Milli birlik yayını iktidarı kurtarır mı?
“Milli Birlik Beraberlik, Türkiye tek yürek” sloganı o kadar güçlüydü ki Kılıçdaroğlu’ndan Halk TV’ye, iktidar nazarında “muteber olmayan” kişi ve kurumlar da kampanyaya destek vermek durumunda kaldı.
Fotoğraf: AA
Serpil İLGÜN
Günler öncesinden tanıtımları dönmeye başlamış, bizzat Cumhurbaşkanı vatandaşı bu kampanyaya desteğe çağırmıştı. Halkın yardım çığlığına, tarifsiz acısına, isyanına mikrofonlarını, kameralarını kapatıp “asrın felaketine rağmen” devletin hızla yaralarını sardığını, her yere yetiştiğini propaganda eden iktidar destekçisi kanallar, depremzedelerin yaralarını sarmak için halktan nakdi destek isteyeceklerdi. Halkın dayanışmasını kendine tehdit olarak gören iktidarın “aziz milletimizi destek vermeye davet ediyoruz” çağrısında esasında bir zıtlık yok. Zira dayanışmaya çağrılan halk söz söylemediği, itiraz etmediği, eleştirmediği, sorgulamadığı, ez cümle bunlardan arındırıldığı sürece makbuldü zaten. Hem ne münasebet, şimdi bunların sırası mıydı?
Yayına bağlanan RTÜK Başkanının övünçle verdiği rakamlara göre 200’den fazla televizyon, 500’den fazla radyo ortak yayına katıldı. Açılışı da bir ironi olarak, yayının yapıldığı 10. gün dahil, günlerce ne telefon, ne interneti çalıştıramayan Türkiye’nin en büyük GSM şirketlerinden Türk Telekom yaptı. Ardından yayına, aslında bu tarihi akşamın startını verecekken muhtemelen teknik bir sıkıntı nedeniyle ikinci sıraya yerleşen Cumhurbaşkanı Erdoğan bağlandı. Erdoğan, “Asrın felaketini yaşayan ancak ilk günlerdeki aksaklıklar dışında hızla her yere yetişen ve yaraları sarmaya başlayan bir iktidar olduklarını” bir kez daha belirttikten sonra, yayın boyunca toplanacak paraların her kuruşunun depremzedeler için kullanılacağını ayrıca vurgulama gereği duydu. Niye acaba?
Erdoğan yayına kimlerin bağlanacağı bilgisine hakim olduğunu da şöyle ifade etti: “Biraz evvel yayına bağlanan Türk Telekom gibi, birazdan bağlanacak Türkcell’in bankaların, firmalarımızın ifade edeceği gibi…!”
Öyle de oldu.
Depremin üzerinden sadece saatler geçip, on binlerce insanın hayatını kaybettiği 10 ilin nasıl bir enkaz haline geldiğini gören halk, örgütleri, partileri, dernekleri ya da bireysel olarak hemen harekete geçmiş, giyecek, yiyecek, arama kurtarma, hekim, hemşire, aşçı olup, devletten çok önce deprem bölgesine akmıştı.Tek adam rejimi, kendi acziyetini ortaya koyan bu tablodan hiç hoşlanmadığını daha ilk saatlerde parmak sallayarak, öfkeyle “deftere yazdığını” da söylemekten çekinmeyerek ilan etmişti. Ancak birkaç saat için de olsa “milli birlik beraberlik” için bu “biz ve onlar” hali dondurulmalıydı. Bu, parti devletin tam da seçim öncesi depreme ayıracak kaynak sıkıntısından öte ve en önce, deprem katliamındaki sorumluluğunun gizlenmesi için gerekliydi. Önce buna yarayacaktı. Halkı olabildiğince “15 Temmuz ruhu"nda buluşturma gibi yararlar da cabası.
BERABERLİK RUHUNA GİREMEYENLER!
“Milli Birlik Beraberlik, Türkiye tek yürek” sloganı o kadar güçlüydü ki, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Halk TV’ye, iktidar nazarında “muteber olmayan” kişi ve kurumlar da kampanyaya destek vermek durumunda kaldı. Muteber olmayan FOX’un da ortak yayına dahil edilmesinde olduğu gibi.
