Bir gece ansızın geldiler!
Yunan arama kurtarma ekibinin bir kız çocuğunu enkazdan çıkarırken mutluluktan ağlayarak birbirlerine sarıldığı anlara tanık olmuşsunuzdur. Irkın bir önemi kalıyor mu geriye?
Fotoğraf: DHA
Rana
Beykoz/İstanbul
6 Şubat’ta gerçekleşen ve yüzyılın cinayeti olan deprem ırk, din veya dil fark etmeksizin bütün dünyayı psikolojik olarak sarstı. Bu zor dönemde ülkemize dünyanın dört bir yanından maddi ve manevi destek aktı, akmaya da devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda epey gerilen siyasi ilişkilere rağmen Yunan dostlarımız “bir gece ansızın geldiler” ve bize umut ışığı oldular. ’99 depreminde de olduğu gibi Yunan halkı, derhal yardımımıza koşarak bize “Dayan komşu!” dedi. Henüz birkaç hafta önce silah açtığımız, nefret kustuğumuz insanlara bugün ailemizin ve arkadaşlarımızın canını emanet ediyoruz. Böylece, konu insan hayatı olduğu zaman, saraylarında oturan siyasetçilerin kutuplaştırıcı propagandalarının, saldırgan tehditlerinin ve çıkarcı söylemlerinin bizlerin nezdinde asla karşılık bulmayacağını dostluk ve dayanışmayla kanıtlıyoruz.
YUNANİSTAN’DAKİ YARDIM KAMPANYALARI
Depremin ilk gününden bu yana Yunanistan Deprem Planlama ve Koruma Örgütü Başkanı Prof. Dr. Efthymios Lekkas eşliğinde Türkiye’ye 46 itfaiye komandosu, 3 arama kurtarma köpeği, 8 tıbbi ekip ve Yunan Ulusal Acil Merkezi’nden (EKAB) uzman mühendisler gönderen komşumuz, bizi yalnız bırakmıyor. Siyasi partiler ve Atina merkezli İstanbul Pontus Rum dernekleri başta olmak üzere işçi sendikaları, özel okullar ve spor kulüpleri, Yunanistan’ın birçok bölgesinde aktif bir şekilde yardım kampanyaları düzenliyor. Bu ölümcül depremde zarar gören komşularının yaralarını sarmak için yiyecek, kışlık giyim, battaniye, hijyen malzemeleri, sağlık kitleri ve manevi destek… Ellerinden ne gelirse sağlıyorlar. Birçok genç Yunan, kan bağışı ve gönüllü arama kurtarma görevliliği yaparak büyük bir özveriyle Türkiye’ye destek oluyor. Birçoğu çocuk olan 10’a yakın depremzedeyi enkaz altından sağ bir şekilde kurtaran Yunan arama kurtarma ekipleri, mutluluk gözyaşlarını tutamayarak kardeş halkına sıkıca sarılıyor.
İki kardeş halk arasında doğal olarak gelişen birlik ve dostluk haline bakılırsa, halkın odağını ekonomik felaket, giderek çöken yaşam standartları ve siyasi hakkaniyetsizlikten uzaklaştırmak için Türk-Yunan dış politika çatışmasına dikkat çekmeye çabalayan siyasi liderler, komşuyu düşmana dönüştürmekte başarılı olamadı diyebiliriz. Hem Türkiye hem Yunanistan’da yaklaşan seçim tarihleri için milliyetçi seçmen kitlesini genişletme stratejileri, dayanışma içerisinde olan Türkiye ve Yunanistan halklarını manipüle edemedi, edemeyecek. Halk olarak, Türk veya Yunan diye ayrıştırmadan, bağnaz ve kutuplaştırıcı siyasetçilere rağmen omuz omuza mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
DOST YUNAN MEDYASI
Türkiye ve Suriye’yi derinden etkileyen deprem, günlerdir Yunan yayın organlarının gündeminde birinci sırada. Deprem bölgelerinden canlı yayın yapan Yunan muhabirler, gözlerinin dolmasına aldırmadan azimle Yunan halkını gelişmelerden haberdar tutmaya devam ediyor. Yunan medyası; televizyon kanalları, gazete ve dergi gibi iletişim kaynakları aracılığıyla bizi desteklemeyi sürdürüyor. Yunan karikatüristler de sanatları aracılığıyla bize dayanışmalarını ve dostluklarını göstererek bu dönemde biraz olsun umuda tutunmamızı sağlıyorlar.
