Ortası bulunur mu?
Uğur Soylu Ocak ayında metal işi yapan bir fabrikada geçirdiği iş kazasında, kafasına isabet eden bir metal parçasının tahribatı sonucu hayatını kaybetti.
Uğur daha yirmi dört yaşındaydı ve hayat doluydu. Kesintili de olsa yaklaşık dokuz yıl aynı işyerinde çalıştı. İş kazası ve iş kazasına bağlı ölümü basında hiç yer alamasa da, gidip acılı ailesini bulup konuyu bu köşeye taşımak istedim.
14.1.1988’de doğan Uğur iş kazasını 08.1.2013 tarihinde geçirir ve hastaneye kaldırılır. Yaşam mücadelesi 14.1.2013 tarihinde yani doğum günü olduğu gün son bulur. Annesi kazadan kısa bir zaman önce doğum kutlaması yapıp yapmayacağını Uğur’un kendisine şakayla da olsa sorup sohbet ettiklerini söylüyor. Kaderin cilvesine bakın ki doğduğu günün yıl dönümü öldüğü gün oluyor.
Babası sürekli olarak “Ben yandım başka babalar yanmasın” diye feryat ederken aslında tedbirsizliğe ve alınmayan iş sağlığı ile iş güvenliği tedbirlerine isyan ediyor. Üstelik baba oğul aynı işyerinde çalıştıklarından, oğlunun iş kazasını aynı anda görmüş olduğundan ayrı bir travma içerisinde olduğunu ve nereye baksa oğlunu gördüğünü söylüyor. Bunca acının içerisinde en çok da işverenin gelip bu acılı zamanında “BU İŞİN ORTASINI BULALIM” demesi babanın acısını daha bir artırıyor. Ancak baba, davacı olmamaları yönünde ve bu işin üstünü kapatmak için böyle söylendiğini düşünüyor.
İşverenler maliyeti işçilerin hayatından bile önemli gördükleri için, bir çok işyerinde tedbirler alınmaz ve işçiler iş kazalarına yani iş cinayetlerine kurban gider. Her seferinde işçiler ölür, işverenler için hiç bir yaptırım ortaya çıkmayacağı için işverenler normal hayatlarına devam ederler. Olan tabii ki ölene ve acılı yakınlarına olur. Birçok defasında olay basına bile yansımaz ve haber değeri taşımaz. Aynı bu olayda olduğu gibi. Basın için ölen işçinin haberi risklidir. Çünkü karşısında işverenler vardır ve güçlüdür. İşverenlerse böyle olumsuzluklarla anılmak, toplumdaki cilalı yanlarının bozulmasını istemezler.
Zaten mülki amirler bırakın iş cinayetlerinden hesap sormayı, bir bakmışın ziyaret, peşinden açılış, sonrasında yemekli toplantı ve gün çoktan sona ermiş. Arada basın açıklaması da yaptı mı tamam. Buradan yüksek sesle sorsam acaba ;
-Bizdeki mülki amirlerin tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermekten işverene hesap sormaya gücü yeter mi?
-Hastanede işçiyi ziyaret edip basın karşısında ailesine hitaben ‘Gereken ne ise yapılacak’ diyebilir mi?
-Ölen işçinin cenazesine katılıp örneğin acılı anne ile beraber gözyaşı döküp ‘Mutlaka ihmali olanlardan hesap soracağız.’ diyebilir mi?
-Konu ile ilgili derhal yasal girişimleri yapıp, örneğin müfettiş görevlendirip, hızla olayın üzerine gidip kamu vicdanının kısmen rahatlamasını sağlayabilir mi?
Tabii ki bunların hiçbirini yapamayacağını herkes gibi ben de biliyorum. Ben gittim ve o acılı ailenin acısını paylaştım. Yapabileceğim bir şey olup olmadığını sordum. Bundan sonra da eğer ihtiyaçları olursa yerimin hep onların yanı olduğunu üstüne basarak söyledim. Belki her şeye gücüm yetmez ama Hz. İbrahim peygamberin yandığı ateşe, ateşi söndürmek için ağzında su taşıyan karınca misali BENİM SAFIM BELLİ !..
*Birleşik Metal İş Kocaeli Şube Sekreteri
Evrensel'i Takip Et