Siyaset bilimci İsmet Akça: Büyük bir çöküş var
“İktidarın ilk andaki uygulamaları OHAL’i depremin yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak yerine, bunun için mobilize olanları cezalandırmak, alanlarını daraltmak için kullanacağını gösteriyor.”
Fotoğraf: Muahammed Sait/AA
Serpil İLGÜN
Türkiye’nin göz göre gelen büyük yıkımını, hiçbir sorumluluk almayan iktidarın bu büyük yıkım karşısında OHAL ilan etmek, muhalefeti hedef göstermek, sosyal medyayı susturmak gibi pratiklerini Siyaset Bilimci Doç. Dr. İsmet Akça değerlendirdi. Tablonun ortaya çıkardığı üzüntü içinden konuşan Akça, “Büyük bir çöküş var” diyor. İsmet Akça, Maraş merkezli iki büyük depremi ve ilk dört günündeki iktidar/devlet yaklaşımını şöyle özetliyor:
BİRÇOK CAN KURTULABİLİRDİ
“Türkiye bilim insanlarının gördüğü, neredeyse nokta atışıyla söylediği illeri kapsayacak şekilde çok ağır bir deprem yaşadı. Ama 4 gündür gördüğümüz şey, bu göz göre göre gelen doğal felaketin karşısında siyasal iktidarın kurumlarının hiçbir hazırlığı olmadığı, hiçbir şekilde bölgeye gitmemeleri oldu. Uzun zamandır Türkiye’de konuşulan kimilerinin kurumların yıpranması, liyakatin ortadan kalkması vs. diye anlattığı, bazılarımızın devletin krizi diye tarif ettiğimiz durumla karşı karşıyayız. Aslında devlet kurumsal yapısıyla, kadrolarıyla, teçhizatlarıyla bu sürece etkili bir şekilde ve zamanında müdahale edebilseydi birçok can kurtulabilirdi. TSK’nın çok sınırlı sayıda elamanı ilk iki gün ancak mobilize edilebildi, halbuki orada çok büyük bir kapasite var, dolayısıyla büyük bir çöküş var. Biraz kral çıplak durumu oldu. Çok üzücü ki, Türkiye’de gelişi çok belli olan bu depreme ve olası başka depremlere ‘99’dan bu yana hiçbir hazırlık yapılmamış. Bazıları Sayıştay raporlarına da girdiği üzere mali kaynaklar başka yerlere aktarılmış. Dolayısıyla deprem tahribatı için kullanılması gereken kaynaklar o şekilde kullanılmamış, AFAD’ın ilgili sorumlularının bu alanın uzmanlarından, bu alanın bilgisine sahip olmayan kişilerden seçildiği de ortaya yayılmış durumda.”
SİYASİ TERCİHLERİN SONUCU
Akça, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil, iktidarın hiçbir yetkilisinin yıkımdan, ölümlerden, ulaşamamaktan, zamanında yapılmayan müdahalelerden, çaresizlikten sorumluluk almayan, “kader planı içinde” gören tutumuna dair de şunları söyledi: “Tabii ki deprem bir doğa afetidir ama siz gerekli imar planlarıyla, depreme dayanıklı yapılaşmalarla hareket etmediğinizde o zaman onun sorumlusu doğa değil, sizin göz göre göre yaptığınız tercihlerdir. Depremle ilgili gerekli bütün hazırlıkları, kurumlarıyla, mali kaynağıyla, planlarıyla, teçhizatlarıyla uzman kadrosuyla, bunların nasıl koordine edileceğiyle, yine sivil toplum, siyasal aktörlerin koordinasyonuyla ilgili planları önceden hazırlamıyorsanız, ‘99 depreminin üzerinden 24 sene geçtikten sonra siz tek başınıza iktidarken bu hazırlıkları yapmıyorsanız, kimse kusura bakmasın, burada bir siyasi sorumluluk vardır ve siyasi tercihlerin sonucudur.”
Akça, tek adam rejiminin tesisiyle birlikte yönetimin aşırı merkezileşmesinin sonuçlarının depremde de görüldüğünün altını çizdi: “İktidarın karar alma mekanizmalarının aşırı merkezileştirildiği noktada, kurumların hareket alanlarının tamamen darmadağın edildiğini, kurumların almaları gereken anlarda inisiyatifleri alamadıklarını, devletin elinin altındaki imkanları seferber edemediğini gördük. Ve bu gerçek bir nevi tokat gibi yüzlerine çarptığında da bu gerçeğin karşısında dayanışmayla mobilize olan, sahaya inen devletin yapamadığını yapmaya çalışan toplumsal aktörlere, vatandaşlara, vatandaş inisiyatiflerine bir öfke kusulduğunu gördük.”
