29 Ocak 2023 14:14

Yine bir “ailenin korunması” hikayesi

Gündemdeki anayasa teklifiyle kadınların mücadelesiyle elde edilen kazanımlar ciddi bir tehdit altında.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Serhad GÖKHANER

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsünü yasal güvence altına alacaklarını açıklamasından hemen sonra, AKP-MHP iktidarı “kadın ve aile kavramını korumak” amacıyla bir anayasa değişikliği teklifi vereceklerini açıkladılar. Bu düzenlemeyle “başörtüsü” ve “aile tarifini” yeniden tanımlayan birtakım değişiklikler getirecekleri tartışılıyor.

Anayasalar temel hak ve özgürlükleri genel olarak tanımlar. Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi, iç hukuk hükmünde olan her türlü ayrımcılığı yasaklayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi ile birlikte herkesin inanç ve kılık kıyafet özgürlüğünü de korumaktadır. O nedenle anayasada bir örtünme biçimi için özel bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç yoktur. Aile tanımının anayasaya yerleştirilmesi, bireyin haklarını temel alan modern hukuk açısından zaten yanlıştır. Teklifte yer alan haliyle “aile” kavramı ise kadın-erkek eşitliğini ve LGBTİ kimliğini anayasa dışına atacak, yaşam tarzlarına devlet müdahalesinin önünü açacak bir tehdit oluşturmaktadır. Bu düzenleme cinsiyet eşitliğine, sadece bir dini inancın sahiplerini koruduğu için laikliğe, din ve inanç özgürlüğüne aykırıdır. Ayrıca bu teklifte yer alan “kınanamaz” şeklindeki yasaklama ise ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran içeriktedir.

Anayasanın 41. maddesine dair yapılan değişiklik teklifi ile evlilikte eşler arasındaki eşitlik hükmü ortadan kaldırılacaktır. Şöyle ki yıllarca süren mücadele ile mevzuattan kaldırılan “ailenin reisi erkektir” hükmü dahil, kadınların mücadelesi ile hukuk alanında gerçekleşen çok önemli kazanımlar ciddi bir tehdit altında. Teklifteki ifade, dini nikahın ve çok eşliliğin de önünü açabilecek belirsizlikler içermekte. Teklifle, evlilik birliği sadece kadın ve erkek arasında kurulan bir birlik olarak tanımlanarak LGBTİ bireyler anayasal güvenceden açıkça yoksun bırakılmakta. İlgili madde değişikliği gerekçesinde ailenin her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkınlığa karşı korunması biçiminde bir açıklama yer almakta olup bu ibare ile anayasa yoluyla net bir ayrımcılık yapılmakta ve nefret söylemi normalleştirilmekte, nefret suçlarına meşruiyet kazandırılmaktadır.

SEÇİMLER YAKLAŞIRKEN BU TEKLİF TESADÜF DEĞİL

İktidar, cemaatlerin, tarikatların söylemlerini, düşüncelerini barındırmaya muhtaç. İktidarının ve politik ajandasının gereğini yerine getirerek hukuka aykırılıkları normalleştirmek istiyor. Bunun için de her aracı toplumu kutuplaştırmak adına seferber etmiş durumda.

Anayasanın 24. ve 41. maddelerinde değişiklik öngören teklifi de faşist bir rejimin inşa edilmesi yolunda kritik bir adım olarak değerlendirmek gerekir. Ayrımcı, halkı kutuplaştıran, laikliğe aykırı bir teklif, insan hak ve özgürlükleri bakımından zaten yetersiz olan anayasa içinde yeni bir delik açma hamlesidir. Bu hamle ne hukukidir ne de meşrudur.

Ancak yıllardır memleketimizdeki kadın hareketinin onca kazanımını hatırlarsak ve oranın deneyimlerini incelersek, bizlerin neler yapabileceğimizin cevabının orada olduğunu göreceğiz.

ÖNCEKİ HABER

Okul bizim söz bizim: Halı sahamızdan vazgeçmiyoruz!

SONRAKİ HABER

İki öğün sıcak yemek hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa