Deprem gönüllüleri anlatıyor: Devletin organizasyon sorunu devam ediyor
Depremin ilk gününden itibaren yapılan yardımları depremzedelere ulaştırmak, arama kurtarma ekiplerine yardım etmek için deprem bölgelerine gönüllü olarak gidenler gözlemlerini Evrensel’e anlattı.

Fotoğraf: Serhat Zafer/AA
Eda AKTAŞ
Hilmi MIYNAT
İzmir
Maraş merkezli meydana gelen ve çevrede bulunan 10 ili etkileyen iki büyük depremde, bir hafta geride kalırken, bir yandan arama kurtarma çalışmaları diğer yandan ise daha çok gönüllüler üzerinden yardımların bölgeye ulaştırılması çalışmaları devam ediyor. Meslek odaları, siyasi partiler, dernekler, belediyeler ve birçok kurum ve kuruluşun bulunduğu ilde başlatılan yardım kampanyalarında toplanan malzemeler tırlarla deprem bölgesine gönderiliyor. Depremin ilk gününden itibaren yapılan yardımları depremzedelere ulaştırmak, arama kurtarma ekiplerine yardım etmek için deprem bölgelerine gönüllü olarak gidenler gözlemlerini Evrensel’e anlattı.
‘CİDDİ BİR ORGANİZASYON SORUNU MEVCUT’
İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Zöhre Dalkıran yardımların barolar ve kitle örgütleri üzerinden daha fazla yapıldığını söyleyerek “Organizasyon sorunu var. İnsanların büyük bir kesimi hâlâ enkaz altında. İnsanlar cenazelerinin çıkması için sıranın kendi enkazlarına gelmesini bekliyor. En temel ihtiyaçlar bile karşılanamıyor. İnsanlar arabalarında ya da kendi imkanlarıyla sağladıkları yazlık kamp çadırlarında kalıyor. Ciddi bir organizasyon sorunu mevcut” dedi. Yardımların devlet kurumları üzerinden değil de gönüllülük üzerinden daha fazla olduğunu aktaran Dalkıran, “Biz de TBB’nin aldığı karar doğrultusunda her türlü yardımı sunmaya çalışıyoruz” diye ekledi. Sağlık-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcı ve İzmir Şube Başkanı Adem Sarıçoban da “Hatay’ı gezdik neredeyse hiç sağlam bina yok. Birçok yerde AFAD ya da Kızılay’ı görmek mümkün değil, halk isyan ediyor. Şehir merkezinin biraz dışında ilçe ve köylerde neredeyse hiçbir çalışma yok. Organizasyon neredeyse hiç yok. Gelen yardımlar bile dağıtılamıyor. Gönüllü olarak çalışan sağlık çalışanlarının kalacağı çadır bile yok” dedi.
‘ALANDA KAOS YAŞANIYOR’
İzmir’den AFAD ekibiyle gönüllü olarak Hatay’a giden bir kadın da “Hatay’a daha önce gitmiştim ama gittiğimde nerede olduğumu anlayamadım, her yer yıkılmıştı. Arama kurtarma devam ederken bir kaosun olduğunu da gözlemlemek mümkündü. Bizler gelen giyecek, yiyecek ve battaniye gibi yardımların dağıtımını yapmaya çalışıyorduk. Yağmadan söz ediliyor, evet insanlar gelen araçlardan malzemeleri alıyorlar ama düzenli bir koordinasyon olmadığı için bunların yaşandığını söylemek gerek. Düzen ve koordinasyon yok. Çadırlar var kurulması gerek ama yer tespitiyle ilgili sanırım sorunlar var” dedi. Hem depremzedelerin hem de gönüllülerin en büyük sorununun tuvalet ve temizlik malzemesi olduğunu söyleyen gönüllü kadın, yardımların köylere ulaştırılmasında çok büyük sorunlar olduğunu anlattı.
