1 Şubat 2023 06:30

Brahms,“10. Senfoni” ve bir devin ayak sesleri 

Klarnetler, obualar, yaylılar… Timpaninin ve kornonun bize hissettirdiği, bir devin ayak sesleri... İşte Brahms’ın ilk senfonisini dinlediğimizde biz dinleyicide tamamlanan! 

Brahms,“10. Senfoni” ve bir devin ayak sesleri 

Fotoğraf: Pixabay)

Berzan BAYHAN   

Ulaş TÜRKOĞLU 

Dan! dan! dan! Bir dev yürüyor arkadan!  

                          Dan! dan! 

Yükselen keman sesleriyle artan dehşet,  

Ve sürekli tekrarlanan  

Do sesleri yürüyor bir dev gibi arkadan!  

                                         Dan! Dan! 

Kemanlar, en tepe noktalarında hüzne eğiyor boynunu 

Klarnetlere geçmekte sıra, yükselme sırası onlarda 

Ve sürekli tekrarlanan  

Do sesleri hala yürüyor, bir dev gibi arkadan!  

                                     dan!.. dan!.*. 

İşte Brahms’ın ilk senfonisini dinlemeye başlar başlamaz bizi etkisi altına alan o devasa orkestrada duyduklarımız aslında bunlar: Klarnetler, obualar, yaylılar ve dahası. Aralarından en ilgi çekici olansa timpaninin ve kornonun bize hissettirdiği, bir devin ayak sesleri. 

“Asla bir senfoni yazmayacağım! Bizim gibilerin, arkasında onun gibi bir devin ayak seslerini duyunca nasıl hissettiğini bilemezsin.” Brahms, bu sözleri dönemin şeflerinden arkadaşı Hermann Levi’ye söylüyordu. Neydi bu hikâye? 

Bu senfoninin yazımı Brahms için biraz meşakkatli olmuş. 1855’de ilk karalamalarına başladığı senfoninin yazımı, başlangıç olarak bu tarihi kabul edersek neredeyse 21 yıl sürmüş ve eser ancak 1876’da tamamlanabilmişti. Bu, elbette biraz Brahms’ın mükemmeliyetçiliğiyle de ilgili. Senelerce yazıp yazıp silmiş, uğraştığı birçok şeyi bir kenara atıp tekrar tekrar daha iyisini hatta en iyisini yazabilmek için çabalamıştı. Ancak bu senfoninin seneler süren bu hikâyesinin nedeni aslında sadece Brahms’ın mükemmeliyetçiliğiyle ilgili değildi. Brahms’ın yaşadığı zorluk, arkadaşı Hermann Levi’ye söylediği, yazının girişine de yazdığımız cümlelerdeydi. O dev peşini bırakmıyordu. Peki kimdi “o dev?​”  

Tabii ki Beethoven’dan başkası değildi. Kendisinden çok kısa bir süre önce hayatını kaybetmiş böyle bir bestecinin arkasında bıraktığı dokuz devasa senfoni, tıpkı Brahms gibi döneminin bestecilerinin de gözünü korkutuyordu. Çünkü bu dokuz eser o kadar olağanüstüydü ki, Beethoven’ın ardından gelen besteciler için aşması olanaksız gibi görünüyordu. Bunu Brahms’ın başka bir yerde söylediği şu sözlerde daha açık bir şekilde tekrar görebiliyoruz: “Beethoven’ın ardından bir senfoni yazabilmek hafife alınacak bir iş değil.” 

İşte Brahms bu düşüncelerle senfoninin başına oturdu. Çok uzun bir çalışmanın ardından 1876 yılında tamamlanan senfoninin prömiyeri aynı sene yapıldı. Ortaya çıkan eser büyüleyici olmuştu. Sonraki zamanlarda Hans von Bülow eserin büyüklüğünü anlatmak için onu “10. Senfoni” diye nitelendirdi. Yani anlayacağınız, bu yirmi yılı aşkın çalışma meyvesini vermişti. Daha eserin girişinden hissediyorduk bunu. Eserine çok görkemli bir giriş yapmıştı Brahms. Bir yanda orkestranın yükselen ve adeta ciğerlerimize kadar dolan büyüleyici sesi, bir yandaysa her duyduğumuzda “o dev” yürüyormuşçasına kafamızın içinde yankılanan timpani ve korno…  

Kemanlar, en tepe noktalarında hüzne eğiyor boynunu 

Klarnetlere geçmekteydi sıra, yükselme sırası onlarda 

Fakat asla kesilmiyor “o” devin yürüyüşü ve işte 

Do sesleri hala yürüyor, bir dev gibi arkadan!  

                                     dan!.. dan!..* 

DÖNEMLERİN HARMANLANIŞI 

İlk muvmanı** yavaş yavaş yarıladığımızda bizi girişe göre daha sakin bir orkestra karşılıyor. Aslında bu senfoni, Beethoven’dan kopuşu bulundurmuyor içinde. Biçim olarak klasik dönem senfoni formlarını sunuyor hâlâ. Tekrar bir yükseliş ve tekrardan düşüş… Aynı melodilerin tekrarını duyuyoruz. Fakat Beethoven’dan ve klasik dönemden ayrılan önemli bir fark mevcut. Enstrümanların kendi alanındaki serbestliğinin ve özgünlüğünün artması ortaya çok daha yumuşak ve kompleks bir ezgi çıkartıyor. Romantik dönem armonilerinin daha çok öne çıktığını görüyoruz artık.  

Brahms’ın 1. Senfonisinin hikayesi aslında bize müziğin ne kadar kümülatif ilerlediğini gösteriyor. Biz de bir yandan Beethoven’ın müziğe kattığı onca şeyin üzerinde yükselirken bir yandan da hem romantik dönemin özelliklerini kullanışı hem de bu dönem içinde senfonilere yeni bir yol açışı ile müzik dönemleri arasındaki bağın ve müziğin gelişiminin ne kadar iç içe olduğunu bir kez daha gösteren Brahms’a,  gelecek kuşaklara bıraktığı bu muhteşem eser için teşekkürlerimizi sunalım o halde!  

BRAHMS KİMDİR? 

Brahms 1833’de Almanya’da doğdu, 1897’de Avusturya’da hayatını kaybetti. Klasik müziğin romantik döneminde büyük bir yere sahip olan önemli bir bestecidir. Orkestral, solo piyano, koral, oda müziği ve 200’den fazla şarkı olacak şekilde farklı tarzlarda eserler üretti ve dönemine damgasını vurdu. Brahms, ilk müzik eğitimini kendisi de müzisyen olan babasından aldı, yedi yaşında ise profesyonel piyano dersleri almaya başladı. Bestecilikle erken yaşlarda ilgilenmeye başlayan Brahms, 14-16 yaşlarında bir yandan bestecilikle uğraşırken bir yandan da çalgıcılık yaparak ailesi için para kazanıyordu. Muhtemelen maddi nedenlerle, ailesi onun bir besteciden çok bir performans sanatçısı olmasının kariyeri için daha iyi olacağını düşünüyordu. Fakat anlaşılan Brahms, kopamadığı tutkusunun izinden gitmeyi tercih etmiş ki şu anda bizim bildiğimiz, tanıdığımız Brahms olmuş. 

*Yukarıdaki şiiri yazmak, Brahms’ın senfonisinin girişindeki timpani ve korno ile devin ayak seslerinin benzerliği üzerinden, bir yandan besteyi dinleyip bir yandan hikâyesi hakkında araştırma yaparken aklımıza düştü. Bir sesi, görseli harf tekrarları ve benzer fonetik ses tekrarları gibi yöntemlerle aktarmak üzerine düşündük ve ortaya bu şiir çıktı. 

**Muvman: 1. hareket, 2. klasik müzikte eserin farklı tempoya sahip bölümlerinden her biri 

Evrensel'i Takip Et