Diğer yandan bu "İdeolojilerin, farklılıkların önemsizleştiği milli beraberlik ruhuna" girmeye çaba gösterseler de alınmayanlar da oldu. Depremin ilk gününden Cumhurbaşkanından Bahçeli’ye, Soylu’dan Bekir Bozdağ’a, aslında depremden çok önce AFAD’ın vatandaşın gözünde ne kadar itibar kaybedip, güvenilmez hale geldiğini su yüzüne çıkaran AHBAP bu temaşaya alınmadı. Nitekim kurucusu Haluk Levent ve iktidar kanallarının dizi ve programlarının vazgeçilmez oyuncuları Kenan İmirzalıoğlu, Oktay Kaynarca gibi isimler, AHBAP’ın çalışmalarına destek sundukları için “bu akşam kim hangi ideolojide hiç önemli değil” hamasetine dahil olamadılar.
Gece boyunca çok ünlü, az ünlü onlarca oyuncu, sporcu, şarkıcı telefon başına geçti. Aynı zamanda kanalların ekran yüzleri olan moderatörler gece boyunca iş insanlarıyla muhatap olurken, konunun maneviyat yanını Erdoğan’ın “bunlar hep kader” sözünü, “önce bilim, sonra kader” şeklinde “düzelten” Nihat Hatipoğlu üstlendi.
ELİ SIKI ZENGİNLER VE KİMİN PARASI
Memleketin kaynaklarına çökenler, inşaat üzerinden dünyanın sayılı müteahhitleri haline gelmiş iktidar rantının ilk halkasında yer alan beşli çeteler, Cengizler, Kalyonlar, Limaklar… Anadolu sermayedarları, kulüp başkanları, maden sahipleri, finansçılar, banka yöneticileri, otelciler, tekstil patronları seferber oldular. Neredeyse hemen hepsi, “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu felaketi de aşacağız” kalıp cümlesini kullanıp, ardından “şu kadar yapmıştık zaten, üstüne şu kadar daha veriyoruz” diye milyon, milyar tutarındaki bağışlarını bildirdiler.
(Bu arada asrın felaketinin yaşandığı, milletçe birlik beraberlik içinde olacağımız, yaralarımızı hep birlikte saracağımız şu günlerde bile pek bir cimrilermiş! Pandemide, ekonomik krizde kârlarını kaç kat arttıran inşaatçılar, bankalar, finansçılar, madenciler elde ettikleri kârlar, ulaştıkları zenginlikler karşısında devede kulak miktarlar dillendirdiler. Limak 100 milyon, Kalyon 950 milyon…içlerinde yine en bonkörü Cengiz İnşaat çıktı: 2.5 milyar!)
Diğer yandan nasıl seferber olmasınlar, hem “milli beraberlik zamanı”, hem de yandan da Reis kızar!
Halk’tı, Vakıf’tı, Merkez Bankası’ydı, THY’ydi… kamu bankaları, kurumları da geri durmadılar elbette. Hepsinin alicenaplığı göz yaşartıcıydı ve fakat şu soruyu engelleyemediler, kimin parasını bağışlıyorsunuz?
Aynı şey Türk-İş’den Memur-Sen’e kadar sendikalar için de geçerli. 10 milyon, 20 milyon liralar kimin parası?
TOPLANAN PARALAR DEPREMZEDEYE GİDECEK Mİ?
Moderatörler, telefon başındaki ünlüler aralara çocukların kumbaralarını, harçlıklarını bağışladığını, vatandaşın kefen paramı veya evimi veriyorum dediğini de duyurdular ve halkın yüce gönüllüğüne gözleri dolarak bolca övgüler dizdiler. Gecenin sonunda ulaşılan rekor bağış da esasen bu küçük görünen bağışlar sayesinde toplandı ama yayına kefen parasını bağışlayan Emine teyze değil, zengin kulübünün temsilcileri bağlandı.
Azımsanmayacak bir para toplandı elbette ve tüm kutuplaştırma, ayrıştırma çabalarına rağmen halkın, devletin-iktidarların büyük katkısıyla açılan yara bereleri sarma konusundaki deneyimi, sezisi çok kıymetli. Ama bu gayet profesyonelce hazırlanmış, birinci amacı tek adam iktidarının deprem katliamındaki sorumluluğunu, acziyetini gizleme, zinhar sorgulatmama, mümkün olduğunca aklama-paklama olan para toplama organizasyonuna gösterilen ilgi şu soruyu ortadan kaldırmadı: Bu paralar gerçekten milyonlarca depremzedenin yarasını sarmak için kullanılacak mı?
Yanıtı biliyoruz…
Büyük bölümü depremin ilk gününden itibaren utanmazca, arsızca, manipülasyon ve algı yönetimi konusunda kimseye papuç bırakmayan yayınlarını sürdüren televizyon ve radyo kanallarının birkaç saatliğine ulvi bir role bürünmeleri de cabası!