‘HASTANELER BİLE HİJYENİK DEĞİL’
Ankara’dan gönüllü olarak deprem bölgesine giden Sağlık Emekçisi Altan Akkuş ise 5 gün Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yardım çalışmalarına katıldığını söyledi. Akkuş, “Hastanenin içinde bile şebeke suyu yok. Bir haftadır insanlar temizlenemiyor. Tuvaletler çok pis. Hastaneler bile hijyenik değil. Enfeksiyon sorununun olmaması için uğraşıyoruz ama yeteli olmuyor. Hastane bahçesinde de çadırlar var. Bir an önce insanlar için duşlar yapılmalı ve tuvaletler kurulmalı. Yine de bu şartlarda gönüllü gelenler elinden geleni yapıyor” diye konuştu. Manisa Soma’dan gönüllü olarak bölgeye giden bir maden işçisi de “ELİ’den 250 işçi geldi. Soma’daki bütün maden şirketleri yer altı işçilerinden gönüllü grupları gönderdi. Biz Hatay Rönesans Rezidans ve il jandarma tarafında bulunan 600 evler denilen bölgedeyiz. Buradaki en büyük sorun AFAD’ın koordinasyon eksikliği. Geldiğimizde bize ‘Yapacağımız bir şey yok, siz kendiniz enkazlarda çalışacaksınız’ denildi. Böyle bir karmaşa içerisine geldik” dedi. Üçüncü günde enkaz aramalarının iş makineleriyle yeni yeni başladığını ifade eden maden işçisi, “İlk günden bu çaba gösterilmiş olsaydı daha fazla insan kurtarılabilirdi” dedi.
‘HATAY’A ULAŞMAMIZ 18 SAAT SÜRDÜ’
İstanbul’dan giden gönüllü Armanç Yılmaz da ciddi bir koordinasyon sorunu olduğuna dikkat çekti. Yolda çok zaman kaybı olduğunu aktaran Yılmaz, “Uçakla Gaziantep’e oradan da başka yerlere gönderileceğimiz söylendi. Ama bu süreç bayağı uzun sürdü. Saat 10.00’da havaalanındaydık. Uçağın kalkış saati gece 2’yi buldu. Oraya vardığımızda 04.30 civarıydı. Orada otobüs bekledik. Hatay’a ulaşmamız 18 saat sürdü. Sınırlı bir erzak götürmüştük. Yardım tırlarının ulaşmadığı, ulaşsa da insanlara ulaşamadığı bir süreçti. Çok sınırlı bir erzağa insanlar hücum etmeye başladı” ifadelerini kullandı. İstanbul Belediyesi ile koordineli çalıştıklarını ifade eden Yılmaz tanık olduğu bir olayı da şöyle aktardı: “Mülteci değilse de orada yaşayan Araplar vardı. Bir bebek ve o bebeğin kardeşini çıkardık. Dayısı oradaydı. Cesedi alıp bir aracın içerisine koyduk. Canlı çıkardığımız bebeği dayısıyla sahra hastanesine götürdük. Oradan hastaneye gidecekti ambulansla. Dayısı ‘Ben gidemem’ diyor. Sebebini sorduk. Mülteci kışkırtmalarından endişelendiğini düşündük. ‘Benim kaydım yok’ diyor. Böyle de bir sıkıntı vardı. İlk günü orada geçirdim. Genel koordinasyon da olmayınca sonra bizim ekip dağıldı herkes bireysel bir yerlere yardıma koştu.” İlk iki gün gıda ulaşımının çok geciktiğini anlatan Yılmaz, “Nasıl müdahalede geciktilerse erzak yardımında da geciktiler. Tırlar gelince de insanlar aç kalmaktan korktuğu için ne varsa almaya çalıştı. Dengesiz dağıldı erzaklar” dedi. Temizlik ve hijyen sorununa dikkat çeken Yılmaz hem gönüllüler hem depremzedeler için salgın hastalık ihtimali olduğunu ifade etti. Mültecilere yönelik kışkırtma ve provokasyonlara dair de konuşan Yılmaz, “Son dönemlerde Ümit Özdağ’ın hedef göstermelerinden kaynaklı şeyler de yaşandı. Antakya’da bir gencin polisin gözleri önünde 50-60 kişi tarafından linç edildiğini gördüm. Aslı ne olduğu, o insanın ırkının ne olduğu önemli değil tamamen hedef göstermeden kaynaklı. Bir Suriyeli ve Türkiyeli ailenin yan yana yaşadığını gördük. Türkiyeli ve Suriyeli ailelere çadır kurduk gayet sağlıklı yan yana yaşadıklarını gördük” dedi.
Evrensel'i Takip Et