MESEM öğrencisi: 12 saat çalıştıktan sonra depremzedeler için yardıma gidiyorum
MESEM öğrencilerinin fikirlerini gözlemlemek, tartışmaları dinlemek için MESEM öğrencilerinin çalıştığı Ümraniye'deki Oto Sanayi Sitesi KADOSAN'dayız.
Fotoğraf: Evrensel
Eren YÜCEBOY
İstanbul
Maraş’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler 10 ilde yıkıma ve can kaybına sebep oldu, on binlerce insan hayatını kaybetti. Deprem pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. MESEM öğrencilerinin fikirlerini gözlemlemek, tartışmaları dinlemek için MESEM öğrencilerinin çalıştığı Ümraniye'deki Oto Sanayi Sitesi KADOSAN'dayız.
MESEM öğrencilerinin yaşanan depreme ilişkin ilk söyledikleri iktidarın üzerine düşen hiçbir vazifeyi yerine getirmemiş olması. İçlerinden biri şu şekilde açıklıyor fikrini: "İnternetten videolar paylaşıyorlar şimdi. Depremden önce bilim adamları konuşmuşlar, ‘Buralarda deprem olur, önlem alın’ demişler. Devletin bu insanları dinlediği yok. Zamanında bu insanları dinlemiş olsalardı, önlem alsalardı bugün bu kadar bina yıkılmazdı."
Kaportacıda çalışan arkadaşı da destek çıkıyor arkadaşına: "Kimse göz göre göre yıkılacak binada yaşamaz. Herkes ister sağlam bir evi olsun. Ama insanların sağlam evlerde kalacak paraları yok, evler pahalı. İnsanlar mecbur kalıyorlar çürük evlerde yaşamaya. Devletin bu çürük evlere önlem alması gerekirdi."
Bir diğer MESEM öğrencisi de kendi mahallesinden örnek vererek açıklıyor alınmayan önlemleri: İstanbul'da bir depremin olması geceleri rüyalarıma bile giriyor artık. Deprem olsa ne yaparım diye düşünüyorum. Geçen gün mesela, bir arkadaşın evinin önünde arkadaşı bekliyorum. Binanın sıvası yok, duvarları çatlak... Otuz yıllık bina. Yandaki binayla arasında dört beş santim boşluk var sadece. Baktım, dedim, gerçekten bir deprem olsa bu bina yıkılır. Bunun gibi sayısız bina var bizim mahallede. Ama hepsi ayakta durmaya devam ediyor. Kimse bunları sağlamlaştıralım demiyor."
İş yerlerinin deprem karşısındaki dayanıklılığından da şüpheli aynı MESEM öğrencisi, “Burada, sanayideki atölyeler de çok sağlam değil. Sanayinin içindeki sosyal tesislerde çok sağlam değil. Bakıyorum, hepsi çürük. Hepsinin bir tarafı çatlak mutlaka. Düşünmeden edemiyorum. Deprem olsa ya mahallede evde olacağım ya da burada çalışıyor olacağım. Nasıl kurtulacağım bilmiyorum” diyor.
“AİLELERİ BAŞLARINDA BEKLEMİŞ BİR UMUT BELKİ BİRİ GELİR DE KURTARIR DİYE AMA KİMSE GİTMEMİŞ”
MESEM öğrencilerinin devletin görevini yerine getirmemiş olmasına ilişkin fikirleri yalnızca depremden önce alınmayan önlemlerle sınırlı değil. Depremden sonraki süreçte de, özellikle ilk iki günde devletin üzerine düşeni gerçekleştirmediği yönünde. Bir başka MESEM öğrencisi, “İnsanlar saatlerce enkazın altında kalmışlar. Aileleri başlarında beklemiş bir umut belki biri gelir de kurtarır diye ama kimse gitmemiş. Hangi videoya denk gelsem ağlıyor insanlar, yardım bekliyor. Yardım bekledikleri devlet. Ama devlet yetersiz kaldı ilk iki gün. Askerler depremin yaşandığı şehirlere gönderilebilirdi. Gönderilseydi belki bu kadar kişi ölmemiş olurdu” diye sitem ediyor.
Ancak, iktidarın "kader" söylemini haklı bulan öğrenciler de mevcut. 15 yaşındaki Osman da onlardan biri. Yaşananların kader olduğunu belirtse bile, kaderin de yine insanların üzerinde bir sorumluluk yüklediğini belirterek açıklıyor fikrini: "Ayetler, hadisler var. İnsana gelen her şey Allah'tan. Yaşananlar da takdiri ilahi. Ama kader demek de tek başına çözüm değil. İnsanın kaderini çizen Allah, insana bir zeka da vermiş. İnsan zekasıyla bazı şeylere önlem alabilmesi lazım. En sağlam binaları dikdikten sonra, herkes üzerine düşeni yaptıktan sonra yine yıkım oluyorsa, yine bu kadar insan ölüyorsa, o zaman kader denebilir anca."
