Deprem Bilimci Karabulut’tan İstanbul uyarısı: Önlemler alınsın felaket gelmesin!
Jeofizik Mühendisi ve Deprem Bilimci Savaş Karabulut, İstanbul’u bekleyen depremde bu faktörün İstanbul için kabus olacağını, kayıpların Maraş depreminden onlarca kat daha fazla olacağını belirtti.
Fotoğraf: İbrahim Maşe/DHA
Nazife YAŞAR
İstanbul
1939 Erzincan depreminden sonraki en büyük felaketi yaşayan Türkiye, 6 Şubat’a merkez üssü Maraş olan depremlerin acısıyla uyandı. 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem 10 ilde yaklaşık 13.5 milyon kişinin yaşadığı bölgeyi yıktı geçti. Önlemlerin alınmaması 10 kenti yıkıma sürüklerken bilim insanlarının uyarmasına rağmen İstanbul da felaketini beklemeye terk edilmiş durumda.
Maraş merkezli depremden etkilenen bölgenin nüfus yoğunluğunun az olmasının şans olduğunu belirten Gebze Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Jeofizik Mühendisi ve Deprem Bilimci Savaş Karabulut, İstanbul’u bekleyen depremde bu faktörün İstanbul için kabus olacağını, kayıpların Maraş depreminden onlarca kat daha fazla olacağını belirtti. Karabulut, bunun nedenini şöyle anlattı: “Marmara Denizi’nde Doğu Anadolu fay zonuna benzeyen Kuzey Anadolu fay zonunun meydana getireceği deprem ve depremler bekleniyor. Marmara Denizi içerisinde son 250 yılda 3 deprem meydana gelmiş. Bu depremler dışında Marmara’da en az 4 deprem daha meydana gelecektir. Bu 4 depremin büyüklüğü 7 ve üzerinde olacak. Eğer tek bir kırık olursa 7.6 büyüklüğünde deprem üretecek. Fakat ikisi farklı farklı bağımsız kırılırlarsa 7. 4 ve 7. 2 büyüklüğünde deprem üretecekler.”
Beklenen İstanbul depremi sonrası oluşacak tsunamiye dikkat çeken Karabulut, “Tsunami durumları ve deniz dibinde özellikle Marmara’nın kuzey kıyılarındaki dik yamaçlarda meydana gelecek heyelanların tetiklemesiyle tsunami dalgalarının boyları aratacak. Kuzeyde 5, güneyde ise yaklaşık 20 dakika içerisinde tüm kıyıları tsunami dalgaları vuracak” dedi.
‘İSTANBUL ÇEVRESİNDE DE BÜYÜK YIKIM OLACAK’
Beklenen İstanbul depreminin Marmara Denizi’ne komşu olan tüm illerde yıkıma neden olacağını belirten Karabulut, “Bu illerden başka, İzmir’den Manisa’ya kadar belki Aydın’a kadar. Doğuda Ankara, Zonguldak, Yozgat’a kadar, kuzeyde Bulgaristan, Romanya, Yunanistan’a kadar ciddi şekilde hasar ve yıkım görülecek. Aynı Hatay’daki gibi. Suriye’de yaklaşık 1500 kişinin hayatını kaybetmesi gibi. Bu deprem sadece İstanbul’u değil, İstanbul’a komşu olan uluslararası ve ulusal tüm alanları etkileyecek, ciddi bir yıkım yaratacak” dedi. Hatay Havalimanında meydana gelen kırıkların, yollarda meydana gelen çökmelerin, kırıkların benzerlerinin İstanbul’da da yaşanacağını söyleyen Karabulut, iktidarın İstanbul Atatürk Havalimanının pistlerini kırıp, alanı depremde tahliye alanı olarak kullanacağını, hatta yardımların geleceği bir alan olarak planladığını ama kendi planlarına uymadığını hatırlattı. Benzer bir durumun İstanbul Havalimanında da yaşanacağını belirten Karabulut şunları söyledi: “Havalimanının kurulduğu alanla ilgili zeminsel birçok sıkıntı vardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı çalışmalarda İstanbul’un kuzey kısımlarında ciddi sıvılaşma sorunları olduğu, genel kaymaların olacağını sıvılaşma ve yerel kayma ile pistlerin tamamen yer değiştireceği belirtiliyor. Limanlar tsunami dalgalarından darbe alacağı ve kara yollarının yüzde 60’ı kullanılmaz hale geleceği için yardımlar ulaştırılamayacak. İnsanların sadece komşularıyla canhıraş savaşarak, enkaz altından yakınlarını kurtaracağı bir durumla karşı karşıya kalacağız.”
