14 Şubat 2023 06:00

Uzmanlar anlattı: Adım adım binlerce bina nasıl enkaza döndü?

Depreme dayanıklı denilen yeni binalar 10 ilde neden bu kadar cana mal oldu? Rant, yapı denetimin eksikleri, mühendislik standartlarına uyulmaması… Binalardaki kusurları uzmanlar anlattı.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Maraş merkezli iki büyük deprem, Türkiye’nin güneyi ve Suriye’nin kuzeyinde eski ve yeni binlerce binayı yerle bir etti. Bazı yeni bloklar, “cennet bahçesi” diye pazarlanan, “güvenli” olduğu iddia edilen binlerce bina bu yıkılan binalar arasında. Depreme dayanıklı denilen yeni binalar 10 ilde neden bu kadar cana mal oldu? Rant, yapı denetimin eksikleri, mühendislik standartlarına uyulmaması… 30 binden fazla insanın ölümüne sebep olan binaların bulunduğu enkaz bölgesinde incelemeler yapan uzmanlar bu temel sorunlara dikkat çekti. Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu ve İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç gözlemlerini Evrensel’e anlattı.

DEPREME DAYANIKLI DENİLEN YAPILAR YIKILDI

Osmaniye ve Antep’teki enkaz bölgelerinde gözlemlerde bulunan Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, pek çok ihmale dikkat çekiyor: “Bu şehirlerde yapı stoğunun güvenli olmadığı bilinen bir gerçekti. Son 20 yılda yapı stoğunun güçlendirilmesi için ciddi bir çaba gösterilmedi. Yapı envanteri ile ilgili hiçbir adım atılmadı. Kentlerin güvenli yaşamı için hiçbir plan program gerçekleşmedi. Yapı stoğu problemliydi, sonrasında yapılan yapılar bu problemleri azaltmak yerine daha da arttırdı. Bu 10 ilde 80 öncesine ait yüzde 11 civarında yapı var, bu yapılar daha önceki afet yönetmelik öncesi yapıldığı için risk oluşturuyordu. Bu süreçten sonra yapılan binalar ise yüzde 88 civarında. Bu yapılarda ciddi yıkım görüyoruz. Son 20 yılda yapılan yapılar ise yapı stoğunun yüzde 60’ı civarında. Son dönemde depreme karşı ‘güvenli’ olduğu iddia edilen ve yıkılan yapılar bunlar. Son 20 yılda yapılan yapıların yüzde 30’un üzerinde bir hasar söz konusu.”

‘TESPİT YAPILMADI, ÖNLEM ALINMADI’

İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç’in yorumu ise şöyle: “Türkiye’de 10 milyonluk bir yapı stoğu var. Buradaki yapı stoğunun yüzde 65’inin riskli olduğu biliniyor. Bu riskli yapıların noktasal olarak tespit edilmesi gerektiği yıllardır ifade ediliyor. Buna göre de yıkılıp yeniden yapılacaksa bunun yapılması ya da güçlendirilmesi gerekiyordu. Bunlar bugüne kadar yapılmadı. Dönüşüm çalışmaları çeşitli yerlerde rant amaçlı bir niteliğe dönüştü. Depreme hazırlık için bir kentsel dönüşüm çalışması gerçekleşmedi. İstanbul’da birinci derece riskli bölgelerde de bu dönüşümün yapılmadığını görüyoruz. Malzeme kalitesi, işçilik, inşa tekniklerindeki sıkıntılar, tasarım sorunları, zemin koşulları, yan binalardaki çarpışma etkileri, zemindeki sıvılaşma, sonradan yapılan tadilatlar, kolon kesimleri... Pek çok sebeple yıkılabiliyor binalar. Bunların hepsini de bölgedeki enkazlarda tespit ettik. Teknik olarak meselenin özü bunlar. Bunlar önlenebilirdi. Böylesine bir yıkımın yaşanması gerekmiyordu. Bölgede bu büyüklükte bir deprem yıllardan beridir söyleniyordu. Hasarlı ve riskli yapıların tespiti yapılmalı ve önlemler alınmalıydı. Yapı üretim süreçlerinin sağlıksız bir şekilde yürütülmesi söz konusu. Bunu yeni yapıların da ciddi şekilde hasar görüp yıkılmasından görüyoruz.”

BİNALAR STANDART YAPI SİSTEMİNE AYKIRI ŞEKİLDE YAPILMIŞ

Eyüp Muhçu, medyada her deprem döneminde sürekli gündeme getirilen ve bağırtılan “kolon kesme” konusunun burada istisnai olduğuna dikkat çekiyor: “Kolon kesme istisnai şeyler. Asıl olarak yapı denetimi olmadan ve standart yapı sistemine aykırı şekilde yapılmış binalar. Yapılar aşırı sıcak koşullardan etkilenince betonlar yanmış ve deprem sonrası küçük parçalara ayrılmış. Sağlam bir betonarme olsa yıkılmaz, yıkılsa da bloklar şeklinde olurdu betonlar. Oysa numunelere baktığımızda, küçük parçalara bölünmüş, dağılmış betonarme görüyoruz. Sadece yıkılmamış, dağılmış! Demir donatıları yeterli sayıda ve doğru bir şekilde yapılmamış. Baştan sona sorunlar söz konusu. Yer seçimlerinde de sıkıntı var. Bölgede en çok yıkılan yerlerin deprem sırasında sıvılaşmaya uygun, zemini çürük yapılar olduğunu tespit ettik. Dereyi doldurup üzerine bina yapmışlar. İslahiye’de iki üç yıllık yıkılan binalar hep böyle. Yan yatan binalarda betonarme sistem muhafaza edilmiş ya da alt tarafı çökmüş betonarmesi kalmış binalar var. Bu şu anlama gelir; burada zeminde problem vardır. Üst üste düşüp yerle bir olmuş binalarda betonarme sisteminin kurallara uygun yapılmadığını söyleyebiliriz.”

