Ege’deki deprem fırtınası neyin habercisi?
JMO İzmir Şubesi Başkanı Sinancan Öziçer, son haftalarda Ege’de meydana gelen deprem fırtınasının herhangi bir şekilde yıkıcılığı ve tehlikesi bulunmayan depremler olduğunu söyledi.
Fotoğraf: DHA
Türkiye’de birinci derece deprem bölgesinde yer alan Ege Bölgesi’nde eylül ayından bu yana 300’den fazla irili ufaklı deprem yaşandı. 5 Kasım 2022’de İzmir Buca’da yaşanan 4.9 büyüklüğündeki deprem sonrası yaşanan artçı depremler korkuya neden oluyor. Uzmanlar, artçı depremlerin gelişebilecek büyük bir depremin habercisi olmadığını, ancak büyük bir depremin meydana gelme ihtimalinin de ortadan kalkmadığını belirtiyor. Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Sinancan Öziçer, bölgedeki artçı depremler ve alınması gereken önlemleri Mezopotamya Ajansına (MA) değerlendirdi.
EGE’DE HAREKETLİLİK ARTTI
Dünyanın sürekli hareket halinde olması ve kayaçların sürekli sıkışıp genleşmesinden kaynaklı enerji birikimi olduğunu kaydeden Öziçer, Afrika kıtası ve Arap levhasının Türkiye’yi ittiğini ve Anadolu levhasında yıllık 3-4 santim kaymaların oluştuğunu söyledi. Gelişen büyük tektonik levhalar arasındaki sıkışık durumdan kaynaklı Ege’de depremlerin yaşanmasının normal olduğunu belirten Öziçer, “Ama son 3-4 aya baktığımız zaman İzmir ve çevresinde, Ege Denizi’ndeki depremlerin artığını gözlemliyoruz. Eylül ayından itibaren Sisam Adası’nın güneyinde, Kuşadası açıklarında meydana gelen deprem, 5 Kasım’da Buca’da 4.9 büyüklüğünde gerçekleşen ve Midilli Adası’nda meydana gelen depremler, sürekli hareket halinde olduğumuzu gösteriyor. Meydana gelen depremlerin hem artçılarını hem de ana şoklarını hissediyor olduk” dedi.
DEPREM FIRTINASI
Büyük depremler sonrası yaşanan artçıların birkaç hafta ya da birkaç ay sürebileceğini aktaran Öziçer, “Bu nedenle son zamanlarda meydana gelen depremleri, ilk meydana gelen depremlerin artçıları olarak yorumlayabiliriz. Bundan daha büyük bir depremi tetikleyecek değil. Ya da öncüsü anlamına da gelmez. Son haftalarda meydana gelen depremleri deprem fırtınası olarak yorumlayabiliriz. Herhangi bir şekilde yıkıcılığı ve tehlikesi bulunmayan depremlerdir” diye belirtti.
DEPREME HAZIRLIK
Olası depremlerden önce alınması gereken önlemlerin tartışılması gerektiğini ifade eden Öziçer, hem yetkililere hem de yurttaşlara bu noktada görev düştüğünü ifade etti. Yerel yönetimlerin yapıları denetlemesi gerektiğini vurgulayan Öziçer, herhangi bir baraka ya da büyük bir rezidansta aynı prosedürlerin geçerli olduğunu kaydetti. Öziçer, “Yapılan projeler, yapılan alanın zemin etüt projesine göre hazırlanıyor. Etüt zemin projeleri jeoloji ve jeofizik mühendisleri tarafından hazırlanır. Yer altındaki sistemik elektrik dalgaları yayarak veriler elde ediliyor. Deprem anında o zeminin nasıl hareket edeceğine dair parametreleri verir. İnşaat mühendisi, mimar buna uygun hareket ederek ‘Ben bu şekilde projemi hazırlayayım’ der. Yönetmeliğe uygun olup olmadığı ya da mühendislik projelerine uygunluk da zemin etüt projelerinin belediyenin denetlemesine aittir. İzmir gibi bir yerde 40 belediyede sadece 7 jeofizik personeli varken, 23 belediyede bu alanda çalışan bulunmamakta. 23 tane belediyemizde herhangi bir şekilde yanlış hesaplamamalardan kaynaklı bir yapının can ve mal kaybı oluşturması demek, sorumluluğun belediyeye ait olması demektir. Jeofizik uzmanı istihdamı ile bu tehlikeyi gidermiş olacağız. Belediyeler, kendi personellerine eğitimleri artırması gerekiyor” diye konuştu.
‘TEHLİKENİN BOYUTLARINI ÖĞRENMEK İÇİN EGE DENİZİ’Nİ ARAŞTIRMALIYIZ’
Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Sinancan Öziçer, 2020 yılında merkez üssü Seferihisar olan 6.9 büyüklüğündeki depremin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Hasar Tespit Komisyonunun kurulduğunu anımsatarak, sonrasında bazı ilçelerde yapıların denetlendiğini aktardı. Bu bölgelerde az, orta ve ağır hasarlı yapıların belirlendiğini söyleyen Öziçer, “İzmir ve çevresinde büyük bir mikro gölgeleme, derin sondajlar, derin jeofizik çalışmalar var. En yıkıcı, en zor, en acı deneyimleri veren bütün depremler denizde meydana gelen depremlerdir. Ege Denizi’ni araştırırsak gömülü ve aktif fayların analizlerini yaparsak, geometrisini ortaya çıkarırsak tehlikenin boyutlarını öğrenebiliriz. 9 Eylül Üniversitesine ait sismik gemimiz var. Bu daha iyi şekilde değerlendirilebilir. Derin odaklı mesafe çalışmaları var. Ama Ege Bölgesi daha iyi incelenebilirdi” dedi. (HABER MERKEZİ)