Kazanımlarımızı ortadan kaldıran anayasayı kabul etmeyeceğiz!
İktidar partileri tarafından değiştirilmek istenen Anayasa’nın 24 ve 41. maddelerine ilişkin tartışmalar sürerken gelin şu değişiklik teklifine bir de birlikte bakalım.
Fotoğraf: Pixabay
Ilgın ÇERİBAŞ
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Komisyonunca kabul edilen, iktidar partileri tarafından değiştirilmek istenen TC Anayasası’nın 24 ve 41. maddelerine ilişkin tartışmalar çeşitli düzeylerde süregeliyor. Değişiklik teklifinin öne sürüldüğü ilk günden bu yana kadın dernekleri, bazı hukukçu grupları, belli başlı siyasi partiler teklife koşulsuz şartsız hayır denmesine dair çağrıda bulundular. Gelin, şu değişiklik teklifine bir de birlikte bakalım.
24. MADDEYE EK NELERİN KAPISINI ARALAR?
Başlamadan önce belirtmek gerekir ki, değişiklik teklifi hem içeriği yönünden hem de anayasanın niteliğini göz önünde bulundurmak itibariyle hukuki bir garabet yaratıyor. İlgili teklifin iktidar cephesince öne sürülmesinin gerekçesi, başörtülü kadınların uğrayabilecekleri her türlü ayrımcılığın önüne geçmek ve bunu anayasal güvence altına almak olduğu yönünde. Her ne kadar Türkiye’nin yakın geçmişinde bunun aksi örnekler mevcut olsa da açıktır ki, bugün kişinin dini inancı dolayısıyla taşıdığı herhangi bir emare ne kamu hizmetlerinden yararlanmasını engellemekte ne de özel sektörde yararlanmak istediği bir hakkın önüne geçmekte. Dolayısıyla toplumsal bir ihtiyacı karşılamadığını gözeterek, Anayasa’nın 24. maddesine ilişkin değişikliğin yersizliğine işaret etmek gerekir. Kanun maddesine yapılmak istenen ek ise şu yönde:
“… Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz. Hiçbir kadın; dinî inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasî faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz. Bu nedenle kınanamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tâbi tutulamaz. Alınan veya verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda Devlet, ancak dinî inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek şartıyla gerekli tedbirleri alabilir.”
Bu ek akla iki soru getiriyor, birincisi “başörtüsü ve tercih ettiği kıyafeti” dışındaki kıyafetleri tercih eden kadınların ahvali ne olacak? İkincisi ise son cümleden doğuyor: “Devlet... gerekli tedbirleri alabilir.” Alınacak tedbirler başörtüsü tercih eden bir kadının, bu örtünmeyi nasıl yapacağına ilişkin olabilir mi mesela? Bu, inancımız gereği örtünme de devletin tanımladığı sınırlar içinde kalarak gerçekleşir olacağın ifadesi.
41. MADDEDE DEĞİŞİKLİK HAKLARIMIZI TOPUN AĞZINA KOYUYOR
Anayasa’nın 10. maddesini (eşitlik ilkesi) de göz önünde bulundurarak söylemek gerekir ki, eşitliği sağlamak “niyetiyle” atılmak istenen bu adım, ayrımcılığı ve eşitsizliği pekiştiriyor, başörtüsü kullanmayan kadınları saf dışı bırakırken inancı gereği örtünmek isteyen kadınları da devletin kendi koyduğu ahlaki normlara göre şekillendirmenin önünü açıyor. Laiklik ilkesini açıkça zedelemek isteyen bu madde kadınlar arasında örtülü-örtüsüz gibi yapay bir ayrım yaratmaya çalışırken örtünmeyen kadını da güvencesiz bir alana itmek istiyor.
Ailenin korunmasına dair olan anayasanın 41. maddesine yönelik değişiklik isteğiyle, “Evlilik birliği, ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” hükmü getiriliyor. Madde, evliliği yalnızca kadın ve erkek arasında kurulabilecek bir bağ olarak sınırlayarak LGBTİ’leri tamamen anayasanın dışına itiyor, yıllardır süren varoluş mücadelesine yönelik bir savaş açıyor. Yaratılmak istenen nefret iklimine bir de anayasal kılıf uyduruluyor. Bununla birlikte evlilik birliğini “bir kadın ve bir erkek arasında kurulan bağ” olarak sınırlamayan ilgili madde, çokeşliliğin önüne açma tehlikesini de taşıyor. Yine evlilik birliği için resmi nikâh şerhi düşmeyen madde, dini nikahın da suç olmaktan çıkarılmış olmasıyla birlikte kadınlar açısından çok yönlü bir tehdit unsuru. Eğer ki bu teklif yasalaşırsa 41. madde hükmü ile medeni kanunda kadınların mücadele ederek kazandığı birçok hak topun ağzında olacak.
TEKLİF BİZ KADINLAR NEZDİNDE YOK HÜKMÜNDEDİR!
Anayasalar, temel hak ve özgürlüklere ilişkin çeşitli düzenlemeler içerir. Kişilerin cinsiyetlerine veya kıyafetlerine yönelik düzenlemeler ise niteliği itibariyle anayasal bir norm olarak 10. maddenin içeriğine aykırıdır. Kaldı ki bugün yapılmak istenen değişiklik hiçbir ihtiyacımızı karşılamazken temel hak ve özgürlüklerimizi eğip bükmeye, gasp edilen haklarımıza bir yenisini eklemeye niyetleniyor. Kabul etmeyeceğiz!
Türkiye’de tarikat-cemaat kıskancında kalmış, hayatları çalınmış çocuklar ve genç kızlar; her gün yoksullukla boğuşan, eşit işte eşit ücret talebini yükselten, evin içinde ve dışında bütün yükleri sırtlanan; cinsel istismara, ayrımcılığa, şiddete ve baskının bin bir türüne maruz kalan kadınlar... Bizler, hepimiz, temel haklarımızı hedefe almanızı değil, bütünlüklü ve eşitlikçi politikalar istiyoruz! Kazanımlarımızın yok edilmesini, haklarımızın partilerin oy pazarlığı unsuru haline getirilmesine izin vermeyiz. İstikrarlı bir biçimde hayatı biz kadınlara dar etmeye çalışanların yapmak istedikleri değişiklikler bizim nezdimizde yok hükmündedir!