‘Bıçak boğaza iyice değince işçi ses çıkarıyor’
“İşçilerin sendika gelsin bizim sorunlarımızı çözsün gibi bir bakışı var. Sendika gelince sorunlar çözülmeyecek. Burada esas olan işçilerin kendi aralarında bir birlik kurması...”
ARŞİV | Fotoğraf: DHA
Çağdaş ÇAVUŞOĞLU
Murat UYSAL
İstanbul
Uzun saatler çalışmalarına rağmen düşük ücret alan tekstil işçileriyle iş kolundaki mücadele eğilimlerini konuşuyoruz. Sendikalaşma düzeyinin az olduğu iş kolunda gerçekleşen eylemlerin ücret temelli olduğunu ifade eden işçiler, “Tekstil işçisi, bunun dışında kalan, sosyal haklar çalışma saatleri ve koşulları gibi sorunlara karşı ise sorumluluk almayı, işten atılma riskini göze alamıyor. Tekstilde işçinin ses çıkabilmesi için aslında bıçağın iyice boğaza değmesi gerekiyor” diyor.
Ercan 350’ye yakın işçinin çalıştığı bir tekstil fabrikasında çalışıyor. Mesleğe ilkokuldan sonra küçük bir tekstil atölyesinde başlamış. O günler için, “Bırakalım sigortayı ücretimizi düzenli alamıyorduk. Paranı alabildiğin atölye iyi bir atölyeydi” diyor. Çalışma koşullarının düzensizliğinden, örgütlenme imkanının olmayışından yakınıyor. 40 seneye yakın çalışma hayatında sayısız atölyede çalıştığını, bunların içerisinde fabrika sayısının ise az olduğunu söylüyor.
"GÜNLÜK İŞE GİDEN ÇOK İŞÇİ VAR"
Ercan, “Kalifiye bir tekstil işçisiyim, asgari ücretin biraz üzerinde ücret alıyorum. Yetmiyor, giderlerimizi karşılamıyor. İşçiler hafta sonları mesaiye kalmamak istiyor. Aileyle zaman geçirme ihtiyacı, çocuklarına zaman ayırma ihtiyacı, sosyalleşme ihtiyacı doğuruyor. Ancak bu ihtiyacı karşılayabilmenin ekonomik sonuçları var. Bunun için fazla mesaiye kalmadan cebine para girmesi gerekiyor. Çelişki de burada başlıyor. Ailenle vakit geçirebilmek için daha az çalışman gerekiyor ancak ihtiyacı karşılayabilmen için de cebinde para olması gerekiyor” diyor.
Fazla mesaiye kalan işçilerin genellikle borcu olan, ekonomik zorluk çeken işçiler olduğunu söyleyen Ercan, “Sağlık durumundan dolayı fazla mesaiyi kabul etmeyenler oluyor. Kadın işçiler evde çocuk baktıkları için fazla mesaiye kalmıyor. Cumartesi günü çalışmayan arkadaşların bir tekstil atölyesinde sigortasız, günlükçü olarak çalıştıkları oluyor. Bu işi yapan çok işçi var. Ben de yaptım. Sürekli günlüğe giden işçileri tanıyorsun, onlarla haberleşerek kolaylıkla günlük iş bulabiliyorsun” diyor.
"ÖRGÜTSÜZLÜĞE RAĞMEN BİR HAREKET VAR"
“Mesele örgütlenme yan yana gelmek” diyen Ercan şunları söylüyor: “Tekstil işçilerinin yaşadığı problemlerin temelinde örgütsüzlüğü yatıyor. Mesela tekstil iş kolunda bilinç düzeyi metal iş koluna kıyasla daha geride. Buna rağmen üretim süreci içerisinde yaşanan sıkıntılardan kaynaklı işçilerde bir birlik olma, ses çıkarma hamlesi oluyor. Buraya kadar kendiliğinden bir hareket oluşuyor.”
İşçilerin birbirleriyle nasıl iletişim kurduğunu ise şöyle anlatıyor: “Tekstilde bant usulü çalışma sistemi var. Önlü arkalı, ister istemez bir temasın oluyor. Bantta çalışırken az da olsa sohbet etme imkanın oluyor. Ayrıca molalarda bu tür konular daha sık konuşuluyor. Farklı tekstil firmalarında alınan kazanımlar, ücret farkları hemen fabrikaya yansıyor. Bu da işçilerin kendiliğinden hareketini kolaylaştırıyor.”