MESELE TEK BAŞINA KİŞİLER DEĞİL

Muhçu bu soruya ise şöyle yanıt veriyor: “Afete neden olanları korumak için birtakım gözaltılar tutuklamalar yapılıyor. Asıl sorumlular, bu kararı verenler, onaylayanlar, yapılanma izinlerini verenler hukuki bir yaptırıma tabi tutulmuyorlar. Bu kararları verenleri korumak için; kolon kesilmesi gibi sorunları asıl sorunların yerine ikame ettirmeye çalışıyorlar. Bu süreçten sonra enkazdaki tespitler sağlıklı yapılmazsa sorumluların cezalandırılması, adil yargılanması da nispeten engellenmiş olacak. Hasar tespitlerinin sağlıklı yapılması, numunelerin sağlıklı toplanması, kurumların emrindeki çalışanlar dışında mimar mühendislerin bu ekiplerde olması gerekiyor.”

Yüzgeç ise bu konuda şunları paylaşıyor: “Denetim hizmetlerinin, uygulamadaki mühendis hizmetlerinin, proje hizmetlerinin büyük oranda imzada, kağıt üzerinde olması bu yıkımı yarattı. Görünen o ki kamunun vicdanını yatıştırmak için atılan adım, burada sadece belli sorumluların gözaltına alınması. Kusuru alan herkes cezasını çekmeli ama mesele oradaki sadece mühendis ya da müteahhit değil. Burada ciddi bir sistem sorunu var. Bu bataklığı kurutmak lazım. Sistem uzunca bir süredir düzgün bir yapı üretimi açısından bir sonuç vermiyor. Yıkım ve hasarın bu kadar çok olmasının sebebi sadece o binaları yapan kişilerin kötü karakterli olmasından sebep değil.”

 

HASAR TESPİTİ NE KADAR GÜVENİLİR?

Deprem bölgesinde hâlâ ayakta duran binalarda hasar tespiti çalışmaları da başladı. Muhçu önemli iddialara dikkat çekiyor: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ekipler oluşturuyor. Bu ekiplerle ilgili ciddi sorunlar ve sorular da gündeme geliyor. Örneğin Osmaniye’de mimar mühendis desteği olmadan bunu yapıyorlar. Var olan mimar mühendislere bu binaların hasar tespitinde teknik kurallara uymamaları konusunda telkinlerde bulunuyorlar. ‘Ya az hasarlı gösterin ya da yoğun hasarlı gösterin’ diyorlar. Az hasarlı ya da hasarsız yapılar da var burada. Bu yıkılması gereken binanın korunması, korunması gereken binaların yıkılması anlamına geliyor.”

Yüzgeç ise Bakanlığın İMO ile iş birliği içinde olduğunu, gönüllü mühendislerin bu süreçte kimi hasar tespiti bölgelerinde çalışmalara katıldığını söylüyor ve dikkat edilmesi gereken noktaya işaret ediyor: “Özellikle kolon-kirişteki hasarlar riskli hasarlardır. Onun haricindeki duvarlardaki çatlaklar risk teşkil etmeyebilir. Bunu da orada görevli mühendisler tespit eder.”

"TOKİ BİNALARI NE KADAR GÜVENİLİR?"

Muhçu’ya göre “TOKİ binaları yıkılmıyor” söylemi henüz bir gerçeklik teşkil etmiyor. Bir ön kabulle değerlendirilemeyeceğini söyleyen Muhçu, “Şu an bunu söylemeleri mümkün değil. TOKİ binalarında da çatlak var, bu binaların yer seçimi konusunda sorunlar yaşanmamış olabilir. Ama daha önce Van’da TOKİ binalarının hasar gördüğünü biliyoruz. Şimdiki yapılacak hasar tespiti içerisinde görülebilir durum” diyor.

Yüzgeç’e göreyse TOKİ’nin üretim süreci bu sağlamlığın asıl sebebi: “TOKİ’lerin yıkılmamış olması nispeten bir mühendislik hizmeti aldığını gösterir. TOKİ’lerin yapı üretim karakteri tünel-kalıp denilen bir sistemdir o da güvenli yapı üretilmesi açısından önemlidir. Bu daha masraflıdır ve daha zordur. Daha çok toplu konut için müsait bir sistemdir bu. Maliyeti de yükseltir. Ama zaten buna her bina için ihtiyaç yoktur; mühendislik şartnamelerine uyulduğunda zaten binalarda sorun olmaz.”

ÖNCEKİ HABER

ÇHD, depremzede çocukların tarikatlara verildiğine dair ihbar aldığını duyurdu

SONRAKİ HABER

CHP’li Meclis Üyesinden deprem sürecinde yapılan ÇED toplantısına tepki

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa