Özgürlük yok baskılar diz boyu
Akademi Susmayacak Platformu, “Akademiye özgürlük” sloganıyla 16 il ve 33 üniversiteden 150’yi aşkın akademisyenin katıldığı “Üniversitede Hak İhlalleri ve Mücadele Arayışları Çalıştay”ı düzenledi. İstanbul Tabip Odasında gerçekleştirilen bu toplantı, hem üniversitelerdeki birikimi hem de bu bi
Basına kapalı olmasından dolayı, özgün sorunların yaşandığı üniversite ve bu sorunlarla karşı karşıya kalan bilim insanlarının isimlerini vermeyeceğiz. Ancak yaşananlar, (bir kısmı artık ‘alışıldık’ uygulamalar olsa da) bunca skandala tanık olmuş bu memlekette bile “bu kadar da olmaz” dedirtecek türden.
ÜNİVERSİTELERDE NELER OLUYOR?
İşte akademisyenleri belki de beklenenin üstünde bir katılım ve coşkuyla bir araya getiren de ‘bu kadar da olmaz’ dedirtenler:
* Genel olarak kadroların dağıtımında müthiş keyfilikler var. Örneğin bir üniversitede öğretim elemanlarının bir derneğine üye olan akademisyenler doçentlik ve profesörlük kadrolarını alamıyor. Gerekçe? Gerekçeye gerek duyan yok… Ama alamayanların dernek üyesi olmasının rastlantı olduğunu düşünen de yok…
* Bir üniversitede bir bölüm için kadro açılıyor ve ilan ediliyor. Üniversitenin ihtiyacı var… Sıralanan özelliklere uyan bir bilim insanı da doğal olarak başvuru yapıyor. Açılan kadro sayısı bir… Toplam başvuru yine bir… Yönetmeliğe göre, kadro alımı nesnel kıstaslar üzerinden yapılır. Bütün somut ölçüler uygun, cuk oturuyor… Ama alınmıyor. Dekanın birebir ama gayriresmi açıklaması “Memleketin bazı gerçekleri var. Biz de bir şey yapamıyoruz” oluyor. Yani iktidarın dümen suyunda değilsen, yasa ve yönetmelik ne derse desin, kadro alamazsın… Dava hazırlıkları yapılıyor…
FİLM İZLETMEK İÇİN DEKANDAN İZİN
* Peki, bir öğretim üyesi öğrencilerine tam da ders konusuyla ilgili (diyelim ki dersin adı ‘Çalışma İlişkileri’) bir belgesel ya da film (örneğin Silikozis ya da 4857) izletemez mi? Elbette izletir… İzletince değil böyle yöntemleri kullanmıyorsa eleştirilmesi lazım! Ama dekanlık tersini yapar. ‘İzletemezsin, derste izletmeden önce izin alacaksın’ der.
* Bütün öğretim üyelerinin sözleşmesi 3 yıl süreli yapılırken, bazılarının 2 yıl yapılır…
* Bir bilim insanı, derste Çanakkale Zaferini ‘hocalar ve pirlerin dualarıyla kazandık’ minvalinde sunum yapan öğrencisine ‘bu bilimsel bir yaklaşım değil’ der… Öğrenci de notum düşecek kaygısıyla buna itiraz eder. Kıyamet bundan sonra kopar… Öğretim üyesi öğrencinin ve üniversitenin milli ve manevi değerlerine ‘hücum’ etmiştir. Derhal soruşturma açılır… Basına da yansır… Ama mesele büyür, ‘bölücülük’ yapmış; “Asıl özgürlük savaşını Kürtler veriyor” dediği ‘ilan’ edilmiştir. Sonrası bol bol tehdit, istifa dayatması, mobbing vb.
Sonuç olarak Akademi Susmayacak Platformunun yaptığı toplantıyla, hak ihlallerinin üniversitelerdeki ‘akademik’ işleyişin ‘ayrılmaz’ bir parçası olduğu görüldü. Sadece bu bile, yeni YÖK taslağıyla, kökten cehenneme yollanacak bilimsel özgürlüğü savunmak için yeterli malzeme sunuyor.
KADRO NASIL SEÇİLİR?
* Bir kadroya iki kişi başvurur. Yönetmelik der ki, başvuranlarla seçici kurul üyelerinin ortak çalışması (makale, bildiri vb.) olmamalı… Birisinin vardır. Diğer adayın puanları, notları, yayınları vb. açık farkla öndedir. Tek eksiği iktidarın siyasal ve ekonomik programının ‘şaheserliğini’ tam olarak kavrayamamıştır. Bu dehşet verici eksiklik, diğer adayın, yönetmelik izin vermemesine rağmen seçilmesine neden olur.
* Topluma sorumluluğu öne alan bilim insanı tüm tutum ve davranışlarında olduğu gibi araştırma konusunda da bu ölçüte dikkat etmeye özen gösterir. Ancak topluma faydası dokunacak bir araştırmayı, üniversitelerin etik kurulları bir türlü ‘etik’ bulmaz. Bahanelerse bitmek bilmez…
BURS ADI ALTINDA İŞÇİLİK YAPTIRIYORLAR
* Özel bir üniversitede (anlatılan 4 üniversite) doktora öğrencilerine burs veriliyor. ‘Ne var bunda’ demeyin. Burslu öğrenciler, hiçbir güvence ve doğru düzgün bir karşılığı olmadan, bir araştırma görevlisinin yaptığı bütün işleri istisnasız yapıyor. Yani ‘burs’ adı altında öğrenciler hababam çalıştırılıyor.
* Mobbing… Artık istisna olmaktan çıktığı ve sistematik hale geldiği konusunda herkes, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar hemfikir. (İstanbul/EVRENSEL)