Katil uşak
"Anahtar Agatha Christie’nin kayıp günlüğüne giden kilidi açar mı ya da kaybolduğu 11 günün kapısını aralar mı bilinmez ancak o anahtar zihnimizde birçok yeni soru işaretinin fişeğini ateşlemiştir."
Agatha Christie fotoğrafı: Joop van Bilsen/Anefo, Pera Palas 411 fotoğrafı: Steve Hopson/Wikimedia Commons (CC BY-SA 2.5)
“Katil uşak” deyimi polisiye kitapların ya da filmlerin kıyısından bile geçmiş olan herkesin aşina olduğu bir kalıptır. Polisiye denilince de akla ilk olarak polisiye edebiyatının kraliçesi olarak tanınan Agatha Mary Clarissa Miller yani bizim bildiğimiz adıyla Agatha Christie gelir. Her ne kadar polisiye romanlarının vazgeçilmez katili uşak olsa da Agatha Christie’nin hiçbir kitabında katilin uşak olmadığını belirtmem gerekir. Evet anlaşıldığı üzere bugünkü yazımda Agatha Christie’den bahsedeceğim. Ama Christie’nin polisiye edebiyatına olan katkısından değil, bizzat kendi yaşamıyla polisiye bir öykünün öznesi haline geldiği gizemli bir olaydan bahsedeceğim.
Agatha Christie 15 Eylül 1890’da İngiltere’nin güneyinde yer alan Torquay adlı sahil kasabasında doğmuştur. Küçük yaşta babasını kaybeden Agatha evde annesi tarafından eğitilmiştir. On altı yaşında şan eğitimi almak için Fransa’ya gönderilse de müzik sevdası kısa sürmüş ve kelimelerin, cümlelerin büyüsüne kapılmıştır. Agatha’nın kaleminden dökülen kelimeler kelimeleri kovalar ve ilk edebi metinleri olan duygusal öykülerinin harcını oluşturur.
Agatha 1914 yılının Noel arifesinde kendi duygusal öyküsünün kahramanı olur ve soyadını alacağı albay pilot Archibald Christie ile evlenir. Savaş evliliklerinin ikinci gününde Agatha ile Archibald’ın yollarını ayırır. Kocası Fransa’nın yolunu tutarken kendisi de Torquay’da Kızıl Haç Hastanesinde gönüllü hemşirelik yapmaya başlar. Daha sonra kitaplarında önemli bir yer işgal edecek olan zehirlere olan ilgisi ve bu bilgiyi kullanacağı ilk polisiye romanını yazması bu yıllara rastlar. Christie polisiye edebiyatına ilk adımını bir iddia üzerine atar. Kız kardeşinin iyi bir polisiye roman yazamayacağı iddia etmesi üzerine ilk romanını yazar. Türkçeye “Ölüm sessiz geldi” (The Mysterious Affair at Styles) olarak çevrilen bu ilk romanın yayımlanma tarihi 1920’dir.
Bir inat uğruna 1920 yılında başlayan polisiye roman macerası bir sevdaya dönüşür. Agatha Christie yaşamının kalan 56 yılında 66 adet polisiye roman ve kısa polisiye öykülerden oluşan 14 adet kitap yayımlamıştır. Basılan kitapları bir milyarın üzerinde satmıştır. Bir o kadar da farklı dillere çevrilen kitaplarının satıldığı göz önüne alındığında İncil ve Shakespeare kitaplarından sonra dünyada kitapları en fazla satılan yazardır.
