Pazarcı çocuklardan tekstil işçilerine dayanışma: Gücümüz yettiğince…
Yaşananlar; bu yapıları planlayan, denetleyen, izin veren yetkililerin eliyle inşa edilen bir katliam tablosu. Ancak açılan yaraları dayanışma sarıyor. Küçücük çocuklardan büyüklere bir dayanışma…
Maraş merkezli yıkıcı depremin üzerinden bir haftayı aşkın süre geçti. Farklı konumlanışlardan bakınca hem çok uzun gelen hem de daha çok taze olduğunu bildiğimiz bir buçuk hafta geçirdik. 10 ilin yaşadığı yıkım ve enkaz görüntülerini İstanbul'da gazeteler, televizyon ve sosyal medya kanallarından takip ettik. Depremin şiddetine, devletin hem "varlığının" hem "yokluğunun" yarattığı derin kriz eklenince yaşanan yıkım devleşti. Bütün Türkiye deprem haberini aldığı saatlerden itibaren işte, otobüste, sokakta bu yıkımın yansımalarını ve ortaya çıkardığı acı fotoğrafları dakika dakika takip ediyor, ortak bir öfke ve yas duygusunu paylaşıyor.
Deprem haberinin geldiği ilk 24 saatte yaşananları kavramaya çalışmanın yanına hızla dayanışmayı örgütleme çabası eklendi. Emek Partisi Tuzla İlçe örgütü olarak temel ihtiyaç listesine uygun malzemeleri toparlamak üzere çağrı başlattığımız saatlerde, iletişime geçtiğimiz pek çok kurum, STK ve siyasi parti de benzer bir çaba içerisindeydi. Takip eden günlerde ihtiyaç malzemelerinin toparlanması ve gönderilmesi işi bir emekçi semti olan Tuzla'da daha da ivmelendi.
ELDE VAR OLANI PAYLAŞAN TEKSTİL İŞÇİLERİ…
Bir doğal afet durumu olan depremin nasıl katliama dönüştüğünü hem teşhir eden hem de somut olarak ihtiyaç malzemelerinin toparlanmasıyla dayanışmayı örmeye çağrı yapan bildirileri iki ve üçüncü günden itibaren işçi duraklarında dağıtmaya başladık. Bildirimizin somut talebine Tuzlalı işçilerden somut yanıt geldi. Servisinden inip bildirimizi okuduktan sonra en yakın markete girip bir paket çocuk bezi, bir paket ıslak mendili alışveriş poşetiyle bize uzatan tekstil işçisi Hatice “Kusura bakmayın daha fazlasını almak isterdim ama gücüm bu kadar" diyerek katıldı dayanışmaya. Yine dağıtım yaptığımız servis durağında yanında ortalama 15 poşet malzeme ile dakikalarca bekleyen başka bir kadın dikkatimizi çekti. Mahallede elinde poşetlerle yardım ulaştırmaya çalışan insanların görüntüsü artık tanıdık olduğu için üzerimizde emek partisi önlükleri ve elimizde bildiriler ile genç kadının yanına iliştik ve sohbet ettik. Kübra'nın da tekstil işçisi olduğunu öğrendik. Çalıştığı yerde işçi arkadaşları ile depremzedelere ulaştırmak üzere yardım malzemeleri toplamışlar. Yardımı götürecekleri kuruma arkadaşının arabası ile gidecekler, ancak beklenen arkadaş epey gecikmiş. Biz sohbet ederken Kübra arkadaşının yardım için gelemeyeceğini öğreniyor. Bunun üzerine partimizde ihtiyaç malzemelerini hala toparlamaya devam ettiğimizi kabul ederse kolileyip deprem bölgesine ulaştırabileceğimizi söylüyoruz. Çok seviniyor bunu duyduğuna. “Soğukta acı çeken insanlara faydam dokunsun istiyorum” diyor. Yardımların bölgeye ulaştırılması süreci ile ilgili haberleşmek üzere iletişim bilgilerimizi paylaşıp, tekstil işçilerinin toparladığı ihtiyaç malzemeleri ile ayrılıyoruz.
KÜÇÜK ÇOCUKLARIN BÜYÜK DAYANIŞMASI
Birkaç gün sonra Aydınlı Mahallesinde kurulan semt pazarındayız. Elimizde hükümetin OHAL kararına itiraz eden Emek partisi İstanbul İl örgütü imzalı bildirilerleyiz. Burası düzenli olarak gelip bildirilerimizi dağıttığımız bir pazar. Hemen sol tarafımda daha önce denk gelmediğim iki pazarcıya denk geliyorum. Eren ve Caner, biri 13 diğeri 14 iki yaşında iki ortaokul öğrencisi. Siyah plastikten iki kasayı ters çevirip pazar standına dönüştürmüşler. Caner'in babasının memleketten getirdiği barbunya ve kuru fasulyeyi kilosu 50 TL’den satıyorlar. Pek alıcıları yok, dönüşte uğrayacağım diyerek ayrılan müşterileri de tekrar görünmüyor. “Giden gelmiyor abla” diyorlar. Biraz sohbet ediyoruz. İkisinin babası da Tuzla'da fabrika işçisi, anneleri ev ekonomisine katkı yapmak için temizliğe gidiyor. Kendileri de okulların açılma tarihi ertelenince “Biraz para kazanalım” diyerek kasaları ve barbunya poşetlerini kapıp pazara satış yapmaya gelmişler. Bildiri dağıttığımızı görünce merakla soruyorlar “Bir tane de bize verebilir misin” diye. Onlar bildiriyi incelerken “Deprem ile ilgili haberleri takip ediyor musunuz” diye soruyorum. Eren “tabii” diyor. “Müteahhitler binaları kötü yaptığı için bu kadar yıkım oldu. Videolar var binanın duvarından dökülen parçaları elleriyle kırıyor abla adamlar” diyor hemen. “Evde bize küçük gelen kıyafetlerimizi topladık yardım için gönderdik. Ha bir de belediyenin parkına gidip mahallelinin topladığı yardımları kolileme işine yardım ettik” diye de ekliyorlar. Deprem haberini duydukları ilk günden itibaren dayanışmaya katılmışlar. Her yerde olduğu gibi Tuzla'da da emekçiler, onların çocukları yıkımın acısını ve öfkesini derinden yaşadı. Ellerinde ne var ne yoksa ilk günden itibaren dayanışmaya kattı.
AÇILAN YARALARI DAYANIŞMA SARACAK
Bir haftanın ardından, çakmak çakmak gözlerle bakan bu iki ortaokul öğrencisinin bile gözlemleyip ortaklaştığı çok somut bir iki gerçeklik var elimizde. Afetin büyüklüğü bir tarafa ortaya çıkan bu enkaz durumu hiç doğal değil. Yaşananlar müteahhitler, bu yapıları planlayan, denetleyen, izin veren yetkililerin eliyle inşa edilen bir katliam tablosu. Diğer bir mesele ise küçük büyük hangi yaştan olursa olsun yaşamak için dayanışmaya koşmak gerekiyor. Çünkü açılan yarayı ancak birbirinin yaralarını tanıyanlar umursayıp, sarabiliyor. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et