Sağlık işçisi yazdı: Vergi sarmalı
"Her zaman her konuda olduğu gibi vergiler de ezilmiş ve en alt tabakada olan emekçilerden, yani işçi ve memurlardan tastamam alınıyor."
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Sağlık İşçisi Mahmut YİĞİT
İzmir
Her zaman her konuda olduğu gibi vergiler de ezilmiş ve en alt tabakada olan emekçilerden, yani işçi ve memurlardan tastamam alınıyor. Büyük şirket ve büyük işletmeler (zincir işletmeler, AVM, kafe vs.) verginin dörtte birini öder. Holding ve daha büyük şirketler, büyük sermaye sahipleri vergi ödemediği gibi bir de üstüne üstlük iade (teşvik, prim, promosyon vs.) gibi ödemelerle devlet tarafından desteklenir. Vergideki bu durum yetmezmiş gibi devlet ve belediyeler tarafından haddinden fazla kolaylıklar tanınır. Hangi resmi dairede işleri olsa hallolur. Hatta öyle ki bazen devlet dairelerine normal vatandaşların haftalarca hatta aylarca uğraşıp alamadıkları bazı evraklar o kodaman diye nitelendirilenlerin ayaklarına kadar gönderilir.
Belediyeler de görevlerini ve işlerini iyi bilirler. Kodamanların oturduğu bölgelere her yıl muntazam bir şekilde asfalt döktürürler, yollarını, kaldırımlarını yenilerler, onların konutları için otobandan direkt hat bile çektirirler ve en az günde iki defa çöpleri belediye tarafından alınır. Hani şu bizim sokaktaki, caddedeki çukurları kapatmaları için defalarca dilekçe yazıp bazen muhatap bile bulamadığımız belediyeler var ya, onlar işte...
Biz elektrik, su, doğal gaz, telefon faturalarını nasıl ödeyeceğiz derdine düşmüşken onlar bizim maaşımız daha elimize geçmeden kesilen vergilerimiz ile kendi faturalarını (gider gösterip) devlet eliyle öderler.
İLİKLERİMİZİ KURUTUYORLAR
Bu arada kodaman diye tabir ettiğimiz onlarda utanma diye bir durum da yok. Kendi eşinin konken partilerinin masrafından, özel gününde kullandığı malzemelerden tutun da oğlunun hovardalıkta kullandığı arabaya kadar, hatta o arabanın yakıtına kadar hepsini maliyeye yüklemesi de çok absürt bir durum. İşin garip tarafıysa bu durumun herkes farkında ama kimsenin hiçbir şekilde umurunda olmuyor, karşı çıkmıyor ya da düzeltmeye çalışma çabasında bulunmuyor.
Durum böyleyken meydan boş kalıyor ve hep daha fazlasını istiyorlar. Hep daha daha deyip kanımızı emmeleri yetmiyor, iliklerimizi kurutuyorlar. Emekçi halk olarak baş kaldırmayı düşündüğümüzde de ya “vatan millet Sakarya” diyorlar ya da “Şükür cennet kapısıdır” deyip bizi dinle vuruyorlar.
BU DÜZENE DUR DENMELİ
Şimdi merak ettiğim şu: Hamdolsun dinimizi iyi biliyoruz, vatanımızı da çok seviyoruz. Ama bunu bize telkin eden zihniyet acaba ne kadar dindar ve vatansever? Kendi ülkesinden vergi kaçıran, nakit paralarını yurt dışındaki hesaplarda aktaran (aklayan), yurt dışından mülk alan, işçisinin, emekçisinin sırtında kambur olan bunlar mı vatansever, yoksa bu ülkenin gerçek sahibi olan bizler mi?
Bu düzene, bu gidişe bir dur denmeli. 100’üncü yılını kutlamak üzere olduğumuz ülkemizin ömrü uzun olmaz; emekçinin maaşından vergi alınmaması lazım. Temel gıda ve temel ihtiyaçlardan vergi alınmaması şarttır. Şehir içi ulaşımın ücretsiz olması lazım. Su elektrik gibi ihtiyaçların belli kotaya kadar ücretsiz olması şarttır. Konut vergisi, çöp vergisi, özel tüketim vergisinin kesinlikle kaldırılması lazım. Herkesin malına parasına göre vergilendirme yapılmalıdır, varı yoğu bir ev, bir araba olandan vergi talep edilmemelidir.
Çocuğunu okula kara kara düşünerek göndermemeli hiçbir aile. Evladı ODTÜ’yü Boğaziçi’yi kazandı diye hiçbir ebeveyn ek iş yapmamalı. Eğitimden kesinlikle para kazanılmamalıdır. Hastaneler tamamen ücretsiz olmalı, parası olan değil ihtiyacı olana sağlık şarttır. Spor tesisleri, tatil köyleri ulaşılabilir olmalıdır. Biz kendi ülkemizde turist olarak gezemiyoruz bile. Yani kısacası halk eğer zengin değilse hep 3/0 yenik yaşamamalı bu hayatta. Bu ülkenin vatandaşı olduğunun ayrıcalığını yaşayabilmeli. Bir ekonomik kriz olduğu zaman emekçiye fatura edilmemeli mesela ya da halktan daha fazla nasıl vergi toplayabilirim derdine düşülmemeli.