Unutursak bir daha ölürüz
Halk çok çabuk bir şekilde organize oldu. Yetkililere ulaşmaya çalıştılar ama hiçbir yerden yardım görmeyince insanlar kendileri bir şeyler yapmaya girişti.
Fotoğraf: DHA
Eren SARAÇ
Marmara Üniversitesi
Depremin olduğu ilk andan beri olayları takip ediyorum. On sekizinci günündeyiz.
İstanbul'dan uçağa bindiğim ilk andan Diyarbakır’a ininceye kadar elim ayağım titriyordu.
Hatay’dan, Kahramanmaraş’tan, Gaziantep’ten yardım çağrıları ardı arkası kesilmeden geliyordu. Twitter’dan gelen bildirimlerin hepsi yardım çığlıklarıydı. Telefon zangır zangır çalıyor, insanlar enkazın altından adreslerini gönderiyordu.
İlk dakikadan beri dikkatimi Hatay çekmişti. Devlet yetkilileri, “yetişiyoruz” diye açıklama yaparken, yedinci günde hala ulaşılamayan enkazlar vardı.
HER YERDE KESİLMİŞ KOLONLAR VE KİRİŞLER KARŞIMA ÇIKIYOR
Dışarıda kalan ailemin iyi olduğundan emin olduktan sonra çevredeki diğer enkazlara bakmaya gittim. İlk gün Diyarbakır Tesisler kavşağındaki, altında Akbank olan binaya baktım. Depremden önce binanın bodrum katındaki kolonu kesmişler. Akbank kadar ünlü bir banka, nasıl bir şubesinde böyle bir şeye izin verebilir!
Fazladan bir araba sığsın diye onlarca canı kaybetmemize sebep oldular. O yıkılan binanın altında oradaki bir kadının eniştesi vardı. Kadın kaç gün orada kahroldu, insanlar uyku uyuyamıyordu. Kurtarma ekipleri sürekli ceset çıkardıklarını söylüyordu.
Galeria AVM enkazına bakmaya da gittim. Alışveriş merkezinin çöken kısmındaki kirişleri de depremden önce kesmişler.
Diyarbakır’da yıkılan her binada kesilmiş kolonlardan, kirişlerden bahsediliyor.
Annem Adıyaman’ın bir köyünde mahsur kalan kadınla iletişime geçmişti. Kocası köyün girişindeki petrolde, soğukta bekliyor ki köydeki yirmi kişilik ailesine kalacak yer ayarlasın. Dışarıda kalmışlar. Arayıp ne ihtiyacınız var dediğimde, iki çadıra ihtiyaçları olduğunu söyledi. “O çadırları bütün köy için mi istiyorsunuz yoksa sizinkiler için mi” diye sorduğumda “Bütün köy için istersem 40 çadır istemem lazım” dedi.
Evleri yıkılmış, kalacak yerleri yok. Bir köye bile iki günde bir türlü yardım ulaştıramadık. Babala Tv, Afad, tanıdık askerler, kim varsa iletişime geçtik ama bir köye bile 7. güne kadar ulaşamadık.
Onların hali yine diğerlerinden iyi. Çok daha kötü durumda olanlar var. Onlar en azından bir şekilde hayatta kalmış. Daha üstünden tonlarca beton kaldırılmamış insanlar vardı o dönemde.
Diyarbakır şu an için tehlikede değil. Buraya gelen fazla yardımları diğer illere gönderiyorlar. Burada marketler, fabrikalar işlemeye devam ediyor.
ÇEVREDEKİ FABRİKALAR VE ŞİRKETLER NEDEN YARDIM GETİRMEDİ?
İstanbul’dan, İzmir’den, Ankara’dan ve yardımsever vatandaşlarımızın olduğu bütün şehirlerden yardımlar elbette geliyor ama bu çevrede de zarar görmemiş şehirler var.
İlk olarak onların müdahale etmesi gerekirdi. Öncelikle buradaki şirketlerin, fabrikaların, fırınların oraya yardım götürmesi gerekirdi. Organizasyon İstanbul’dan, Ankara’dan sağlandığı için yardım tırları ve kepçelerin çoğu uzak şehirlerden geldi. Bu çevredeki illerdeki inşaat makineleri ilk önce gelmeliydi.
Halk çok çabuk bir şekilde organize oldu. Yetkililere ulaşmaya çalıştılar ama hiçbir yerden yardım görmeyince insanlar kendileri bir şeyler yapmaya girişti.
Bütün bunlara kim sebep olduysa hesap sormalıyız. Buradan benim cenazem de kalkabilirdi. O yüzden sorumlusu kim olursa olsun, kim bu yolsuzluklara yol açmış olursa olsun, sonuna kadar takipçisi olacağım. Her kim “Benim evimi sağlam yapmamışlar” derse onun arkasını kollayacağım. Ya tek başıma ya da değil. Unutmamamız lazım. Unutursak bir daha ölürüz.
Yaralılara acil şifalar diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun.