, zamanın ruhuna tezatlığıyla dikkat çekiyor.
Bir başka kafedeki “Savaşma, öğle yemeği ye” yazısı ise kapitalizmin savaşı, savaş karşıtlığını reklam malzemesine dönüştürme yeteneğine dair küçük hatırlatma.
Benzerini daha sonra bir başka kentte de görüyoruz. Bir restoranda servis kağıdının üzerindeki çizimde “silahlı Gürcü mantıları ve pideleri” Rus tanklarıyla savaşıyor!
Aslında Ukrayna’da savaş, cepheye en yakınından en uzağına, insanların hayatının tüm alanlarını şu ya da bu seviyede işgal etmiş durumda.
Merkezi meydanda bir binayı boydan boya kaplayan dev bir Stepan Bandera posteri dikkat çekiyor. Bandera, İkinci Dünya Savaşı’nda kendi paramiliter ordusunu kurmuş, çok sayıda Yahudi öldürmüş bir Nazi iş birlikçisi. Batı Ukrayna’da önemli bir kesim tarafından kahraman kabul ediliyor. Heykelleri var ve 1 Ocak’taki doğum günü yerel yöneticiler ve din adamlarının da katılımıyla bu heykellerin önünde kutlanıyor. Bandera’nın “Ukrayna İsyancı Ordusu”nun bayrağı olan kırmızı-siyah bayrak da birçok binanın girişinde, resmi Ukrayna bayrağının yanında dalgalanıyor. Hmelnitski’ye bir sonraki gelişimizde ise bayraklarda bir azalma olduğu görülüyor. Bandera’nın doğum günü kutlamaları(!) sona erince bazıları kaldırılmış olmalı.
"FÜZE SİZİN ORAYA GELİYOR ABİ"
Hmelnitski’de, Ukrayna’daki 8 günümde eşlik eden, evini açan, görüşmelerimizin neredeyse tümünde çevirmenlik yapan Erdal Özdemir ile buluşuyoruz. Onsuz bu yazı dizisi mümkün olmazdı. Özdemir, 10 yıldır Ukrayna’da, savaş başladığında da kalmayı tercih etmiş.
Bu kentte birçok Türkiyeli yaşıyor. Kimisi ilk zamanlarda dükkanını göçenler için yardım noktasına çevirmiş. Bir yıl sonra ise savaş, tüm zorluklarına rağmen, hepsi için biraz “normalleşmiş” durumda. Bunda şiddetli çatışmaların uzakta olmasının da etkisi var. Siren seslerine de alışmışlar, zaman zaman gökyüzünde gördükleri roketlere de... Birbirlerini “Abi füze sizin oraya geliyor” diye telefonla uyaranlar da var, “Bu füzeler filmlerdekilere benzemiyor, herhalde şu kente doğru gidiyor derken birden havada durup dümdüz yere iniyor!” diye anlatan da. En çok elektrik kesintileri zorluyor. Türkiye’den jeneratör getirmek isteyenler, “Hepsini Ukrayna’ya sattık, kalmadı” yanıtı aldıklarını anlatıyor.
Hmelnitski’den bir buçuk, iki saat uzaklıktaki Ternopil’e doğru yola çıkıyoruz. Erdal Özdemir’in arkadaşı Vitali’nin arabasındayız. Vitali Ukraynaca konuşuyor, Erdal Rusça yanıt veriyor. Meğer Vitali, savaş başladıktan sonra Rusça konuşmayı bırakmış. Gördüğüm kadarıyla Ukrayna’da hemen herkes iyi ya da kötü Rusça biliyor. Ancak 2013’teki Meydan hareketi ile iktidarın değişmesi, ardından Donbas’taki silahlı ayaklanma ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı gerekçesiyle gelen Rusçaya dair kimi yasaklar ve “Düşmanın dilini konuşma” propagandası etkili olmuş. 24 Şubat’tan sonra sorunun büyüdüğünü, özellikle Batı Ukrayna’da Rusça konuşanlara iyi gözle bakılmadığını, kendisinin de Rusça konuşmaktan çekindiğini anlatıyor Erdal. Doğu kentlerine gittiğimizde ise herhangi bir sorun yaşanmıyor. Herkes Rusçaya Rusçayla karşılık veriyor ve herhangi bir rahatsızlık hissediyor gibi görünmüyorlar.
Ternopil’e varıyoruz. Evde elektrikler kesik. Hava kararmaya başlıyor. Ukrayna’da hava başka yerlerdeki gibi kararmıyor artık. Buranın karanlığı çok daha derin. Sokak lambaları çoğu yerde yanmıyor, hatta belli bir saatten sonra trafik lambaları da sönüyor. Ternopil’de sokağa çıkma yasağı 23.00’te başlıyor. Restoranlar en geç 21.00’de kapanıyor. 22.00’den itibaren evlerin ışıklarının da -eğer elektrik varsa- kapanması, kısılması isteniyor. Bu aralar kısıtlama biraz esnetilmiş, daha geç söndürüyoruz. Sonra geriye, araba farları ve cep telefonu ışıkları kalıyor.
İlk röportajlarımızı, ertesi gün burada yapacağız.
YARIN: Bu savaşın bir an önce bitmesi lazım, ölen biziz