Agatha Christie polisiyenin gizemli koridorlarında emin adımlarla ilerler. Yarattığı Belçikalı dedektif Hercule Poirot okurları tarafından çok sevilir. Her ne kadar okurları çok sevse de Christie kendi yarattığı Poirot’yu pek sevmez, hatta onu “çekilmez, nefret uyandıran, gösteriş düşkünü, can sıkıcı ve ben merkezci” olarak tanımlar. Öyle olsa da Poirot’ya olan ilgi Christie’nin elini kolunu bağlar ve bir türlü ondan kurtulamaz. Bunun üzerine farklı bir strateji geliştirir ve onun pabucunu dama atacak bir başka dedektife kitaplarında yer açar. Bu dedektif Bayan Marple’dır. Görünüşte sıradan, yaşlı bir kadın olan Bayan Marple zekâsı ve bilgisiyle çevresinde gelişen cinayetleri İngiliz polislerini utandıracak kadar hızlı bir şekilde çözer. Agatha Christie, Hercule Poirot ile Bayan Marple’ı hiç bir araya getirmez. Belki de Poirot’nun ününün kendi ününü geçeceğinden korkan Christie kendini beğenmiş, takıntılı Poirot’yu kıskanç gözlerle Bayan Marple’ı izleterek cezalandırıyordu.
Yıllar 1926’yı gösterdiğinde Agatha ve Archibald arasında soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştır. Archibald, aile dostları Nancy Neele’e âşık olmuş ve Christie’den boşanmak istediğini söylemiştir. İşte bu noktadan sonra olanlar olmuştur. Agatha Christie Hercule Poirot ve Bayan Marple’ı bir araya getirse bile çözülemeyecek bir öykünün kahramanı haline gelmiştir.
3 Aralık 1926 akşamı eşi ile tartışan Agatha Christie 7 yaşındaki kızı Rosalind dahil, her şeyi ardında bırakarak Berkshire’daki evinden ayrılır. Yazarın Morris Crowley marka arabası ertesi gün bir göl kenarında ağaca çarpmış halde bulunur. Ön koltukta Christie’nin süresi geçmiş sürücü ehliyeti, arka koltukta dağılmış kıyafetler. Ancak yazar ortadan kaybolmuştur. Yazarı bulmak için binden fazla polis ve on beş binden fazla gönüllü seferber olur. Yazarı arayanlar arasında Sherlock Holmes’ün yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle da bulunmaktadır.
On bir gün boyunca Agatha Christie’ye dair bir iz bulunamaz. On bir günün sonunda Agatha Christie 14 Aralık 1926 günü evinden yaklaşık 350 kilometre kuzeyde yer alan Harrogate’deki bir termal otele Teressa Neele adıyla giriş yapmış Güney Afrika kökenli bir kadın olarak bulunur. Bulunduğunda hiçbir şey hatırlamadığını söyleyen Agatha Christie’nin on bir günlük gizemli kayboluşu halen sırrını korumaktadır. Hatta bu kayboluş yeni gizemlerin kapısını da aralamıştır.
Warner Brothers Film Şirketi yazarın ölümünden üç yıl sonra bu gizemli kayboluş hakkında bir film yapmak için kolları sıvar. Yönetmenliğini Michael Apted’ın yaptığı, oyuncuları arasında Vanessa Redgrave, Dustin Hoffman ve Timoty Dalton’ın yer aldığı “Agatha” adlı bu film 9 Eylül 1979 tarihinde gösterime girer. Eleştirmenler filmi; gerçek dışı, aşırı düşsel ve belgesel bir temelden yoksun olarak nitelendirir. Sonuç tam bir fiyaskodur. Bunun üzerine Warner Brothers yöneticileri Agatha Christie’nin gizemli 11 gününün sırrına vakıf olabilmek ve belki de edindikleri bilgilerle yeni bir film çekebilmek için Hollywood’un ünlü medyumu Tamara Rand’a başvurur ve Christie’den bilgi alabilmek için bir ruh çağırma seansı düzenlemesini isterler.
Şirket temsilcileri, basın mensupları ve Agatha Christie’nin varisleri huzurunda gerçekleştirilen bu seansın sonunda yazarının ruhuyla iletişime girdiğini ileri süren Rand yazarın gizemli kayboluşuna ışık tutacak anahtarın, İstanbul’daki Pera Palas Oteli’nde olduğunu iddia eder.