OHAL İLAN EDİLECEK BİR DURUM YOK
İsmet Akça, depremin ilk gününde başlayan Cumhurbaşkanından bakanlara, milletvekillerinden trollerine, başta muhalefet olmak üzere deprem bölgesine koşan ve yakarışları, öfkeleri, eleştirileri, ihtiyaçları dile getiren aktörlere yönelen öfke, hedef gösterme; ardından ilan edilen OHAL ve sosyal medyayı susturma hamleleri için de şunları söyledi: “Öncelikle, OHAL ilan etmeyi gerektirecek bir durum yok. Türkiye’de devlet kurumlarıyla, kadrolarıyla, mekanizmalarıyla bir miktar dahi işler halde kalabilseydi afet bölgesi ilanıyla gereken her şey zaten yapılabilinirdi. Türkiye çok yakın zamanda OHAL altında çok sorunlu, çok tartışmalı bir olağanüstü süreç içinde bir siyasal rejim değişikliğine gitti ve tüm bu süreçte OHAL yönetiminin esas olarak ilan edilme gerekçesinin çok ötesinde ülkedeki sesi çıkan her türlü toplumsal, siyasal muhalefeti, herhangi bir konuda eleştiri yapan vatandaşı cezalandırmak, susturmak, zapturapt altına almak için kullanıldığını gördük. Dolayısıyla iktidarın tesisi için araçsallaştırıldığını gördük. O nedenle bugün OHAL ilan etmek akla hemen Türkiye’nin 2016 sonrasında yaşadığı OHAL’in bu kullanımlarını getirdi haklı olarak. İktidar da bu haklı kaygıları, endişeleri hiç yanıltmadı. Hemen sosyal medyaya kısıtlamalar getirilmeye çalışıldı ki, insanların tek ulaşım sağlayabildikleri, yardımlaşmayı, dayanışmayı örgütledikleri, devletin kurumlarının aygıtlarının yetişemediği yerde sosyal medya çok işlev görüyordu. Dolayısıyla bu akıl alır gibi değil. Herkes saçı başı yoluyor, gerçekten inanılır gibi değil.
İkincisi, elindeki tüm kaynakları seferber ederek deprem bölgesine giden belirli belediyeler siyasal muhalefetten oldukları için azarlandı, tehdit edildi. Vatandaşlar tehdit edildi bizatihi devletin en başındaki kişi tarafından, “defter tutuyoruz” denilerek. İlk andaki bu uygulamalar bile OHAL’in depremin yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak yerine, tam da bunun için, depremzedelere yardım etmek, insanları kurtarmak için mobilize olan vatandaşları, toplumsal, siyasal aktörleri cezalandırmak, onların alanlarını daraltmak için kullanılmış durumda.”
İKTİDARIN BECERİKSİZLİĞİNİN ÜSTÜNÜ
ÖRTMEK İÇİN IRKÇILIK KÖRÜKLENİYOR!
Bu noktada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bugün siyaset yapma günü değil” söylemini eleştirerek, “Siyaset yapmamayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum” açıklamasını ve OHAL ilanını desteklemediklerini belirtmesinin önemli olduğunu vurgulayan İsmet Akça, mültecilere, özellikle de Suriyelilere yönelik ırkçı söylemlerin yaratacağı tehlikelere de dikkat çekti: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı pozisyonu, ellerindeki özellikle büyükşehir belediyelerinin büyük imkanlarını mobilize ederek doğrudan sahaya inmesinin çok doğru olduğunu düşünüyorum. OHAL konusundaki tavrı da, sahada doğrudan yer alması da çok doğru. Muhalefetin diğer bileşenlerinin bu konuda net olması icap ediyor. Burada bence bazı iktidar mahfillerinden de körüklenen çok tehlikeli bir risk var. Bu da hedef şaşırtma amacıyla tam da iktidarın beceriksizliğini, kapasitesizliğinin üstünü örtmek için ırkçılığa sarılması. Mültecilerin özellikle de Suriyelilerin “yağmacı” vs. denilerek hedef gösterilmesi. Bu çok basit ama sonuçları itibariyle çok ciddi ve çok tehlikeli bir oyundur. Buna karşı da muhalefetin çok uyanık olması gerektiğini düşünüyorum. Bu ırkçılığa, bu manipülasyonlara, mültecilere yönelik bu tür çıkışlara karşı net olması gerekir. O bölgede yaşayan herkes bu felaketten etkilenmiştir ve bu acıları yaşamaktadır. Yapılması gereken oradaki insanların tümüne ayırım gözetmeden ulaşabilmektir. Bunu kim yapabiliyorsa onun yolunu açmaktır.”