Maraşlı depremzedeler: AFAD’ın yapması gereken organizasyonu biz yapıyoruz
Maraş’taki büyük depremlerin üzerinden 10 gün geçti. Fakat yıkılan evlerin yerine bir çadır konamadı. Yardımlar düzensiz. Depremzedeler kendi komitelerini kurarak ayakta kalabildiklerini söyledi.
Birkan BULUT
Maraş
Maraş’ta ilk depremin merkez üssü Pazarcık’a giderken, Narlı beldesinden geçiyoruz. Belde yıkılmış, yıkılan yerler arasında afetlere müdahale etmesi gereken itfaiyenin binasının olması dikkat çekiyor. AFAD’a ait birçok çadır kurulsa da yeterli olmadığı etraftaki derme çatma barınaklardan anlaşılıyor. Zaten çoğu çadırda birkaç aile birlikte kalmak zorunda kalmış…
Az ötesindeki Alevi Kültür Derneğinin cemevi etrafında çadırlar kurulmuş. Emek Partisi de bölgeye ulaştırdığı yardımlar için buradaki gönüllülerle koordinasyon noktası kuruyor. Cemevinin önü sürekli hareketli. Vatandaşlar bir yandan çadır, ısıtıcı, gıda gibi ihtiyaçlarını talep ederken, gönüllüler de hararetle yardımların sevkiyatını planlamaya çalışıyor. Özellikle zor durumdaki çevre köylere öncelik verildiğini görüyoruz.
Narlı’dan İsmail Ördek “Depremzedeler olarak acımızı unuttuk, kendi kriz masamızı oluşturduk. Herkes yardım tırları gönderiyor, gelen yardımları hep birlikte dağıtmaya çalışıyoruz. Kolluk kuvvetinin, AFAD’ın burada kriz masası kurması gerekirken, bu organizasyonu biz yapıyoruz” diyor.
KURTARMA ÇALIŞMALARI DURDU
Pazarcık’ın çarşısına indiğimizde, yıkık dökük bir sokağın üzerindeki renkli şemsiyeler, eskiden burada bir hayat olduğunu hatırlatıyor. Fakat şimdi her yer gri, toz kokusu burnunuzdan gitmiyor. Yere çakılan dükkan tabelaları, giriş katlarının binaların altında nasıl kağıt gibi ezildiğini gösteriyor. Deprem gece olduğu için kapalı olan dükkanların üzerindeki katlarda insanlar kurtulmuştur diye avutuyoruz kendimizi. Enkazların kapattığı sokaklarda genelde iş makineleri çalışmıyor. Kurtarma çalışmaları durmuş, enkaz kaldırma çalışmalarını bekliyorlar. Sokağın asıl telaşı dükkan ve evlerdeki eşyalarını yükleyen depremzedelerde...
KOMİTE KURUP İŞE BAŞLADIK
Pazarcık’ta aynı bölgede birbirine yakın 3 nokta var. Aşağıda Silopi Belediyesi ve KESK çadırları, yukarıda Alevi Kültür Derneği, onun da yukarısında Dersim Belediyesinin çadırları var. Alevi Kültür Derneğinin Pazarcık Şube Yöneticisi Doğan Çoğu, desteğe gelen kurumlarla birlikte çalıştıklarını söylüyor. Bir komite kurup başlamışlar işe. Kıyafet tepeleri az ileride. Ancak her gün tüketilen yiyecek ve hijyen malzemeleri desteği bekliyorlar. OHAL ilanından sonra herhangi bir engelle karşılaşmadıklarını söyleyen Çoğu, “Fakat şehir girişlerinde veya başka yerlerde olduysa bilmiyorum, ben buraya odaklandım” diyor.
“HAZIRLIKSIZLIĞI, DEVLETSİZLİĞİ GÖRDÜK”
Buradaki koordinasyona katılan birçok kurum var. Antep’teki Tilkiler Köyü Dayanışma Derneği Başkanı Tarık Alpdoğan, şunları söylüyor: “Köyümüzde yıkım olmayınca imkanlarımızla burası için seferber olduk. Çeşitli kurumların katılımıyla komite oluşturduk. Ancak hâlâ düzen tam oturmamış durumda. 8 günden beri devletsizliği, koordinasyonsuzluğu, hazırlıksızlığı gördük. Pazarcık belediye başkanı bir hafta sonra geldi buraya.”