‘50 BİN BİNA YIKILACAK’
Beklenen İstanbul depreminde 5 bin 600 civarında bina yıkılacağına dair verilen bilgilerin gerçeği yansıtmadığını belirten Karabulut, “Bu rakamı yüzle çarpın. Yani İstanbul’da elli bin binanın yıkılacağını düşünün” dedi. Maraş depreminde yıkımın bu boyutlarda olmaması gerektiğini belirten Karabulut şöyle devam etti: “Neden bakanlık, insanların güvenli barınma hakkının sağlanması konusunda gerekli önlemleri almadı da bunu vatandaşa yükledi? Ülkemizde mevcut ekonomik kriz koşullarında işsiz kalan binlerce emekçinin çözümsüz kaldığı, güvenli yapılaşmayı sağlayamadığı durumlarda, merkezi iktidar, öncelikle yerel yönetimler bu konuda neden üç maymunu oynuyor? Vergi toplamak kolay. Devletleri ayakta tutan konunun emekçi halkın sırtına yüklenen vergi olduğunu biliyoruz. Özel iletişim vergisi, deprem vergisi gibi vergilerin zorunlu deprem sigortası gibi uygulamaların, yediğimiz içtiğimiz her şeyin vergiye dönüştürülmesi ve bunun karşılığında bize yapılan havaalanlarının, yolların, limanların çöküşünü gördük. Neden, çünkü denetim işi özelleştirildi. Karşımdaki televizyonda Maraş depreminde yıkılmış bir bina görüntüsü var. Binada kullanılan demirlerin nasıl kötü olduğunu, nasıl kötü bağlandığını, betonda nasıl çakıl taşları kullanıldığını çok rahat görüyorum. Gerçekten bu binaların hiçbirinin ayakta durma ihtimali yok. Fakat en kötüsü İstanbul’da hâlâ yapı stokunun çok büyük bir kısmının, yüzde 80’den fazlasının hâlâ riskli yapı tespiti yapılmamış ve özellikle orta ve üstü hasar bekleyen binalar var. Bunun dışında, 2000 sonrası yapılan yapılarda bile bakın daha 20 yıllık yapılarda bile ciddi şekilde yüzde 20, yüzde 30 civarında hasar bekleniyor. Çünkü bunların hiçbiri doğru düzgün, hatta hiç denetlenmedi, kontrol edilmedi. Devlet kendi yetkisini para karşılığında piyasalaştırdı. Yani denetim işini piyasalaştırdı; böyle bir şey olamaz”. Denetlenmemiş yapıların emekçilere tabut olmaya devam ettiğini belirten Karabulut, enkaz altından ‘Sesimi duyan var mı?’ dememek için yaşam alanlarımıza sahip çıkmamız gerektiğini belirtti.
‘EMEKÇİLERİN KADERİ ENKAZ ALTINDA ÖLMEK DEĞİL’
Deprem konusunda önlem almayan yetkililerin acilen istifa etmesi gerektiğini belirten Karabulut, “Olayın sıcaklığında böyle şeylerin konuşulmaması gerekiyor şeklinde düşünülmemeli” dedi. Ülkede her şeyin üzerinin örtüldüğünü belirten Karabulut, “Fakat her şeyin net bir şekilde masaya konulması gerekiyor. Sonra kader kutsal denilerek insanların özellikle dini inançları suistimal ediliyor, kaderle açıklanmaya çalışılıyor. Böyle bir kader yok. Depremde ölmek kader değildir. İşçilerin, emekçilerin kaderi, enkaz altında ölmek değil. Onların el üstüne tutulması gerekiyor. Fakat kapitalizm içerisinde bu mümkün değil. Çünkü kapitalizmde mülkiyet kutsaldır. O yüzden mevcut sistemde bu konuda çözüm üretmek çok zor.
ÖZELLEŞTİRMEDEN VAZGEÇİLMELİ
Depremde havalimanları, yollar, köprüler ve hastanelerin bile yıkıldığına dikkat çeken Karabulut, bunu özelleştirme politikalarına bağladı. Bir an önce bu özelleştirme politikalarından vazgeçerek kamucu bir anlayışın hakim kılınması gerektiğini belirten Karabulut, “Bu ülkenin bakanlığı, bu ülkenin devleti yetersiz mi ki her şey özelleştiriliyor? Devlet her şeyi kamu kaynaklarıyla, üniversitelerle, meslek odalarıyla yapmalı. Kendi bakanlık birimleriyle yapmalı. Öncelikle yönetimsel anlayışı değiştirmek, kâr hırsını ortadan kaldırmak gerekiyor” dedi.
NELER YAPILMALI?
-İstanbul’da acilen, öncelikle eski yapılardan başlanarak, tek tek riskli yapı tespiti yapılmalı.
-Riskli yapılar boşaltılmalı. Öncelikle kamu binaları kontrol edilmeli. Havalimanlarından tutun belediye binalarına, hastanelere kadar hepsi tek tek kontrol edilmeli.
Yollar, viyadükler tek tek kontrol edilmeli.
-Acil ulaşım yolları belirlenmeli.
-Deprem seferberliği ilan edilmeli.
-İstanbul gibi büyük şehirlerdeki plansız nüfus yoğunluğu azaltılmalı.