Adıyaman'dan notlar: Kendi haline bırakılmış şehir toplanıyor
İktidarın körüklediği tehlike, enkazın henüz kaldırılamadığı bu şehre olabildiğince yansıyor. Çoğu zaman mültecilerin “Yağmacı” denilerek hedef gösterilmesi sonuçları itibariyle tehlikeli görünüyor.

Fotoğraflar: Murat Uysal/Evrensel
Murat UYSAL
Adıyaman
Adıyaman'da depremin üzerinden 1 hafta geçti. Adıyaman'ın merkez mahallelerinde sokaklar önceki günlere göre çok daha ıssız. Yalnız kepçe sesleri duyuluyor.
Depremin 5. gününden sonra sayıları artan arama kurtarma ekipleri dün de enkaz başındaydı. Depremin 4. gününe kıyasla çok daha fazla profesyonel ekip arama kurtarma ile ilgileniyor. Adıyaman Emniyet Müdürlüğünün yakınındaki aile apartmanında çalışmalar devam ediyor. Enkaz altında kalanların yakınları apartmanın karşısındaki demokrasi parkında bekleyişini sürdürüyor. Çadırları yok, gece gündüz yaktıkları ateşin başında, enkazın altındaki 17 canı ya ölü ya diri olarak almayı bekliyor.
- Çadıra ihtiyacınız var mı?
- Yok, kalmaya niyetimiz yok. Cenazelerimizi alırsak gideceğiz artık.
- Nereye?
- Neresi olursa burada bir şey kalmadı artık, ne iş ne ev ne bark.
"DIŞARININ SURİYELİSİ"
Mahalle arasında sokakları geziyoruz tek katlı gecekondu mahallesinde yıkım daha az. Bakkalın önünde bir adam kepenkleri açmış ateşi yakmış bir arkadaşıyla bekliyor. Bakkalın adı Veli. "Evinizde hasar var mı?" diye sorunca, yandaki iki katlı evi işaret ederek söylüyor:
- Yalnız şu merdiven çatlak var, o kadar da olur. İçeride sıva çatlakları var kolonlara bir şey olmamış. Bugün ekipler gelip bakacak hasar tespiti yapacak.
- Siz neyi bekliyorsunuz burada?
- Yağmacılar türemiş. Milletin dükkanını yağmalıyorlar. Dün geceden beri arkadaşla beraber dükkanı bekliyoruz.
- Kim bu yağmacılar?
Bu soruyla celalleniyor. Afedersiniz diyerek önce küfür ediyor sonra, "Suriyeliler" diyor.
- Ne çalıyorlar?
- Valla depremin ikinci günü arabayı dayamışlar dükkanların önüne beyaz eşya, mobilya ne buldularsa götürmüşler.
- Nerede oturur bu Suriyeliler, yıkılmamış mı evleri?
- Buranın Suriyelisi değil dışarının, dışarıdan gelmişler.
"İNSANLAR AÇ KALDI KARDEŞ"
Fotoğraflar: Murat Uysal/Evrensel
Ana caddedeki A101'in duvarına yazılan "Abi açtık aldık hakkınızı helal edin" yazısını soruyorum.
- Millet aç iki gün buraya kimse gelmedi. Mecbur alan aldı. Sonra fazlasını alan da oldu tabii olur her insan bir değil ki. Biri ihtiyacını alır, öbürü çalar.
- İlk günler bu kadar yağma korkusu var mıydı?
- Yoktu. Herkes canının derdindeydi. Ben de dün geldim dükkanın önüne. İşin aslı insanlar aç kaldı kardeş mecburiyetten çaldı. Bir kere çalan baktı ikinciyi de çalıyor bir şey olmuyor devam etti.
- Bahsettiğin Suriyeliler mi?
- Hepsi değil. Başta içinde bizim insanımız da vardır, belki şimdi de vardır ama dışarıdan gelen Suriyeliler var deniyor.