"BIÇAĞIN BOĞAZA DEĞMESİ GEREKİYOR"
İşçilerin sendikalaşma eğilimlerine ilişkin ise “Sendikalar işçilerin genişçe örgütlenebileceği alanlardır. Şu an birçok sendika görevini yerine getiremediği için, olumsuz deneyimler yaşandığı için sendikaların da işçileri sattığını, patronla anlaştığını söyleyen işçiler az değil. Anlık sorunlar sıkıntılar olduğunda işçileri sendikaya çağırmamız çok daha kolay oluyor. İşçilerin talepleri genellikle ücret temelli oluyor. Bunun gibi sorunlar için harekete geçebiliyor. Siyasal bir taleple sosyal hakları için çalışma saatleri için yan yana gelmeyi şimdilik düşünmüyor. Bu talepler için öne çıkmayı, sorumluluk almayı, işten atılma riskini göze alamıyor. Ustalarla arasının bozulmasını istemiyor, tekstilde ses çıkabilmesi için aslında bıçağın iyice boğaza değmesi gerekiyor” diyor.
"SENDİKAYA YETKİYİ VERMEKLE BU İŞ BİTMEZ"
Sendikanın bir araç olduğunu ifade eden Ercan, “İşçilerin asıl olan hedeflerine ulaşabilmeleri için olmazsa olmaz bir araç sendikalar. Fakat sendikalar konusunda olumlu deneyimlerin yanında birçok olumsuz deneyim de var. Sendikacının birinin arabasının milyonlarca lira olduğu haberlerde çıkmıştı. Otelleri olan sendika başkanlarından söz edildi. Sen en sefil koşullarda yaşayan işçilerin hakkını arayacaksın, bir yandan da patronlaşacaksın” diyor.
İşçilerin sendikalara bakışına dair ise şunları söylüyor: “İşçilerin sendika gelsin bizim sorunlarımızı çözsün gibi bir bakışı var. Sendika gelince sorunlar çözülmeyecek. Sendikaya yetkiyi vermekle bu iş bitmez, çünkü sömürü devam ediyor. Bir işyerine sendika da gelse işçilerin mücadelesi bitmemeli, bitmemesi gerekiyor. Burada sorun şu, işçilerin bir kere kendi aralarında bir birlik kurması gerekiyor. Buna topluluk de, komite de, kurul de, ne dersen de işçilerin kendi öz birliklerini kurması gerekiyor.”
SENDİKALAŞAN İŞÇİ KAPI ÖNÜNE KOYULUYOR
Kemal Dalkır DA Esenyurt Haramidere’de bulunan Çiftçiler Ayakkabı’da deneyimlerini paylaşıyor. Pandemi sürecinde patronun işçilerin hak ettiği ücreti vermemesi üzerine sendikalaştıklarını anlatan Dalkır, “Kendimizi güvenceye almayı düşündük. Sendikalaşalım dedik. DERİTEKS ile görüşüp anlaştık. Çok kısa sürede sayıya yaklaştık, 15-20 kişi kalmıştı. Bu sendikalaşma girişimi patronun da kulağına gitti. Önce ben çağrıldım, süresiz ücretsiz izne gönderildim. Ardından ihbar edilen 6 işçi daha. Toplamda 7 işçiyi ücretsiz izne çıkardılar, Sendikalı olduk diye” diyor.
Uzun bir dava sürecine girdiklerini anlatan Dalkır, “Üç celsede karar verildi. Size yapılan anayasal suçtur denildi. 49 bin lira sendikal tazminat ve 20 bin lira da boşta geçen zamanımız için ücret ödenmesi kararı çıktı. İçeride kalan kıdem ve ihbar tazminatımız için açtığımız davalar da var. Şimdi işe iade davamızın sonuçlanmasını bekliyoruz. Başlattığımız sendikalaşma mücadelemize kaldığımız yerden devam edeceğiz. Haklıydık, kazandık, kazanmaya devam edeceğiz” diyor.