DEPREMZEDELERİN KATILIMI ÖNEMLİ
Ancak çadır bölgelerindeki ihtiyaçların karşılanması az sayıdaki kişi tarafından idare ediliyor. Bu da halkın, kendi imkanlarıyla kurduğu dayanışmada edilgen olmasına yol açıyor. Dayanışmanın örgütlenmesinde görev alanların sayısı daraldıkça, vatandaşlar devletin yerine getirmediği sorumlulukları yardımları ulaştırmaya çalışanlara yüklüyor. Örneğin cemevi önünde genç bir kadının çorap vermeyen görevlilerle kavga ettiğine şahit oluyoruz.
AÇGÖZLÜLÜK DEĞİL, YARDIMLAR BİTECEK KORKUSU
AFAD, belediye, asker, polis, sendika, bazı muhalefet partileri yardım kuruluşu, depremzedeler... Kime sorsak yiyecek, giyecek, temizlik malzemesi gibi yardımların stoklandığını söyleyip vatandaşı suçluyor. Ancak bunun nedeni açgözlülük değil, yoksulluk ve güvensizlik. Günlerce kendisine ulaşılmamış, çaldığı her kapı yüzüne kapanmış, depremin 10. gününde hâlâ çadır arayan depremzedeler devlete güvenmiyor. Dondurucu soğukta sabahı görmeye çalışan vatandaşlar, aylarca dışarıda yatacağını biliyor. Bir süre sonra yardımların biteceğini düşünerek birkaç paket de kenara atmak istiyor. Yani açgözlülük denilen birkaç paket daha su, bebek maması, kuru yiyecek...
Tabii resmi mekanizmaların yardımların dağıtımı ve denetimindeki beceriksizliği de buna neden oluyor. Muhtarların yardım sakladığı ya da yakınlarına dağıttığı sözlerini her yerde olduğu gibi burada da duyuyoruz.
EMEK, EMEK, EMEK...
Pazarcık’ta rastgele dolaştığım mahallelerde, enkazdaki eşyalarını toplayıp taşınan bir sürü insan gördüm. Kamyonlara, traktörlere yüklenen eşyalarda sadece temel geçim araçlarını taşımıyorlar. Sırtlarına yükledikleri şey hatıraları, umutları, en önemlisi de emekleri...
Bunu çoğu sokakta görebileceğiniz barınaklardan birinde anladım. 70’lerine merdiven dayamış, yıkık bir evin önünde sessizce oturan amca ile teyzenin yanına gittim. Arkalarındaki hasarlı bina da az ilerideki bahçe de onların. Maraş’ta çok yaygın olduğu üzere onların ailesinde de Avrupa’da çalışan çok sayıda kişi var. Çalıştıkça biriktirip evlerine, bahçelerine yatırmışlar.
“Keşke ölseydik” diye ağlayarak anlatıyor teyze, “Çocuklar dışardadır. Su yok, gaz yok. Bu karakışta... Oldu işte, bize vurdu. Vurgun gibi...”
65 yaşında böyle bir şey görmediğini söyleyen Ali amca, ellerini makara gibi çevirip anlatıyor: “Patoz gibi sallandık... Çadır bulamayınca aha bunu yaptık. İki aile kalıyoruz. Yemeği de Maçoğlu’nun (karşıda görünüyor) oradan alıyoruz.”
Devletin üniversite yurtlarını depremzedelere açacağını söylediğimizde, “Ben burayı bırakıp nereye gideyim” diyor, “Emek, emek, emek... Bak şu bahçeye. Bir ağacını dünyaya değişmem! Sonra, ben bu memleketten gidemem.”
Yaptıkları çadır evin hemen önünde. Tahtalar çakıp, etrafını branda, muşamba, halı, battaniye ne bulurlarsa onunla sarmışlar. İçinde odun sobası yanıyor. Maraş geceleri eksi bilmem kaç derece. 50 metre ileride sadece sokak değil, ilçe bitiyor. Yani tepelerde bir ovaya çadır kurmaktan farkı yok.
“ÇEK ÇEK REZİLLİK”
Aynı çadırda kalan diğer aileyle konuşmaya gittiğimizde iki kadın bulaşık yıkıyordu. Ben kamerayla çekerken bulaşık yıkamaya ara vermeden anlatıyorlar:
- Çek çek. Rezilik, rezil...
- Evlerimiz de yok. Çadır istedik, bize vermediler.
- Su yok, tuvalet yok... Rezillik çekiyoruz.
- Söylemesi ayıp, caddelere sokaklara gidiyorlar.
- Kimse bakmıyor, devlet demiyor ki bu milletime n’oldu? Oy zamanı geliyorlar, başka zaman yoklar!