21 Şubat 2023 14:40
/
Güncelleme: 14:55

Kılıçdaroğlu: İğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi dayanışacağım?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum dedim. Ne kendisiyle ne sarayıyla ne de çeteleriyle hizalanacağım. Milletimle dayanışacağım dedim" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu: İğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi dayanışacağım?

Fotoğraf: TBMM

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. Konuşmasını Maraş merkezli depremlere ayıran Kılıçdroğlu, kendisinin kaleme aldığını söylediği metni okudu.

15 dakikalık konuşması sırasında partililerden alkış veya tezahürat yapmamalarını isteyen Kılıçdaroğlu, "Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum dedim. Ne kendisiyle ne sarayıyla ne de çeteleriyle hizalanacağım. Ne siyaset üstüne ne siyaset altına ne de milleti için var olmayan bir devlet yapısı ile hizalanacağım! Milleti için, evlatları için var olmayan bir yapıyı yüceltmeyeceğim. Bunu söyledim. Milletimle dayanışacağım dedim. Onlar varken Erdoğan ne Allah aşkına diye sordum kendi kendime. Siyaset üstü diyerek iğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi dayanışacağım" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu ayrıca "Halkının derdine koşamayan bir devleti toplamaya, değiştirmeye, iyileştirmeye çalışmayacak mıyız? Bunun zamanı gelmedi mi sevgili halkım? Yazımızı öldürdüler. Bir baharı yaşatmayalım mı çilekeş halkımıza" diye sordu. 

Konuşmasına "Her acıdan ders çıkarmalıyız. Aynı acıları yaşamamak, önlem almak aklın gereğidir. Dün akşam 20.00 sularında Defne ilçesinde 6.4, Samandağ'da 5.8 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Hayatını kaybedenler var. Yarın belediye başkanlarımızla birlikte Defne'ye gideceğim. Çok fazla kaybımız var. Bugünkü konuşma için uzun uzun düşündüm. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Ben de konuşmamı satır satır yazmaya karar verdim" diyerek başlayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"ANLADIM Kİ BEN AYNI KEMAL DEĞİLDİM..."

"Büyük bir felaket yaşıyoruz. Haberi aldığımda önce hepiniz gibi dehşete düştüm, sonra en iyisi hemen depremin olduğu bölgeye gitmek aklıma geldi. Aradım başkanlarımızı, kalkın gidiyoruz dedim. Hatay'a vardık. Gördüklerim nasıl anlatılır inanın bilmiyorum, rüyada gibiydik. Gördüğümüz gerçek olamayacak kadar korkunç ve kabustu. Kadim şehirlerimizde ölümden başka hiçbir şey yoktu. İnsanlar isimleri haykırıyorlardı sokaklarda; evlat isimleri, kardeş isimleri, anne isimleri, baba isimleri... Herkes birbirinin adını söylemeye çalışıyordu. Gece indiğinde tümüyle tükenmiştik. Buz gibi bir soğuk ve gerçek bir zifiri karanlık. Yatacak yer arıyoruz, bir yere yerleştik. Dinlenmek, uyumak mümkün değil. Gözlerimi kapatıyorum, o çocuklar, o isimler gitmiyor aklımdan. Halkımızın acısını, torunlarımı düşünüyorum. Duygularım karmakarışıktı. Düşündüm. Bu ülkede her şeyi bölüştüler, acılar hariç... Acıları kimse bölüşmeyecek mi bu ülkede diye sordum kendi kendime. Yarın torunlarım büyüyecek, soracaklar bana; en zor zamanlarda neredeydin, ne yapıyordun? Ne diyeceğim onlara? İşte o zaman içimde bir şey koptu. Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım. O an itibarıyla ben aynı Kemal değildim."

"84 MİLYON DURURKEN ERDOĞAN NE ALLAH AŞKINA"

"Kalktım, basın müşavirim Ömer'i aramaya koyuldum. Telefon hatları çekmiyor, hiçbir şey çalışmıyor. Ömer gece kapının önünde araçta olacağını söylemişti. Araca gittim, o da zaten uyumuyordu. Herkeste aynı travma. Haydi Ömer, halkımıza seslenmemiz lazım dedim. En zor zamanda nerede duracağımızı söylemem lazım. Gelecekte torunlarımın soracağı sorulara bu gece yanıt vermem lazım dedim.

Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum dedim. Ne kendisiyle ne sarayıyla ne de çeteleriyle hizalanacağım. Ne siyaset üstüne ne siyaset altına ne ölümüne ne dirimine, ne de milleti için var olmayan bir devlet yapısı ile hizalanacağım! Milleti için, evlatları için var olmayan bir yapıyı yüceltmeyeceğim. Bunu söyledim. Milletimle dayanışacağım dedim. Bu ülkenin 84 milyon canı var. Dayanışacaksam bunlarla dayanışacağım. Onlar varken Erdoğan ne Allah aşkına diye sordum kendi kendime. Siyaset üstü diyerek iğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi dayanışacağım? Dakika bir, İletişim Başkanlığı başlamıştı zaten, gayriahlaki bir sürü çabanın içine girmişti."

"BİR BAHARI YAŞATMAYALIM MI ÇİLEKEŞ HALKIMIZA?"

"Ömer ile uğraşıyoruz, internet bağlantısını halletmeye çalışıyoruz. Saat gecenin 2'si. Neyse çözdük bir şekilde, seslendik. Ne düşünüyorsam amasız fakatsız söyledim. Yine buradan seslenmek istiyorum halkımıza: Ey halkın, sevgili halkım, yüreği yanan halkım. Sen daha iyi olmayı hak etmiyor musun? Halkına hep hüzün ören bir ülkede yaşamaya devam mı edeceğiz? Cumhuriyetimizin bir yüzyılı geçti, ikinci yüzyılımız daha iyi olmasın mı? Halkının derdine koşamayan bir devleti toplamaya, değiştirmeye, iyileştirmeye çalışmayacak mıyız? Bunun zamanı gelmedi mi sevgili halkım? Yazımızı öldürdüler. Ama artık bir baharı yaşatmayalım mı bu çilekeş halkımıza? O zaman net konuşmamız lazım." 