Osman, iktidarın depremden sonra yaşanan sürece müdahalesini de kimi eleştirileriyle birlikte başarılı buluyor: "10 tane şehir, az değil. Devletin yetişmesi zor oldu tabii. Bu kadarına gücü yetti, bu kadarını yaptı. Ben genel olarak başarılı buluyorum. Ama yağmacılara şiddet uygulanması bana göre doğru değil. Devleti bu insanlara şiddet uygulaması dışında genel olarak başarılı buluyorum."
“NEREDE YARDIMA İHTİYAÇ VARSA ORAYA GİDİYORUM”
Ülkenin dört bir tarafından deprem bölgesine giden yardımlar, milyonlarca insanın yardım dayanışması da MESEM öğrencilerinin bahsettikleri konulardan. 16 yaşındaki Sercan kendisinin de elinden geldiğince yardım göndermek için çabaladığını belirtiyor: "Günde 10-12 saat çalışıyoruz, değişiyor. Normalde yorgunluktan eve atarım kendimi hemen. Arkadaşlar dışarı çağırsalar yok derim, gitmem. Kolumu kaldırmaya dermanım kalmıyor ki gideyim. Buna rağmen iş çıkışlarında depremzedeler için yardım topluyorum. Nerede koli toplandığından, nerede yardıma ihtiyaç varsa oraya gidiyorum. Muhtarlığa gidiyorum, belediyenin yerine gidiyorum. Kendim pek bir yardım malzemesi veremiyorum belki ama yine de oradaki insanlara faydam olsun diye elimden geleni yapıyorum bu şekilde."
“KİM NE SUÇ İŞLESE SURİYELİLERDEN BİLİYORLAR”
16 yaşındaki Suriyeli MESEM öğrencisinin ise sohbetimiz sırasında üzerinde en çok durduğu konu depremden sonra yine kışkırtılmaya başlanan ırkçı propaganda. "Yıkımın ne olduğunu bizden iyi kimse bilmez." diyor ve devam ediyor: "Twitter kullanmıyorum ben normalde. Ama sırf bu depremden sonra ne olduğunu takip edebileyim diye Twitter açtım kendime. İlk günden beri bakıyorum. Birileri bir şey çalmış mesela. Hemen diyorlar ki çalan Suriyeli. Birileri yol kesmiş. Diyorlar ki Suriyeli. Kim ne suç işlese bizden biliyorlar. Ama insan kötülük yapacaksa eğer bunu Türk diye, Suriyeli diye yapmıyor. O insanın nasıl biri olduğuyla alakalı. Nereli olduğuyla alakalı değil. Ben istiyorum ki her şey bizden bilinmesin. Türkiye'de ne olsa, her şeyi bizden biliyorlar çünkü. Beni tanıyan arkadaşlarım benim nasıl biri olduğumu iyi biliyorlar. Onlardan bana bir kötülük gelmiyor beni bildikleri için. Ama beni tanımayan birine Suriyeliyim deyince hemen kötü bakmaya başlıyor. Hep böyle haberler yüzünden."
“DÜNYA YERİNDEN OYNASA ONLARA BİR KIYMIK BİLE BATMIYOR”
Suriyelilerin de Türkler gibi depremzedelerle dayanışma içerisinde olduğunu ama bunu konuşan çok az sayıda kişi olduğundan yakınarak şöyle devam ediyor: "Benim akrabalarım var Hatay'da. Şükür, hiçbirinin başına bir şey gelmedi. Ama yine de komşularının haline üzüldüler. Bize diyorlar ki bazen, Suriyeliler kendi memleketinden kaçıp geldiler. Biz Suriye'den buraya gelmek zorunda kaldık, evet. Ama depremin olduğu yerden kaçmak yerine orada kaldı benim akrabalarım. Komşularına yardım etmek için kaç gün uğraştılar. Ben de burada elimden ne geliyorsa yapıyorum. Usta başı gelip de yardım topluyoruz deyince, cebimde ne varsa çıkarıp veriyorum."
Bütün bu alınmayan önlemlerin, yaşanan yıkımın çözümüne ilişkinse somut bir önerileri mevcut değil MESEM öğrencilerinin. Ama yine de en genel cevabı 15 yaşındaki Süleyman veriyor: "Zenginlerin keyfi yerinde. Dünya yerinden oynasa onlara bir kıymık bile batmıyor. Olan bizim gibilere oluyor sürekli. Fakirlik bitmedikçe bu dertler de bitmez."