Akademisyen Tuğçe Erçetin: Metnin ortak bir Türkiye geleceği perspektifi yok
"Saadet Partisi istemediği için İstanbul Sözleşmesi’ne yer vermeyen, İYİ Parti istemediği için Kürt sorunu diyemeyen, cemevlerinden bahsedemeyen metin, ortak bir Türkiye geleceği perspektifi çizemez."
Fotoğraf: Evrim Aydın/AA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Millet İttifakının “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” önceki gün kamuoyuna açıklandı.
240 sayfada 9 başlık altında düzenlenen metin “Ülkemizin önemli temel politika alanlarında milletimizin menfaatleri doğrultusunda belirlediğimiz hedef, politika ve projeleri içeren mutabakat metnimizi kamuoyuna açıklıyoruz" sözleriyle ilan edildi.
Metinde yer alan ve yer almayanları İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Öğretim Üyesi Tuğçe Erçetin ile konuştuk.
“Birbirinden farklı ideolojilerden partilerin, eski adıyla altılı masa yeni adıyla Millet İttifakının, 240 sayfalık, 9 ana başlık, 2000’den fazla maddede uzlaşarak ortak bir metni kamuoyuna açıklamasını önemli buluyorum” diyen Erçetin, “Ancak cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden, son yıllarda baskı ve hukuksuzluklarla giderek içinden çıkılmaz hale getirilen Kürt sorununda, ülkenin ortak yurttaşlarının adını bile anmadan bir metni ortaya koymanın siyaseten önemli bir yanlış olduğunu değerlendiriyorum” ifadelerini kullandı.
"ORTAK VATANDAŞLARIN ADLARI ANILMIYOR"
Metnin önsöz kısmında "Cumhuriyetin ikinci yüzyılında güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme" hedefinden bahsedildiğini ifade eden Erçetin, şöyle devam etti:
“Demokratik yolla siyaset hedeflerini deklare eden siyasetçilerinin tutuklu, ağırlıklı olarak Kürt seçmenin oy verdiği partisi kapatılma yolunda olan bir vatandaş grubundan bahsediyoruz. Metni hazırlayanlar hukuk kısmındaki ‘Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davaların açılmasında TBMM’nin iznini zorunlu hale getireceğiz’, kamu yönetimindeki kısmındaki ‘Yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son vereceğiz’, yargı reformu bölümündeki ‘Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının diğer mahkemelerce dikkate alınması ve bu mahkemeler tarafından verilen kararların ivedilikle uygulanmasını sağlayacağız’ bölümlerinin bu sorunla ilgili olduğunu savunuyorlar. Yani bu ülkenin ortak vatandaşlarından adlarını bile anmadan, metni yeterli bulmalarını bekliyorlar. Yine metinde okul öncesi eğitim ile ilgili bölümde ‘Çocuklarımıza üç yaşından itibaren dil, zeka ve beceri gelişimlerini, doğayı tanımalarını, değerler eğitimini kişisel fiziksel ve eğitsel gelişimlerini bütüncül yaklaşım ile sağlayacağız’ deniyor. Burada da anadilde eğitim konusu gündeme gelmiyor. Bu konuda da herhangi bir detay yok.”
"BİREY DEĞİL DEVLET ÖNCELENİYOR"
Laikliğin de metinde tek kelime dahi geçmediğini söyleyen Erçetin, “Bir zamanlar laiklik adı altında toplumun bir kesimine uygulanan baskı bugün eksik yorumuyla toplumun başka bir kesimine karşı yaşam tercihlerini hedef alacak şekilde kullanılıyor. Metnin değişik yerlerinde yaşam tercihleri konusunda, iptal edilen konserlerden, üniversite şenliklerine yeniden başlayacağına dair detaylar var. Ancak bu yeterli değil. Saadet Partisi istemediği için İstanbul Sözleşmesi’ne yer verilmeyen, İYİ Parti istemediği için Kürt sorunu denemeyen, muhafazakar partilerin bir kısmı karşı çıktığı için cemevlerinden bahsedemeyen metin, genel ortak bir Türkiye geleceği perspektifi çizemez. Metnin önsözünde yer alan ‘Mevcut sistem devlet için bir beka sorununa dönüşmüştür’ kısmı yine bireyin değil devletin öncelendiği bir durumun göstergesi” dedi.
"METİNDE EMEK KESİMİ ZAYIF KALMIŞ"
Metnin işçiler ve emekçiler açısından da yetersiz olduğunu söyleyen Erçetin, şunları kaydetti:
“Metinde Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 175 Sayılı Part Time Çalışma Sözleşmesi, 189 Sayılı Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş Sözleşmesi, asgari ücretin tespitine ilişkin 131 Sayılı Sözleşmelerinin onaylanacağı sözü verilmiş. Bu sözleşme, kamu-işçi-işveren arasında bir sosyal diyalogdan, bu diyaloğun desteklenmesinden bahseder. Türkiye’de sadece son dönemde değil çok uzun yıllardır işçi kesimi yoksullaştığı için her ne kadar ILO atıfı önemli de olsa yeterli değildir. Seçim sonrası daha da ağırlaşacak ekonomik buhranın faturasının bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da emek kesimine çıkarılması ihtimalinin tamamıyla ortadan kalktığı bir metin değil elimizdeki. Kıdem tazminatıyla ilgili ‘sosyal taraflarla diyalogla çözüm' de bugüne kadarki durum göz önüne alındığında riskler barındırmaktadır. Keyfi olarak grev yasaklarının ya da ertelemelerinin sık başvurulduğu Türkiye’de bu konuda daha net çizgilere ihtiyaç vardır. Metnin bütününde yoksullukla mücadele noktasının sık altının çizilmesine rağmen, ana noktalar işveren-girişim üzerinden tarif edilmekte. Emek kesimi bu metinde zayıf kalmış gözüküyor.”