SUÇLU BULMA İSTEĞİ
Sorular böyle devam ediyor, Veli çoğu zaman çelişiyor. Adıyaman'da bir suçlu bulma isteği o kadar yoğun ki bir söylenti elektriğin 5 gün sonra geldiği internetin çekmediği şehirde ışık hızıyla yayılıyor. Aynı durum vali meselesi için de geçerli: “Hep o valinin suçu…” bu cümleyi o kadar çok yerde o kadar farklı insanlardan duydum ki hayret ettim yayılma hızına.
- Ne yapmış vali?
- Cumhurbaşkanımız aramış valiyi, vali de, "20 bina yıkıldı, 100 şehidimiz var" demiş. İnsan çıkar bir şehre bakar Adıyaman yok olmuş.
- Bu yüzden mi iki gün kimse gelmemiş.
- Bu yüzden tabii gelen yardımlar, ekipler Maraş yolundan dönmüş.
- Tek suçlu vali mi?
- Değil tabii ama suçun büyüğü de onun.
ÇOCUĞA SALDIRACAK KADAR BÜYÜYEN ÖFKE
Ara sokaklardan yürümeye devam ediyorum. Caddeye doğru çıkarken cadde üzerinde koşan 5-6 çocuk görüyorum. Peşlerinde bir adam onları kovalıyor. Yandan gelen bir başkası bir hışımla çocuklardan birine yumruk atmak üzere atıyor kendini. Çocuğa isabet ediyor ama kendi de yere düşüyor. Çocuklar kaçıyor. Yanlarına gittiğimde, "Kim bu çocuklar?" diye soruyorum. Yumruk atmaya çalışıp yere düşen "Çingeneler" diyor. Baştan beri kovalayan ise "Suriyeliler" diyor. İkisi de kim olduklarını bilmiyor. "Ne yapmışlar?" Suriyeliler diye yanıt veren devam ediyor: "Şuradaki Şok'u soydular geçenlerde. İçeride hiç bir şey kalmadı bu veletler hâlâ içeride bir şey arıyor. Hırsız, soyları hırsız bunların" diyor. Çingene diye yanıt veren devam ediyor: "Bunlar hep dışarıdan gelme Antep'in Maraş'ın çingenesi, Suriyelisi doluştu buraya ne buldularsa çalıyorlar. Geçen gün beyaz eşya çalmışlar. Pikaplara yükleyip götürmüşler. İnsanlar can derdinde can"
Bakkalın önünde dinlediğim hikayeyi burada da dinledikten sonra bahsedilen Şok'un binası ağır hasar almış önünde duvarlarda patlayarak düşen tuğlalar var. Sarılması kapatılması kaldırımdan dahi geçilmesine izin verilmemesi gerekiyor. Şok'un içi hakkaten bomboş.
BİR ÇANTA, BİR PANTOLON, BİR MONT
Bir başka enkaz alanına doğru gidiyorum. Yıkılmış binaların yanında öne doğru yatmış, iki katı dümdüz olmuş bir bina var. Kepçenin ucuna oturmuş biri en sonra kata pencereden girmeye çalışıyor. Önce arama kurtarma ekibi sanıyorum. Değil, içeride canlı bir var mı diye bakmaya da gitmemiş. 5 dakikaya yakın yıkıldı yıkılacak olan binanın penceresinde görünüyor adam. Aşağıya bir kadın çantası, bir erkek pantolonu ve bir mont atıyor. Aynı kepçe yan yatmış binanın en son katındaki pencereye doğru yükseliyor. Adam kepçeye atlayarak iniyor aşağıya…
İktidarın körüklediği tehlike enkazın henüz kaldırılamadığı, ailelerin bekleyişinin devam ettiği kendi haline bırakılan bu şehre olabildiğince yansıyor. Çoğu zaman Suriyeli mültecilerin “Yağmacı” denilerek hedef gösterilmesi sonuçları itibariyle tehlikeli görünüyor. Adıyaman’daki tablonun diğer yanında ise kendi haline bırakılmışlığın örneği olarak yıkılmak üzere olan evine pencereden giren kişi duruyor. Yarının ne olacağı o kadar muğlak ki eşinin çantası, pantolonu ve montu için canını hiçe sayabiliyor…


Evrensel'i Takip Et