Diyanet: Afetleri kaderci bir anlayışla açıklamak inancımıza uygun değil
Erdoğan, deprem için "kader planının içinde olan şeyler" demişti ancak Diyanet, "insan irade ve sorumluluğunu yok sayarak tamamen kaderci bir anlayışla değerlendirmek inancımıza uygun değildir" dedi.
Fotoğraf: Tunahan Akgün/AA
Mehmet ÖZER
11 ilde yıkıma yol açan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin üçüncü gününde merkez üssü Maraş'a giden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendisiyle konuşan depremzedeye "Olanlar hep oldu. Bunlar kader planının içinde olan şeyler" dedi.
NİHAT HATİPOĞLU "KADER BU DEĞİL" DEDİ
Erdoğan'ın "kader planı" ifadesine aykırı ilk açıklama, ATV'de Deprem Özel yayınına katılan İlahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'dan geldi. Hatipoğlu şu ifadeleri kullandı:
"Şu anda bilim adamlarının işin uzmanlarının sözü bizim için dini bir emir gibidir. Onları dinleyeceğiz bundan sonraki süreçte de onları dinlemek zorundayız. Geçmiş olan süreçte dinlemediğimiz için başımıza felaket gelmişse bunu kaderle ifade etmeyeceğiz. Kader bu değil kader akıllı düşünmektir, kader tedbir almaktır. "Akıldan daha büyük tedbir yok" diyor Sevgili Peygamberimiz. Hz. Peygamber devesini bağlamayıp mescide gelene soruyor 'Deven nerede?' diye. 'Allah'a emanet ettim' diyor. 'Bağladın mı onu' diyor. 'Yok bağlamadım' deyince 'Git deveni bağla sonra Allah'a emanet et' diyor. Bizim kader anlayışımızda bu vardır.
Bütün tedbirleri alacağız, tedbirleri aldıktan sonra bize rağmen bir hadise olursa yapacak bir şey yok tabi. Bir yıllık binalar yıkılıyor. Demek ki orada bir hile var bir hurda var orada. Büyük fiyatlarla satılan yeni binalar bir anda yıkılıyor bunun hesabını kime soracağız. Elbette bu işi yapanlara soracağız. Hem de öyle bir sormalıyız ki bir daha böyle şeye tevessül edemesinler."
DİYANET DE ERDOĞAN GİBİ DEĞİL, HATİPOĞLU GİBİ DÜŞÜNÜYOR
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetva sitesinde, “Deprem bölgesinden sıkça sorulan sorular” adı altında bir bölüm oluşturuldu. Bu bölümde yer alan "Müslümanın deprem ve doğal afetlere bakışı nasıl olmalıdır?" başlıklı soruya verilen yanıtta şu ifadeler kullanıldı:
"İnsan tabiatla ilişkisinde Allah’ın koyduğu kanunlara uygun hareket etmek ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Yerleşim yerlerinin inşa ve imarında doğal afet riskini hesaba katmak, zemin, malzeme ve inşa teknikleri başta olmak üzere gerekli tüm iş ve işlemleri söz konusu kurallara göre planlamak bu sorumluluğun kaçınılmaz bir gereğidir. Zira tabiatın işleyişini dikkate almayan yapılanmalar afet risklerini beraberinde getirmektedir.
Aklı, iradesi, inancı, vicdanı ve başka hiçbir canlıda bulunmayan kabiliyetleri insanoğlunu her konuda olduğu gibi tabiatla ilişkisinde de sorumlu kılmaktadır. İnsanın bu bilinçle hareket etmesi ve gücünün yettiği hususlarda üzerine düşeni hakkıyla yaparak gerekli tedbirleri alması Yüce Allah’ın emridir. Dolayısıyla afetleri ve meydana gelen acı neticelerini, insan irade ve sorumluluğunu yok sayarak tamamen kaderci bir anlayışla değerlendirmek ve açıklamak inancımıza uygun değildir."
"SABRETMEK, SIKINTILARA ÇARESİZCE KATLANMAK DEĞİLDİR, SORUNU VE SORUMLULARI TESPİT ETMEYİ GEREKTİRİR"
Diyanet'in yanıtında, "bela ve musibetler" karşısında savredenlerin "ahirette büyük bir mükafata, ebedi bir huzur ve refaha kavuşacağı" söyleniyor ancak "sabretmek" için ilginç bir ifade kullanılıyor:
"...musibetler karşısında sabretmek, hiçbir şey yapmadan sadece beklemek ve sıkıntılara çaresizce katlanmak değildir. Aksine sabırlı davranmak, bazen afetlerden zarar gören insanları teselli ederek acılarını hafifletmeyi, bazen de sorunu ve sorumluları doğru tespit edip benzer acıların yaşanmaması için gayretle çalışmayı ve daha yaşanabilir bir dünyayı nasıl kurabileceğimize dair umutlarımızı diri tutmayı gerektirir."