IRKIN BİR ÖNEMİ KALIYOR MU?
Eminim hepiniz sosyal medya sayesinde Yunan arama kurtarma ekibinin yedi yaşındaki küçük bir kız çocuğunu enkazdan çıkarırken mutluluktan ağlayarak birbirlerine sarıldığı anlara tanık olmuşsunuzdur. Irkın bir önemi kalıyor mu geriye?
Peki, madem kalmıyorsa ben henüz on yaşında bir çocukken Yunanım diye zorbalığa uğrayıp neden anneme ağlayarak “Anne, yüzyılda düşman değişmez mi?” diye soruyorum? Altıncı sınıfta en sevdiğim ders olan tarihte, hocam neden diğer öğrenciler bana zarar verecek diye Kurtuluş Savaşı’nı anlatmaya korkuyor? Neden ben Efes gezisinde gururla İzmir Marşı’nı söylerken arkadaşlarım “Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar” dizesini bana doğru avazları çıktığı kadar bağırarak söylüyor? Neden henüz altı yaşında bir çocukken okulumun milli bayram kutlamasında dans hocam sahnede “İşte düşmanı denize döken, Yunan kanı akıtan ataların çocukları bunlar!” diye bağırıyor? Çocukların masum bayram coşkusunu bile geçmiş kinlerin anısıyla kirletmekten alıkoyamıyoruz mu yani kendimizi? Belki o sırada bu ırkçı söylemlerde bulunan insanların kötü bir niyeti yoktu, kültürel alışkanlıktan yaptılar. Ancak ben her aşağılandığım ve canımın yandığı anı dün gibi hatırlıyorum.
ESAS OLAN HALKLARIMIZ ARASINDAKİ KARDEŞLİK
Yarı Türk yarı Yunan biri olarak geçen yazı dehşete kapılmış bir şekilde geçirdim. Savaş mı çıkacak? Nereye kaçacağız? Neden siyasetçilerin anlamsız rekabeti yüzünden hep halk acı çekiyor? Bu soruları sorarak yatıp kalktım, Türk ve Yunan kimliğim kendi içimde çatıştı. En sonunda karar verdim ki ben yarı Yunan veya yarı Türk değilim. Hem Yunan hem Türküm, ikisinden de tarihsel ve kültürel zenginlik akan coğrafyaların çocuğuyum ve bundan gurur duyuyorum. Artık ırkçılığa uğrayacağım veya darp edileceğim diye Türküm demekten korkmadığım bir Yunanistan ve Yunanım demekten korkmayacağım bir Türkiye istiyorum. Aylarca süren çatışma ve nefretten sonra ancak ölümcül bir deprem Türkiye ve Yunanistan’ı bir araya getirebildi. Savaşın eşiğinde olan iki ülkeyi kıyametten döndüren barış fidanı, on binlerce masum insanın ölümü olmamalı. Geçmişte yaşanan düşmanlıklar geçmişte kalmalı, genç nesle bu insanı içten içe çürüten anlamsız kin taşınmamalı. Birkaç ay önce tehdit edilen Yunanistan’dı, şimdi ise enkazın ortasında öldüresiye dövülen Suriyeliler… Oysa bu zor günlerde birbirimize uzattığımız elin, kurduğumuz dayanışma köprülerinin bir şeyler öğretmesi lazım. Genç nesil olarak bizim, insanların teninin rengi, konuştuğu dil veya atalarının düşmanlıklarıyla ilgilenmememiz lazım. İnsanların yalnızca kahredici bir deprem felaketi yüzünden bir araya gelmediği bir dünya yaratmak üzere gayret etmeliyiz.