Kemal Kurkut davası ve toplumsal hafıza üzerine
Toplumsal hafıza mahkemelerde yargılanamıyor, hapse atılamıyor ve şiddetle yok olmuyor. Hafızamız diri. Hayalini kuruyoruz, Kemal’in ismini mücadelemizde yaşatacağız!
Fotoğraf: Abdurrahman Gök/dihaber
Çekdar ASLAN
DİYARBAKIR
“Vurulmuşum, hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivâyet sanılır belki”*
Tarih 21 Mart 2017, sorumluluk hissederek katıldı Newroz’a Kemal. Baharı kutlayacaktı, tarihe karşı bir sorumluluk olduğunu biliyordu. Baharın ezgileri dilindeydi. Neşeli ve umutluydu bir halk kadar. “Mutlaka kazanacağız!” sloganıyla başlayan Newroz, Kemal'i aramızdan ayıran polis kurşunu ile son buldu. “Şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı bahçede, yalnız. (…)”** Baharı karşıladık, Kemal'i uğurlamadan hemen önce.
Vurulduğunda gencecikti, 23 yaşındaydı daha. Heyecanını, neşesini ve umudunu hiçbir zaman kaybetmediğini dillendiriyor dostları. Hepimiz onu elinde kemanı, aydınlık yüzüyle hatırlıyoruz. İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencisiydi. Ardında bir kemanını bıraktı, bir de daha aydınlık günlere olan inancını. İkisi de bizim emanetimiz. Borçlu hissediyoruz ona ve iktidarın aramızdan ayırdığı her bir sıra arkadaşımıza. Aydınlık günlere olan inancını kavgamızı ve kararlılığımızı büyüterek taşıyor ve büyütüyoruz. Bugün dövüştüğümüz örgütlü güç, o gün Kemal'e en vahşi yüzünü gösterdi. Biz ismini opera binalarında yaşatacağız.
BU BİR HAFIZA KAVGASI!
Bugün hayatımızın tüm alanına şiddetle müdahale eden sermaye düzeni, tüm kurumlarını bu eşitsizliklerle dolu toplumsal düzenin devamı için, olanca tutarlılıkları ile kontrol ediyor. Lafı çok dolandırmadan, bir polis kurşunu gencecik bir arkadaşımızı aramızdan alıyor, sermayenin tüm kurumları ise hiç hız kaybetmeden bu cinayetin üstünü kapatmaya, gizlemeye çalışıyor. Medyası, yargısı, güvenliği... Hep bir koldan bu cinayeti unutturmaya çalışıyor.
Bu vahşi yüzü tanıyoruz. Ali İsmail’den, Berkin’den, Ceylan’dan, Roboski’den ve nice karanlık cinayetten… Bu bir kavga, hafıza kavgası. Sermaye tüm kurumlarıyla gizlemeye çalıştıkça sosyalistler kendi kurumlarıyla teşhir etmeye, arkadaşlarımızdan güç alarak kavga etmeye devam edecek.
Tüm bunları yalnızca Kemal’i anmak için değil, hafızamızı diri tutmak için de yazıyoruz. Çünkü biliyoruz ki Kemal, bu örgütlü gücün elindeki zor aygıtıyla aramızdan ayırdığı ilk arkadaşımız değil. 2009’da Ceylan’ı, 2013’te Berkin ve Ali İsmail’i, 2020’de Ali El Hemdan’ı da aynı örgütlü güç aldı aramızdan. Mücadele, hafızayı diri tutmak anlamına da geliyor bir yandan.
DAVA SÜRECİNDE NELER OLMUŞTU?
Kemal Kurkut cinayetinin son davası 17 Ocak'ta Diyarbakır’da görüldü. Davaya müdahil avukatlar sanık polisin doğrudan kastla adam öldürmek suçundan yargılanmasını talep etti. Mahkeme, sanık polis hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi. Kemal’i vuran şiddet örgütlüydü şüphesiz. Üstelik bu sonuca yalnızca son davadan çıkan kararla da varmıyoruz. Hiç hız kaybetmedi iktidar kurumları bu cinayetin üzerini örtmek için. Diyarbakır Valiliği aynı gün yaptığı açıklamada Kemal’in “İntihar saldırganı olabilir” diyerek vurulduğunu açıkladı. Yine aynı gün cinayetle ilgili yayın yasağı getirildi.
Cinayetin hemen ardından polislerin tüm basın mensuplarını “Bu fotoğraflar yayınlanırsa başınız yanar” diye tehdit edip fotoğraf makinalarının belleğini zorla sıfırladığını da biliyoruz. Son davadan beş gün öncesine gidelim. Cinayeti fotoğraflayan Abdurrahman Gök'ün davası 12 Ocak'ta Diyarbakır’da görüldü. “İstinaf mahkemesi Kemal Kurkut cinayetini fotoğraflayan Gazeteci Gök’e verilen 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasını onadı” başlığıyla girildi haber.
Oysa Kemal’i vuran polis hâlâ görevinin başındaydı. Görevi başındaki bir gazeteci ise sırf işini yaptı diye hapis cezasına mahkûm edilmişti. Yukarıda bahsettiğimiz bu örgütlü mekanizmanın uzanabileceği yerler üzerine sayfalarca yazsak şu örnek kadar etkili olmaz.
ADLARINI SOKAKLARIMIZDA MEYDANLARIMIDA YAŞATACAĞIZ!
Toplumsal hafıza mahkemelerde yargılanamıyor, hapse atılamıyor ve şiddetle yok olmuyor. Hafızamız ve öfkemiz diri. Biz de karşımızdaki örgütlü gücün karşısına örgütlü ve kararlı bir biçimde çıkıyoruz.
Hayalini kuruyoruz, Kemal’in ismini sanat merkezlerinde, sosyalist kentlerin sokaklarında ve mücadelemizde yaşatacağız. Ceylan’ın da, Berkin’in de, Ali İsmail'in de...
“Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
(...)
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün
Sizi tanrılar bile kurtaramaz.”***
*Ahmed Arif- Otuzüç Kurşun
**Attila İlhan – Mahur
***Cemal Süreya – 555K