Bu haberin dünya basınına düşmesi tüm gözleri bir dönemin önemli insanlarını ağırlayan ve İstanbul’un ilk modern oteli olarak tarihe adını kazıyan Pera Palas Otel’ine çevirir. Otelin ünlü misafirlerinden birinin de Agatha Christie olduğu bilinmektedir. Christie 1926 ile 1932 yılları arasında otelin 411 numaralı odasında pek çok kez konaklamış ve hatta ünlü romanı Doğu Ekspresinde Cinayet’i burada kaleme almıştır. Böylece spotlar Pera Palas’ın 411 numaralı odasına sabitlenir.
Yerli ve yabancı basın mensupları 7 Mart 1979 günü Pera Palas’ın 411 numaralı odasında bir araya gelirler. Saat tam 17.00’de, Los Angeles’la telefon bağlantısı kurulur. Uydu aracılığıyla da Amerikan televizyonlarına canlı olarak aktarılan arama çalışması Tamara Rand’ın kılavuzluğunda başlar. Odanın yer döşemesi sökülmeye başlanır. Odanın giriş kapısına gelindiğinde; duvarın kapıyla birleştiği noktada, duvarın içinde yerleştirilmiş 8 cm boyunda paslı bir anahtar bulunur. Anahtarın bulunması büyük bir heyecan yaratır.
O dönem otelin Yönetim Kurulu Başkanı olan Hasan Süzer bir basın toplantısı düzenleyerek anahtarın Warner Brothers şirketine verilmesinin söz konusu olmadığını, anahtarın Pera Palas’a ait olduğunu açıklar. Eğer film şirketinin gerçekten bu anahtarla ilgileniyorsa iki milyon dolar ödemesi gerektiğini açıklar. Hasan Süzer’in talebi Warner Brothers tarafından kabul edilir.
Bunun üzerine film şirketi, medyum Tamara Rand ile tekrar görüşerek yeni bir ruh çağırma seansı düzenlemesini ister. Bu seansın amacı Agatha Christie’nin Pera Palas’ta kaldığı dönemde kaybolan günlüğünün yerini öğrenmektir. Çünkü bulunan anahtarın Christie’nin kayıp günlüğüne giden gizemli kilidi açtığı düşünülmektedir. Warner Brothers Şirketi kayıp günlüğe ulaşabilirse fiyaskoyla sonuçlanan “Agatha” filminin olumsuz sonuçlarını sansasyonel bir devam filmini çekerek telafi edebilecektir. Rand gerçekleştiği seans sonrası günlüğün yerini ancak Pera Palas’ta bulunan anahtarı avcunun içerisine alabilirse söyleyebileceğini belirtir. Ancak Hasan Süzer anahtarın Amerika’ya gönderilmesini sakıncalı bulur ve şirket temsilcileriyle, Tamara Rand’ı İstanbul’a davet ederek seansın Pera Palas’ta gerçekleştirilmesini istediğini dile getirir.
Taraflar anlaşır ve Tamara Rand’ın 20 Ağustos 1979 günü İstanbul’a gelmesi planlanır. Ancak 20 Haziran 1979 günü Pera Palas çalışanları greve girince plan bozulur ve Agahta Christie’nin kayıp günlüğünü bulma umutları da bir başka bahara kalır.
O günden sonra anahtar bir daha ortalarda görünmez. Gizemli anahtar 7 Kasım 2005 tarihinde Hasan Süzer’in 80 yaşında ölümü sonrası varisleri tarafından açılan kasasında tekrar ortaya çıkar. Yeniden bulunan anahtar Agatha Christie’nin kayıp günlüğüne giden kilidi açar mı ya da kaybolduğu 11 günün kapısını aralar mı bilinmez ancak o anahtar zihnimizde birçok yeni soru işaretinin fişeğini ateşlemiştir.
Meraklısına not: Pera Palas Otel’inin 411 numaralı odasında bulunan anahtar Otelin Orient Express Bar bölümünde sergilenmekteymiş.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20