"ZİHNİYETİ DEĞİŞTİRMEMİZ LAZIM"

"Gözyaşlarımızın gözlerimizi bulandırmasına izin vermeyelim. Bizim bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz var. İktidarı değiştireceğiz, orası kolay ama hepimiz biliyoruz ki değişim, bir iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Çünkü zihniyeti değiştirmemiz lazım. Yoksa bu sorunlarla hep karşılacağız. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kökünden kurutmamız lazım. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek. Beşli çeteler koca hazineyi soyuyor, imar affı çıkar diye kat çıkılıyor, imar affı veriliyor. Soygunculara susuluyor. Şehirler rant üzerine inşa ediliyor. Dükkan kiralayan, birkaç metre kazanmak için kolonları kesiyor. Deprem oluyor, komşu şehirlerde kiralar fırlıyor. Küçük büyük tüm fırsatçılara geçit veriliyor. Açıkça ifde edeyim: Rant peşinde koşanlar bizi yönetiyor, açgözlülere tahammül ediliyor. Kendini akıllı sanan kurnazlar devletine vergi takıyor, müşterisine kazık atıyor. İş insanları mali müşavirleriyle yasa boşluklarını kovalıyor. Kibir alkışlanıyor. Hırsızlığa göz yumuluyor. Düzen aynen devam ediyor. Hemen bir fırsatçılık yapılıyor, büyük küçük herkes rantın peşinde. İhanet, yalan ve menfaat. Bu nedir Allah aşkına! Bu nasıl bir düzendir? Biz ne yaptık kendimize böyle? Nedir bu haram sevdası? Oturup düşünmemiz gerekmiyor mu?"

"DEFTERLER TUTUYORLARMIŞ… ZIVANADAN ÇIKTILAR"

"Önce bu düzeni suçlayacağız elbette, bu düzeni onlar getirdi. Ama iğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız. Peki ya siyasiler. Siyasete giren kısa sürede anormal şekilde zenginleşiyor. Biz siyasiler de oy kaybederiz diye imar aflarına el kaldırıp indiriyoruz hep. Sonra çıkıp saraylılar açıkça milleti tehdit edebiliyorlar. Defterler tutuyorlarmış. Zıvanadan çıktılar. Emin olun zıvanadan çıktılar. Çıkarlar tabii, çünkü onlar bambaşka bir evrende yaşıyorlar. Bambaşka bir özgüven var onların siyaset anlayışında. Olmaması gereken bir özgüven.

Değişmemiz lazım, sistemi, düzenin çalışma şeklini kökünden değiştirmemiz lazım. Devletin işleyişini değiştirmemiz lazım. Siyasetin yapılma şeklini değiştirmemiz lazım. Davranışlarımızı değiştirmemiz lazım. Değerlerimizle davranışlarımızı yakınlaştırmamız lazım. Değerlere gelince mangalda kül bırakmayan bizlerin, bunu artık davranışlarımıza yansıtmamız lazım. Özetle her şeyi ama her şeyi temelden değiştirmek zorundayız."

"DEĞİŞİME BU VAHŞİ NEOLİBERAL TEK ADAM REJİMİNDEN BAŞLAYACAĞIZ"

"Değişime; bu vahşi neoliberal tek adam rejiminden başlayacağız. Ama değişim burada durmayacak, halkı ilgilendiren her alana siyaset edecek değişim. Ve şafak söktüğünde -ki şafak sökecek- evsiz, barksız, aidiyetsiz kalan kuşlar bu ülkede yuvalarını yeniden bulacaklar.

Depremler hep olacak, bundan kaçınma şansımız yok ama devlet artık depremler karşısında aciz kalmayacak. Ve bu kabus bir daha yaşanmasın dostlarım. Haramdan, düzensizlikten, riyadan, siyaset elini çekecek. İkinci yüzyılımızda artık bunlar yaşanmasın.

Emin olun, kayırma bitecek, suistimal bitecek, aç gözlülük bitecek, rant bitecek. Her birimiz elimizi taşımızın altına koyacağız. Bu coğrafyada yaşayan her birimiz elimizi taşımızın altına koyacağız. Önce inanacağız, birbirimize inanacağız. Ülkeyi değiştireceğimize, adaleti getireceğimize inanacağız. Daha iyisini hak ettiğimize inanacağız."

"YARIN TORUNLARIMIZ SORDUĞUNDA BU KABUSU BİZ BİTİRDİK DİYELİM"

"Deprem gecesinden beri canla başla dayanışma içinde olan onurlu halkımız için inanmak zorundayız. O güzel insanlarla beraber, o güzel insanlar için bu ülkeyi yeniden kuracağız. Bilimle, düşünceyle, teknikle, liyakatle kuracağız. Kural koyacağız, o kuralları asla çiğnetmeyeceğiz. Artık imar aflarını ağzımıza almayacağız. Planlarımıza uyacağız. Kurumlar inşa edeceğiz. Tek adamlar asla ve asla bu coğrafyada bir daha olmayacak. Helal olanı, yasal olanla bir edeceğiz. Vallahi billahi bu harami düzenini değiştireceğiz!  Son olsun dostlarım, bu son. Yarın torunlarımız sorduğunda da bu kabusu biz bitirdik diyelim." (HABER MERKEZİ)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et