Deprem bölgelerinde yaralar sarılmıyor
"Çarşıya çıkacaktım alışveriş için, kendimi biraz rahatsız hissettim, yarın giderim dedim. Ne olduysa o gün oldu. Sabaha karşı sarsıntı ile uyandık"
Fotoğraf: Evrensel
Hrant BAŞTAŞ
Mustafa TEZCAN
Kocaeli
Depreme Urfa’da yakalanan arkadaşım ile telefonda konuşuyoruz. Melike, ara tatilde ailesinin yanına gitmiş. Biraz çekinerek neler olduğunu soruyorum. Anlatmaya başlıyor, sesi biraz kısık: “Depremden bir gün önce ailem ile çiğköfte yiyecektik. Çarşıya çıkacaktım alışveriş için, kendimi biraz rahatsız hissettim, yarın giderim dedim. Ne olduysa o gün oldu. Sabaha karşı sarsıntı ile uyandık.” Yaşadıkları korkuyu telefondan zar zor aktarıyor Melike: “Sabaha karşı yataklarımızın sarsıntı ile uyandık. Ablam bildiği bütün duaları okumaya başladı, son kez ablamın elini tutmak istedim. Sarsıntıdan sonra kendimizi can havliyle dışarı attık. Ailemde can kaybı yaşanmadı, içimizi rahatlatan tek şey bu oldu. Amcaların evi çöktü, bizimle beraber yaşıyorlar. Elektriklerin gidip gelmesi yüzünden evdeki tüm beyaz eşyalar yandı. Çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi...”
“ISINDIĞIM İÇİN UTANIYORUM”
Melike, ailesi ve amcaları ile beraber depremden sonra yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor. Sorunlar bunlar ile de kalmıyor, depremden sonra soba yakamadıklarını ve zehirlenme riskinin olduğunu söyleyen Melike, “Tek problemimiz bunlar da değil ısınmak en büyük sorun bura da. Soba yakamıyoruz çünkü bacalar depremde zarar gördü. Elektrikli ısıtıcılar yetersiz kalıyor.” Melike’ye sıkılarak ne yiyip içtiklerini soruyorum. Melike: “Fırınlar kapalı olduğu için ekmek bulmakta çok zorlanıyoruz. İki aile kısıtlı imkanlar ile ayakta kalmaya çalışıyoruz, sularımız dahi akmıyor.” Şu an ne yapacağını sorduğumda utanarak şu ifadeleri aktarıyor “Şu an otobüsteyim ne kadar gönlüm razı gelmese de üniversiteye dönmek zorundayım.” Evdeki koşulların yetersizliği yüzünden yurduna dönmek zorunda kalan Melike ailesini arkasında bırakmanın mahcupluğu içerisinde anlatmaya devam ediyor. “Günlerdir duş dahil alamadık, kokmaya başladık artık hepimiz, yurda dönünce ilk işim duş almak ve yemek yiyebilmek olacak. Şu an dahi ısındığım için utanıyorum ama yapabilecek bir şey de yok” diyor.
“ORADA YAŞANILAN İLE TELEVİZYON ARASINDA ÇOK BÜYÜK FARK VAR”
Üniversiteden bir başka arkadaşım ile telefonda konuşuyoruz. Rojhat’ın dayısı, eşi ve çocuğu Adıyaman’da enkaz altında kaldıklarını öğreniyorum. İstanbul’da ki evlerinde günlerdir süren umutlu bekleyiş yerini kedere bırakmış durumda. Rojhat bir yandan yakınlarını enkaz altında bırakmanın üzüntüsünü bir yandan 4 gündür kimsenin gitmemesinin öfkesi ile anlatıyor. Rojhat: “Devlet kurumlarında ki liyakatsizlik bugün yaşadığımız sorunların en büyük sebebi. AFAD’ın başına böyle rastgele insanları atarsanız tabi ki de koordineli bir çalışma sürmez. Büyük bir gözden kaçırma var.” Olay yerlerine AFAD ekiplerinin yeterli gelmeyeceğini düşünen Rojhat: ”Orada gönüllü çalışan insanlar var, onlarla daha koordineli çalışılması gerekiyor diyor.” Dayısının ve ailesinin tam 5 gündür enkaz altında kaldığını söyleyen Rojhat ekiplerin gelmediği süre boyunca yakınları ile telefonda konuştuklarında kendi imkanları ile enkazı kazdıklarını öğreniyor. Depremin 5.gününde İsrail’den gelen arama kurtarma ekipleri enkazın olduğu yerden cenazeleri çıkarmaya başlamış, Rojhat ve ailesi de bekleyişlerini sürdürüyor.