01 Şubat 2023 06:30

İİBF öğrencileri için “anayasa değişikliği” kimin güvencesi?  

İİBF öğrencilerinin genel tartışmalarını düşündüğümüzde gençliğin hukuka olan inancının ne denli tükenmiş olduğu da görülüyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ceren DAYIOĞLU 
İrem TAÇYILDIZ 
ODTÜ 

Ekim ayında Kılıçdaroğlu başörtüsüne dair yaptığı açıklamalarla başörtülü kadınlar için yasal bir güvence tartışması başlatmıştı. Akabinde Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun yasa teklifini “arttırarak” konuya dair yaptığı anayasa değişikliği ve “aile kurumunu” güçlendirmeye yönelik ilave değişiklikler teklifi gündemimize oturdu. İİBF öğrencileri arasında anayasa değişikliğinin ne denli ihtiyaç olduğu tartışılırken önerinin laiklik ilkesine karşı bir tehdit oluşturduğu da konuşuluyor. Muhalefet partilerinin, anayasa komisyonun ve hatta AKP’nin dahi “bu sorunu biz çözdük” sözleriyle sıkça vurguladığı şey, başörtülü kadınların kamusal alanda ayrımcılığa uğramadığı, Türkiye’de böyle bir sorun olmadığı. Siyasi partilerin de vurguladığı gibi böyle bir ihtiyaç olmadığı halde bu konuda bir yasa sonrasında anayasa değişikliği teklifi gelmesi kafalarda soru işareti oluşturuyor. Sürekli gündeme getirilen ve hatta İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilmesi noktasında da büyük önem taşıyan “geleneksel Türk aile yapısının korunması” söyleminin bu değişiklikle karşımıza çıkıyor olması İİBF öğrencilerini şaşırtmamakla beraber manidar zira hedef alınan noktalardan birini açığa çıkardığı konuşulan bir husus. 

28 ŞUBAT’TAN BUGÜNE 

Bu konuya dair sohbet ettiğimiz bir ODTÜ İktisat öğrencisinin aklına ilk gelen Özal döneminde buraya dair yapılmaya çalışılan değişiklikler oluyor. O sürece dair daha derinlikli konuştuğumuzda; 28 Şubat sürecine denk geldiği, başörtülü insanlara karşı bir ayrımcılığın söz konusu olması sebebiyle böyle bir değişikliğin gündem olduğu öne çıkıyor. O süreçle bugün arasında farklılıklar olduğu ortaya çıkıyor. 2010 yılında yapılan düzenlemeyle birçok alanda, üniversitelerde başörtülü kadınların ayrımcılığa maruz kalmadan var olabilmeleri için bir adım atıldığı değindiğimiz bir diğer husus oluyor. Ancak bugüne baktığımızda ise başörtülü kadınların yaşadığı ayrımcılığın neredeyse yok denecek kadar az olduğu görülüyor. Burada da bu düzenlemeye ne denli ihtiyaç duyulduğu gözler önüne seriliyor.  
Anayasada buraya dair özel bir yasa yoksa da buraya dair bir açık da bulunmuyor. İktisat öğrencisi arkadaşımız bir ihtiyaç değilken başörtüsünün anayasal güvence altına alınmasını, Cumhurbaşkanı’nın çoğunlukla seslendiği muhafazakâr kesimin memnun edilmesi uğruna atılması olası bir adım olarak görüyor. Buradan da siyasetin halkın ihtiyaçları gözetilmeden yapıldığı sonucuna varılabiliyor. Devletin insanların hayatına karışan, yönlendirici, baskılayıcı bir müdahalesi olarak da nitelendiriliyor. Ancak insanların kiminin başörtüsü takarken kiminin takmayacağı, kimin aile kurarken kimininse bekar yaşamayı tercih edebileceğini vurguluyor. 

“BİR KARARNAMEYE BAKAR” 

Gençlik kesimlerince laikliğe bir saldırı olarak nitelendirilen bu hamleyi değerlendirirken bir diğer noktasıyla dini bir mezhep olan Protestanlığın iş etiğini esas alan, kapitalizmle uyum içerisinde işleyen, din-devlet işlerinin ayrışması olarak tanımlanan laiklik kavramından uzak olan ABD tipi laikliğe göre bir saldırı olarak nitelendirilemeyeceği de sohbetimiz içerisinde fark edilen bir şey oluyor. CHP’nin de bu laiklik tipini benimsiyor olma ihtimalinin tek adama karşı kazanabilmek için AKP’ye oy veren kitleye de seslenme ihtiyacından ölçülebileceği konuşuluyor. Seçime giderken çıkan EYT gibi emekçi kesimin oylarını hedef alan projelerin yanı sıra halkın büyük bir kısmı olan muhafazakâr kesimin oylarının da CHP tarafından hedeflendiği tartışılıyor. Bu teklifin ilk olarak Kılıçdaroğlu’ndan gelmiş olmasının ise oy uğruna kapsayıcı bir siyaset gütme hedefiyle bağlantılı olabileceğinden söz ediliyor. 
Seçime dair konuştuğumuzda ise ne olacağını öngörmenin imkânsız olduğu görüşü ortaya çıkıyor. Erdoğan’ın hukuken aday olup olamayacağı tartışması ise “Çok zor bir şey değil bu ülkede, çıkarılan bir kararnameye bakar hukuken aday olabilmesi.” cümlesiyle son buluyor.  
Bu sohbetle birlikte İİBF öğrencilerinin genel tartışmalarını düşündüğümüzde gençliğin hukuka olan inancının ne denli tükenmiş olduğu da görülüyor. İstenildiği takdirde halkın iradesi yok sayılarak yapılan değişikliklerle, “hukuken oldurulan” düzenlemelerle her şeyin yapılabileceği düşüncesi gençliğin kafasında yer ediyor. Halkın ihtiyaçları göz önünde bulundurulmadan, yasadan anayasaya giden değişiklikle artık siyaseten bir yarışa dönüşen bu durum, gençliğin günlük hayatında karşılaştığı türlü sorunların sistem partileri tarafından görünmezliğini gözler önüne seriyor. İhtiyaç olmadığı halde böyle bir anayasa değişikliği teklifinin kadınları, LGBTİ’leri ayrıştırıcı, eşitlikten uzak bir ortamda yaşamaya mecbur bırakacağı düşünceleri yer yer tartışılırken makbul bir kadın oluşturma yolunda bir adım olabileceği de konuşuluyor. Bu yazıda anayasa değişikliğini gençliğin tartıştığı noktalardan tutarak tartışmaya çalıştık. Ancak bu konu muhakkak farklı perspektiflerden değerlendirilerek dergimizin sayfasında yerini alacaktır. 

ÖNCEKİ HABER

Ortak politikalar beyannamesi bir yeniden inşa metnidir

SONRAKİ HABER

Omuzlarımızdaki yükün farkındayız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa