Yılanların şahı neden yapımların şahı olamadı?
Son dönem dizi ve filmlerinde görülen, güçlü kadın profilinin güçlü yanının ancak maskülen tavırlar vasıtasıyla kurulmaya çalışılması ekranlarımıza işlenmiş durumda artık.
Görsel: AA
Ebrar GÜL
İstanbul Üniversitesi
Netflix, Türkiye ayağı için konsept belirlemiş olabilir gibi duruyor. Masalsı, epik, ruhani öğeler barındıran birçok yapımımızı Netflix aracılığıyla tükettik. Kültürel mirasımız veya ülke sınırlarımızın çevrelediği kentlerde yaşama ait ilk belirtilerin bulunduğu köylerin görece yoğunluğu, üst konseptimizin sebebi olabilir elbette. Peki kültür, gelenek ve görenek zenginliğimize rağmen bu yapımların yine de üzerimize uymadığını apaçık hissedebilmemizin sebebi nedir? Erkek egemen toplumun yarattığı kültür karmaşasının yansıması olarak efsanelerin yoğunlukla erk bağlamında oluşturulmasına karşılık şahmaran efsanesi en azından “cinsel objeler” olabilmenin dışına çıkamaz mıydı? Güçlü, temellendirilmiş bir eser tahayyülündense tüketelim ve bir köşede kalsın belki seyircilerimiz de üzerinde pek durmaz fikriyatıyla atılan adımların ürünü mü izlediklerimiz? Karmaşık başlangıcımız etrafında eleştirilerimizi derinleştirsek iyi olacak gibi duruyor.
Şahmaran, başrollerini Serenay Sarıkaya ve Burak Deniz’in paylaştığı, Anadolu mitlerinin ürünü olan Şahmaran efsanesinden izler taşıması niyet edilmiş Netflix Türkiye yayını, TIMS&B yapımı bir dizi. “Ayakları yere basan, Fars ve diğer Doğu kültürleriyle bağıntısı bulunan, sürükleyici ve merak uyandıran efsanemiz” temalı bir dizi bekleniyorsa şimdilik bunları kenara koymamız gerek gibi duruyor. Platformun hedeflediğinin birebir kültürel kazanımlı ve vitrin etkisi yaratacak bir eser ortaya koymak olmadığı elbet söylenebilir. Renkli, ışıklandırılmış, hoş dekora sahip mekanların; efsanevi referanslı metnin, ünlü oyuncularla donatılmış kadronun dizinin pazara sunulması için yeterli olacağı deneyimlenen reytinglerden de ortada. Fakat yine de platformun sunduğu diziler seyirci tarafından incelikle eleştiriliyor. Şahmaran efsanesinin kehanetinden kurtulmayı sağlayacak karakterimiz Şahsu’nun, annesinin ölümünden sonra büyük babasıyla hesaplaşmak için Adana’ya gelmesiyle başlıyor hikayemiz.
Esas kızın gelişiyle telaşlı olan ailenin bir köşesinde sükunetiyle ve kayıtsızlığıyla Maran duruyor. Şahsu dahi Maran’ın düşüncelerini çözemiyor ve kendilerini ancak göl, cam kenarı gibi yerlerde birbirlerini dikizlerken buluyorlar. Efsaneleri aratmayacak aşk hikayesi görecek olabilmeyi umarken tutkuya dair fikrimiz dahi oluşamıyor. Modern dünyaya uyarlanmaya çalışılan mitolojik öğeler şöyle dursun, günümüz insanının diyaloglarını işlemede dahi sınıfta kalıyor yapım. Dizide karakterlerin derinliksiz tasvirleri, sonu bir türlü gelemeyen senaryoya kadar uzanmış. Adana’da toplumsal cinsiyet üzerine medeniyet külliyatı oluşturması beklenen akademisyen Şahsu, cinsel objeler yumağının öznesi olarak yer buldu mesela. İlk sahnelerden baştan aşağı süzülen esas kadın olmasından öteye gitmesini istedim Şahsu’nun. Kehaneti ortadan kaldırabilecek kudrete sahip olsan da bir erkin önünde bedeninden fazlası olamazsın mı diyorsunuz yani? Dizinin temel ayakları dahi ince işlenmemişken biz neredeyiz şimdi demekte diretiyoruz. İhtişamlı Hıdırellez sahnesi ve “öteki” olarak işlenmiş Adana bölgesinden geriye bizden pek bir şey kalmıyor diyeceğiz artık. Bütüne baktığımızda da efsaneden haberdar olabileceğimiz “anlar” çok kısıtlı ve düğümler son bölümde çözülüyor. Dizimiz diğer sezonların beklenmesi ümidiyle ağır ilerleyip bombayı son anda işliyor. Böylelikle nereden isterseniz eleştirebileceğiniz bir yapım kalıyor geriye.
Diziye alternatif olabilecek önerinin, 1993 yapımı Zülfü Livaneli eseri Şahmaran olduğunu görüyorum. Türkan Şoray hayat veriyor başrole ve izleyenlerin esas büyüleyici evrene tanık olabileceği söyleniyor. Bağımsız sinema kaygısızlığıyla tüketim kültürünün ürününü karşılaştırmak ne kadar doğrudur tartışılır. Ben doğal olanı ve sanattan olanı önermeyi tercih ediyorum.
DEĞİŞİM AĞINI NASIL ÖRMELİ
Kadınlarımızı yazarlarımızın elinden kurtarmak mümkün olmalı. Son dönem dizi ve filmlerinde görülen, güçlü kadın profilinin güçlü yanının ancak maskülen tavırlar vasıtasıyla kurulmaya çalışılması ekranlarımıza işlenmiş durumda artık. Aksi halde gücü eline alabilen, yöneten, söz sahibi olabilen “birey” inşası mümkün değil imajı çiziliyor diğer yandan. Şahmaran’ı dahi böylesi yer edinmiş kimliklerden kurtarmak, yeni bir karakter oluşumunu sağlamak mümkün olamıyor. Önceden süregelen kalıplara hapsolmakla yetinmiş bir Şahsu var karşımızda. Erkek/insan veya dişi/kadın ikilemlerinin ötesinde ilişki ağı kurabilmeyi inşa etmesi beklenen uluslararası platformlar dahi sınıfta kalıyor.
“STANDART” SİSTEMİMİZ
Bir başka meseleye daha değinmek gerek Şanmaran dizisinden bahsederken. Netflix’te yayınlanan TIMS&B yapımı Şahmaran dizisinin oyuncu kadrosunda pek takdir edemeyeceğimiz bir erkek başrolümüz bulunuyor. Dizinin çekimde olduğu dönemde Burak Deniz’in Nilperi Şahinkaya ve partnerine ileri boyutta hakaret ettiği, fiziksel şiddete ulaşacak eylemlerde bulunduğu iddia edilmişti ve mahkeme sürecine gidildi. Alışık olmadığımız bir durum olmadığından herhalde, “Bu da ne ki sanki” karşılığı alıyor erkek oyuncumuz. Trans oyuncu Meli Bendeli ise “etek giydiği için” dizinin kadrosundan çıkartıldığını belirtiyor. Netflix-RTÜK-toplum üçgenimizin arkasında aşina olduğumuz bir iklim var. Yani tüm kimliklerin ötesinde profesyonel ve bağımsız olduğu makyajı, reklam olmaktan öteye gidemiyor kuruluşlarımızın.
ŞAHMARAN NEDİR?
Şahmaran birçok kültürde bulunan efsanevi bir simgedir. Türk, Kürt, İran, Irak kültürlerinden karma olarak etkilenen ve bölgeleri de etkileyen yılanların şahı efsanesidir. Büyülü olduğu kadar iyileştirici de Şahmaran. Zehriyle hayat sonlandırma kudretine sahip olmasına karşılık insana hayat verebileceği de söylentilerin arasında. O kudreti ki kendini insanın vahşi yönüyle karşı karşıya bırakmış ve tüm yapabileceklerinden insan tarafından azat edilmiş. İnsan her şey onunmuşçasına, tekmişçesine öldürmüş şahmaranı. Zehrini de bilgeliğini de ilacını da bünyesinde bulunduran şaha karşı durmuş insan. Günün birinde kraliçenin öldürülmesinin yılanlar alemi tarafından öğrenilmesi üzerine bölgenin istila edileceğine inanılıyor. İnsan ki biricik olmadığının yadsınamaz gerçekliğiyle, efsanelerden günümüze uzanan tüm pratiklerde, bedelini ödemesi gerekenle karşı karşıya kalıyor.